Selamün aleyküm hocam
hocam câriyenin başı açık olarak ya da dizden aşağısı açık olarak dışarı çıkması ve insanların bu yerlere şehvetsiz olarak bakması caiz midir.bir de bir hoca câriyenin göğüsleri de avret değil dedi.câriye dışarı çıktığında göüsünü örtmesi farz değil midir.bu konuların doğrusu nedir acaba hocam.Allah u teala sizden razı olsun. serhat akkaş
*******
Ve aleyküm selam.
Bilindiği üzere câriye veya köle, hür olmayan kişi yani “esir” demektir. Günümüzde ise câriye sisteminin olması söz konusu değildir.
İslâm, insanlığın icabı olarak var olan bazı tatbikatları /örf-âdet ve gelenekleri düzeltmiş-düzenlemiş, bazılarını derhal sonlandırmış, tedricen ortadan kalkması iktiza edenler için de farklı uygulamalar ortaya koymuştur. Köle ve câriye meselesi de bunlardan biridir. Savaşlar ‘esâret’i gündeme getirmiş, bu esirler de değişik zamanlarda köle ve câriye olarak kullanılmıştır. Böyle bir uygulamayı insanileştirmek ve zamanla ortadan kalkmasını temin etmek için gerekli usûller / yöntemler konulmuştur. Nitekim âzad etme, keffâret ödeme gibi usûllerle câriye ve kölelerin hürriyetine kavuşturulması sağlanmıştır.
Bir esir kadın câriye olarak muayyen bir şahsın hizmetine verilince, ona hayat hakkı tanınıyor ve orta malı olmaktan da çıkarılmış oluyor. Yoksa ya öldürülecek ya ömür boyu hapis yatacak ya da sahipsiz olarak topluma bırakılacaktır. Böyle bir kadını belli bir şahsın kontrolüne vermek ve o şahsa câriyenin lehine sorumluluklar yüklemek kadın için de en hayırlısıdır. Ücretsiz hizmet etmesi ise, onun adına haksızlık değil bir hak tanımaktır. Bu gün hapishanede bulunanlara böyle bir hak tanınsa nasıl memnun olacakları bellidir. Esir bir kadının da hapiste olması yerine böyle bir hizmete verilmesi elbette daha iyidir. Zaten kadın veya erkek her köleye kendi yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek ve yapabileceği işi vermek de efendisinin / sahibinin vazifeleri arasındadır.Meseleyi bu yönden değerlendirince, ne kadar insanî ve ahlâkî olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır.
Câriyeler (köle olan kadınlar) için avret yeri, erkekler gibi, göbekleri altından dizleri altına kadar olan kısımla karın ve sırtlarıdır. Hür kadınların şeref ve mevkileri / konumları bakımından örtmek zorunda bulundukları organları, câriyelere nazaran daha çoktur. Câriyeler, hürriyet şerefinden mahrum / yoksun ve efendilerinin hizmeti ile meşgul oldukları için, bunlara daha fazla genişlik gösterilmiştir.
Ayrıca, câriyelerin başları dışındaki bütün yerlerini örtmeleri [Bkz. İbn Kesîr, Tefsir, 6, 471] icap ettiğini söyleyen âlimler olduğu gibi, hür kadınlar gibi başları dâhil, bütün bedenlerini örtmeleri gerektiğini söyleyen ulemâ da vardır. [Bkz. Muhammed b. Yusuf Ebû Hayyân, el-Bahru’I-Muhît, Dâru’I-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, 7, 250]
Kısacası, geçmişte câriyeler de aynen hür kadınlar gibi namazlarını kılarlardı. Yukarıda da ifade edildiği gibi bazı âlimlere göre sadece örtü mevzuunda bir farklılık vardı. Kimi âlimlere göre ise, örtü mevzuunda da hür kadınlar gibiydiler ve onlar gibi örtünerek namazlarını kılarlardı.
***
Meseleyi böylece hulâsa ettikten sonra, dilerseniz, mevzuun nezaketine binaen, Ehl-i Sünnet mezheplerinin görüşleri istikametinde biraz daha genişçe ele alalım.
Hususiyle câriyenin avret yeri mevzuunda, sınırları tâyin eden sarih bir nass yoktur. Kitap’ta ve Sünnet’te bu husus belirtilmemiştir. Zâhirîlerin hâricinde cumhûrun görüşü, câriyenin avret yerinin erkeğinki gibi olduğudur. Fakat Zâhirîlerin dışında bu görüşe katılmayan az da olsa başka âlimler de vardır. Meselâ, Hasan-ı Basrî (rh.) hazretlerine göre, evlenen veya kişinin kendisi için edindiği câriyenin başını örtmesi gerekir. Atâ (rh.) hazretlerine göre câriyenin namazda başını örtmesi müstehaptır. Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebinde, câriyenin avreti ile erkeğin avreti arasında ayrım yapılmamaktadır. Zâhirîlere göre ise câriye, bu mevzuda hür kadınlar gibidir. [Zâhirî mezhebi de Sünnî’dir, imamları Dâvûd-i Zâhirî hazretleridir. Ancak günümüzde müntesipleri kalmamıştır.]
