Selamün Aleyküm Hocam.
Kabe-i Muazzama neden örtülüdür? Başlangıçta örtüsü yokken, sonradan mı örtülmeye başlandı?
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Kâbe-i Muazzama’nın neden örtülü olduğuna, ne zaman örtülmeye başlandığına gelmezden evvel, dilerseniz bu örtünün rengi üzerinde bir nebze duralım.
Malumunuz şu andaki örtünün rengi siyahtır. Fakat Kâbe’nin örtüsü / kumaşı bir seferde siyahlaştırılmıyor. Önce KIRMIZI, ardından YEŞİLe boyanan kumaş daha sonra SİYAHa boyanıyor. Kâbe örtüsünde siyah dokuma kabartmalar da bulunuyor. Bu kabartmalarda Allah Teala’nın Esmâü’l-Hüsnâsı’nın / 99 güzel isminin yanı sıra, kelime-i tevhîd, tesbih ifadeleri yer alıyor. Kâbe örtüsünün üstten üçte birlik bölümünde ise 47 metre uzunluğunda kuşak vardır. Burada hac ibadeti ile ilgili Kur’an ayetleri bulunuyor. Bu ayetler altın suyuna batırılmış gümüş ipliklerle işleniyor.
Kâbe, mü’minlerin ruhunda dinî vecd ve huzur uyandıran mukaddes bir mâbed hüviyetini dâima muhafaza etmiştir. Bu sebeple Kâbe’ye bakmak dahi bir nevi ibadet olarak zikredilmektedir. İnsanın içinde kalbin yeri ne ise kâinatta da Kâbe’nin yeri odur. Başka bir tabirle Kâbe kâinatın kalbidir. Etrafında dalga-dalga tavaf eden mü’minler o kalbin atışlarını ifade etmektedir. Kâbe’yi tavaf eden her mü’min az çok bir vecd ve azamet hissetmektedir. el-Batânûnî, er-Rihla el-Hicaziyye adlı eserinde bu duygularını şöyle dile getirmektedir:
“Önünde en büyük ruhların bile nihayet hiç oldukları mutlak kudretin bu heybetli hâkimiyeti ve ulvî şa’şaası karşısında bütün cemaat, en derin bir huşû içerisinde toplanmış bulunuyordu. Eğer namaz esnâsında vücutların hareketini ve dua esnasında da ellerin kalkışını görmeyip, mırıldanılan sözlerin fısıltısını da duymasaydık ve bu sonsuz azametin huzurunda kalplerin çırpıntısını işitmeseydik, kendimizi bambaşka bir âleme ve hayata geçmiş sanacaktık. Hakikatte biz o dakikada bambaşka bir âlemde bulunuyorduk. Allah’ın evinde ve Allah’ın hemen huzurunda idik. Başımız eğik, dilimiz tutuk idi. Eller göklere açılmış, gözlerimiz yaş ile, gönüllerimiz huşu ile ve içimiz de iyi ve temiz duygular ile doluydu.”
Bir başka ifadesinde, “Mekke Onun kudret ve iradesinin burcu ve vahyinin nâzil olduğu makamdır ve Kâbe Onun mâbedi ve azamet ve inayetinin mahallidir.” demektedir.
Kâbe’ye olan bu hürmet duygusu Kâbe’ye libas giydirmekle tezahür etmiştir. Kâbe’ye ilk örtüyü örten hakkında farklı rivâyetler bulunmaktadır. İlk örtüyü örtenin Hz. İsmail (a.s.) olduğu rivâyet edilmekle birlikte, Yemen krallarından Es’ad Ebû Kerîb’in Kâbe’ye ilk örtüyü örttüğü daha yaygın ve daha meşhurdur.
Rivayete göre, Es’ad Ebû Kerîb bir defasında Mekke tarafına seyahat etmiş, Mekke’de altı gün ikameti sırasında kurbanlar kesmiş, Mekke halkına ve fakirlere dağıtmıştır. Mekke’de iken bir gece rüyasında, Kâbe-i Muazzama'ya kisve giydirdiğini görmüş. Sabahleyin rüyasını tahakkuk ettirerek, gecede rüyasında gördüğü kumaştan bir kisve giydirmiştir. İkinci gece bir başka kumaş giydirdiğini, üçüncü gecede yine başka bir kumaş giydirdiğini görmüştür. Her sabah rüyasında gördüklerini tahakkuk ettirmiştir. Böylece Kâbe’ye ilk örtüyü örten olarak tanınmıştır. Hatta bu sebeple Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Es’ad Ebu Kerîb’i kasdederek “Tubbaa sebbetmeyiniz, çünkü o ehl-i tevhiddir.” buyurmuşlardır.
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) de Kâbe’yi örttüğüne dair birçok rivayetler vardır. Rivayetlere göre Cahiliyye döneminde yünden yapılmış kumaşlarla Kâbe örtülürdü. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Yemen kumaşından bir kumaş ile Kâbe’yi örttü. Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.anhuma) da Mısır’ın ince kumaşından bir örtü ile örttüler. Rivayetler Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Kâbe’yi kumaşla örttüğünde müttefiktir. Ancak kumaşın cinsinde farklı görüşler bulunmaktadır. Nitekim hadis şârihleri, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) farklı zamanlarda, hadislerde rivayet edilen farklı kumaşları örtmüş olabileceğini ifade ederler.