Hanefîlere göre câriyenin avreti, erkeğin avreti gibidir. (Erkeğin avretine ek olarak karnı ve sırtı ile iki yanı da avret sayılır.) Çünkü Hz. Ömer (r.a.), bir câriyeye şöyle demiştir:
“Ey Deffâr (çirkin kokulu kadın)! Başörtüsünü at, yoksa hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?” [Zeylaî (rh.) bu hadis rivâyeti hakkında “gariptir” demiştir. Kütüb-i Sitte'de bulunmayan bu mânâdaki bir hadis rivâyetini Abdürrazzak (rh.) Hz. Ömer'den (r.a.) rivâyet etmiştir. Beyhakî de bu hadisi rivâyet etmiştir. Ancak unutmamak gerekir ki, Ehl-i Sünnet’e göre sahâbenin sözü de hadis kabul edilmiştir.]
Aynı zamanda câriyeler, efendilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için âdet olarak iş elbiseleri ile dışarı çıkarlar, dolayısıyla güçlükleri gidermek için yabancılar, mahremleri (evlenmeleri kendilerine haram olanlar) gibi kabul edilmiştir.
Şâfiîlere göre câriyenin avret yeri erkeğin avret yeri gibidir. Çünkü her ikisinin başı avret olmamak bakımından birbirine benzemektedir. Baş ile kollarının açılmasına ihtiyaç vardır.
Mâlikî mezhebine göre, câriyeler avret mevzuunda aynen erkekler gibidir. Câriyenin namazda avret yeri, uyluklar ile birlikte iki müstehcen uzuvdur. Bu uzuvlardan bir kısmı açıldığı zaman yahut kişi uyluğunun tamamını veya bir kısmını açtığı zaman, vakit içinde namazını kesin olarak iâde etmelidir.
Hanbelî mezhebine göre, câriyenin avret yeri erkeğinki gibi olup diz kapağı ile göbeği arasıdır. Çünkü Amr bin Şuayb'tan (r.a.) rivâyet edilen merfû hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Sizden biri erkek kölesini, câriyesi veya hizmetçisi ile evlendirirse, bu câriye yahut hizmetçinin avret yerine hiç bakmasın. Çünkü göbeği ile diz kapağı arası avret yeridir.” [ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuhu (Terc. İslâm Fıkhı Ans.), Risâle Yayınları, 1, 458-465]
Câriyelerle ilgili bir fetvâ şöyledir: Kişi, kendi câriyesiyle istifraş edebilir, onu yatak hizmetlerinde nikâhsız olarak kullanabilir. Başkalarının câriyeleri de, mahrem (nikâhları kendilerine haram olan, birinci derecede yakın akrabalar) olan kadınlar gibidir. Erkekler, mahrem kadınların bakabilecekleri zînet yerleri gibi, başkalarının câriyelerinin zînet yerlerine de bakabilir ve dokunabilirler. Ama mahrem kadınlarında olduğu gibi göbekle diz kapağı arasına bakamaz ve dokunamazlar. Bu mevzuda delil, yukarıda kısaca zikrettiğimiz şu hâdisedir:
Hazret-i Ömer (r.a.), örtülü bir câriye görmüş, çubukla örtüsüne dokunup: “Şu başörtünü at, ey kokmuş kadın! Hür kadınlara mı benzemek istiyorsun?” demiş. Bu da câriyenin başına, saçına, kulağına... bakmanın helâl olduğunu gösterir.
Yine Hz. Ömer (r.a.) satılmakta olan bir câriyenin yanına geldi, eliyle kadının göğsüne vurdu ve: “Haydi, alın!” dedi.
Eğer câriyenin göğsü haram olsaydı, elbette Hz. Ömer (r.a.) ona dokunmazdı. Kaldı ki insanlar, câriyenin alım-satımı esnâsında kadının derisinin yumuşaklık ve sertliğini öğrenmek isterler. Çünkü buna göre kadının fiyatı değişir. Bundan dolayı câriyenin avreti de diğer mahrem (evlenmesi haram olan) kadınların avreti gibi sayılmıştır. Binaenaleyh bunlarla yalnız başına bulunmak, beraber yola gitmek câizdir. Hem bakıp hem dokunduğu zaman şehvetinin uyanacağından korkan kimse, yalnız bakmakla yetinir. Fakat satın almak istediği câriyeye istek (şehvet) duysa da, yine bakabilir; hatta İmam Ebû Hanife'ye (rh.) göre (şehvetle) dokunabilir de.” [İmam Kasânî, Bedâyiu's-Sanâyi fî Tertîbi'ş-Şerâyi', c. 6, s. 2956]
Ancak unutmamak gerekir ki; erkekleri fitneye düşürecek her türlü kıyafet ve açıklığın yasaklandığı, kadın ve kızların örtünmeleri emri, dinimizin şiârlarındandır.
Yüce dinimiz İslâm, müntesiplerini âdî şehvet duygularından korumak, güzel ahlâkı muhafaza etmek için muayyen ölçülerde bir giyim emretmiştir. Kadının ancak, erkeklerin şehvet nazarlarını üzerine çekmeyecek biçimde sokağa çıkmasına müsâade etmiştir.