Asr-ı Saadet’te halifeler devrinde senede bir defa Kâbe’nin örtüsü değiştirilirdi. Hz. Muâviye (r.a.) bunu senede iki defaya çıkarmış, Halife Me’mûn ise senede üç defa Kâbe’nin örtüsünü yenilemiştir. Arefe’den bir gün öncekiTerviye günündeKIRMIZIkumaşla,Receb’in birinci gününde KABATÎdenilen bir kumaşla,Ramazan’ın yirmi yedinci günündeiseBEYAZbir kumaşla örterdi.
Fatımîler zamanında beyaz kumaştan örtü giydirilirdi. Sultan Mahmud Sebük Tekin sarı bir örtüyle Kâbe’yi örtmüştü. Abbasilerden Halife Nasır zamanında Kâbe yeşil örtüyle örtüldü. Daha sonra aynı Halife zamanında siyah renge değiştirildi. Kâbe’nin örtüsü olarak bu siyah renk zamanımıza kadar devam edegelmiştir. İslâm tarihi boyunca Kâbe örtüsü ihmal edilmemiş; hatta Hicrî 750 tarihlerinde Salih İsmail bin Nasır, Kâhire civarında bir köyü Kâbe örtüsü için vakfetmiş ve bu vakfın gelirinden örtü her sene yenilenmiştir.
Rivayetlerde Kâbe’nin örtüsü Hz. Ömer (r.a.) zamanında her sene yenilendiği ve eski örtü ise hacılar arasında taksim edildiği nakledilmektedir. Bugün ise Cidde ile Mekke arasındaki eski otoyoldan gidenler Mekke girişinde 100.000 metrekarelik geniş bir sahaya yayılmış ayrı ayrı yerlerde binalar görürler. Bu binalarda, üç yüz kadar işçi ve sanatkâr, çok mübarek bir iş üzerinde çalışırlar. Bu iş / bu hizmet, Kâbe-i Muazzama’yı örten büyük “kisve (kıyafet-elbise-örtü)”ile alakalı çalışmadır.
1962 yılına kadar Kâbe’nin örtüsü Mısır’da imal edilirdi. Daha sonra Kral Suud, Mekke’de bir kisve fabrikası kurulmasını temin etti. Kâbe örtüsü bugün bu fabrikada, maharetli ustalar, dokumacılar, hattatlar ve teknik uzmanlar tarafından imâl edilmektedir. Kisve için her yıl (1988 rakamlarına göre) 24.000.000 riyal ayrılır. 670 saf beyaz ipeğin kullanıldığı örtü için 720 kilogram boya ve asit kullanılır.
Kisve kırk yedi parçadan meydana gelir. Her bir parça 14 metre uzunluğunda ve 95 santimetre genişliğindedir. Örtünün toplam ebadı 650 metrekareyi bulur. 16 parçadan oluşan kuşak 45 metredir. Her dört köşesinde İhlâs sûresi altınla işlenmiştir. Kuşağın altındaki panellerde başka âyetler yazılmıştır. Siyaha boyanan ipeğin üzerinde 120 kilogram altın ve gümüş kullanılmıştır. Altının gümüşe nisbeti bire dörttür.
Kisvenin dokunması, boyanması, işlenmesi yaklaşık bir yıl alır. Hacdan bir ay önce kisve tamamlanarak eş-Şaibi ailesine teslim edilir. Kâbe ikinci defa yıkanırken de örtü eskisiyle değiştirilir. Eski kisve parça-parça kesilerek Müslümanlara dağıtılır. [Doç. Dr. Murat SÜLÜN, Haremeyn’deki Belli Başlı Mâbedlerde Yazılı Âyetlere Dâir Mülâhazalar - 1, MÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003/1]
Bu parçalardan nasiplenme şerefine nail olan hacılarımızın, o mukaddese hürmette kusur etmemeye azami gayreti göstemeleri gerektiğini de hatırlatmamız lazım. Bu çok önemli… Nitekim Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiye-i Müceddidin kolunun 33. ve son halkasını teşkil eden üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerine, müntesiplerinden biri gelerek, hacdan dönen babasının zât-ı âlilerini görmeyi çok arzu ettiğini… Fakat hayli rahatsız olduğu için gelemediğini söylüyor. Mâzeretine binaen, mümkünse, sizin onu ziyarete gelmenizi arz ve talep ediyor, diyor. O da, müntesibinin bu ricasını kırmayarak, son derece hasta olan babasını ziyarete gidiyor. Fakat Süleyman Efendi (k.s.) hazretlerinin, hastayı ziyaret için onun odasına girmesi ile dışarıya çıkması bir oluyor. Hastanın oğlu hemen peşlerinden koşup heyecanla,
- "Ne var Üstâzım?" diye sorunca, Süleyman Efendi (k.s.) hazretleri,
- "Babanız hacdan gelirken bir miktar Kâbe örtüsü de alıp gelmiş, ama o örtüye gerekli hürmet ve ihtimâmı göstermemiş! Kâbe örtüsü, diğer eşyalar arasında sanki bir hırka parçası gibi, ezilmiş, büzülmüş… Onun için oğlum, baban cezalanmış ve babanın kurtuluşu mümkün değil!" buyurmuş ve hakikaten de biraz sonra, o kişi ölmüş.
Hacılarımızın dikkatine!..