es-Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh;
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam Uhud günü şehid oldu. Yüzünü açıp ağlamaya başladım. Bana mâni oldular. Ancak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mani olmuyordu. Fatıma Bintu Amr İbni Haram (radıyallahu anhâ) ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ona niçin ağlıyorsun (ve ya ağlama), melekler onu siz (cenazesini) kaldırıncaya kadar, kanatlarıyla gölgelemektedirler buyurdular." [Buhârî, Cenâiz ,34, Cihâd 20, Megâzî 26; Müslim, Fedailu's-Sahâbe 129-130,Nesâî, Cenâiz 12,13,Müsned No:13776,3/298,307.)Hanzale el Üseydî (r.a.)’den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:“Ey Ashabım sizler her zaman benim yanımda olduğunuz haldeki gibi iman üzere olabilseydiniz melekler sizleri kanatlarıyla gölgelendirirlerdi.” (Tirmizi,Kıyamet,20,No:2452)
Bazı selefiler bu hadisleri delil getirerek meleklerin gölgesi olduğunu söylüyor ve nurdan yaratılmış olan Hz.Peygamber(a.s)'ın gölgesinin yere düşmeyişini inkar ediyorlar bu hasaisdendir.Hatta Süleyman Çelebi Vesiletun Necat'ta ''Nur ayandır,nurun olmaz gölgesi'' diyerek buna işaret etmiştir, bir çok na't ve şiir yazarıda bunu dile getirmiştir.Bu meseleyi İmam Rabbani,İmam Suyuti,İbnul Cevzi,Tefsirul Medarik sahibi Nesefi,İbni Seb'in,Hakim Tirmizi,Kadı Iyaz ve gerek siyer gerek hadis üzerine çalışmalar yapan bir çok alim kabul etmiştir.Hakim Tirmizi Nevadirul Usul'de Zekvan(r.a)'dan İbnul Cevzi el-Vefa'da İbni Abbas'dan,Halebi Siyer'inde ve Diyarbekri Tarihil Hamis'inde Nesefi Tefsirul Medarikte Hz.Osman'dan Hz.Peygamber'in gölgesinin yere düşmediği rivayet etmişlerdir.Kadı Yaz Şifa kitabında bu konuya yer vermiş ilgili bir rivayet zikretmiştir,Aliyyul Kari Şifa'nın şerhinde bu rivayeti tenkit etmemiştir.Soru uzun olmasın diye onları(rivayetleri) eklemedim.Biharul Envar kitabında da bir rivayet mevcuttur.Bu bağlamda yukarıdaki hadisleri nasıl anlamalıyız,akaid kitaplarında meleklerin nurani ve latif varlıklar olduğu belirtilir.Nurun gölgesi olur mu?.Hadislerde ''gölgelemek''ten maksat,meleklerin şehidin üstüne üşüşüp kanatlarını üzerine germesinden kinaye olarak anlaşılabilir mi?.Bir islami site bu hadisleri meleklerin kanatlarıyla temessül ettiğini belirterek açıklamış bu da olabilir mi?
Ayrıca Kadı Iyaz ve hadis alimlerinden Davudi'nin görüşlerini beyan edeyim:
Kadî İyâz diyor ki :«İhtimal meleklerin kanat germeleri Allah(c.c)'ın fadl ve rızasını ve kendisine hazırladığı ikramı müjdelemek için üşüştüklerindendir. Onlar bunu ya Hz. Abdullah(r.a)'a ikram için sevinçlerinden yapmış yahut güneşin sıcağından cenazesi kokmasın diye üzerine gölge olmuşlardır.
Davudi diyor ki:Meleklerin kanadlarıyla gölge yapması şehidin ruhunun yükseliş zamanında meleklerin şehid üzerine toplanarak onun ruhunun yükselişine bu tören ile başlamaları nezd-i Bari'de kendisi için hazırlanan ikramları ve ni'metleri müjdelediklerine işaret eder.Güneşin hararetinden korumak gayesine de yönelik de olabilir.
(Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercümesi ve Şerhi,Kamil Miras,D.İ.B Yayınları,Ankara 1978,4/302)
*******
Ve aleyküm...
Öncelikle belirtelim; bu gibi hususlar İslâm’da bilinmesi zaruri meseleler değildir. Bunları kopyalayıp bize göndermene gerek yok. Ayrıca soruları kopyaladığın yerlerde cevapları da vardır mutlaka... Oralardan oku, bizi meşgul etme. Ve yine bunlarda şaşılacak, tereddüde düşülecek, izahı gerektirecek bir durum da yok aslında... Her şey gayet sarih olarak ele alınıp ortaya konulmuş.
Önemli olan, Ehl-i Sünnet’e mensup ulemânın görüşleri istikametinde inanmak ve öylece kabul etmektir. Eğer onları ayıklayacak durumda değilsen, bu ve benzeri mevzulara kafanı takıp da bâtınını-iç âlemini bulandırmaman daha muvafık, daha münasip, daha uygun, daha faydalı olur senin için...
Bu kısa hatırlatma ve ikazlardan sonra, madem gereksiz de olsa meseleyi açtın, başkalarının da kafalarını karıştırmamak adına mevzuyu özetle şöyle cevaplayabiliriz:
Evet, melekler nûrdan yaratılmış varlıklar [Bkz. Müslim, Sahih, Zühd, 10] olmaları hasebiyle gölgelerinden söz edemeyiz. Ama kendi gölgeleri olmayan bu nûranî varlıklar, temessül de edebilir, Allah’ın izniyle bir mü’mini pekâlâ gölgelendirebilir, başka meziyetler-merasimler için de bulunabilir... Hz. Mevlâ için bunun ne gibi bir güçlüğü olsun ki? Nitekim nice muharebelerde melek orduları bi-iznillah mü’minlere yardımcı olmamışlar mıdır..?
Keza Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) de gölgesi yere düşmezdi. İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
"Rasûlullah’ın (s.a.v.) gölgesi yoktu. Güneşe durduğu zaman, onun aydınlığı, güneşin ışığını bastırırdı. Yanında bir kandil bulunduğunda, yine onun aydınlığı kandilin ışığını bastırırdı.”
Bu husustaki diğer bazı rivayetler de şöyledir:
“Güneşte de, ay aydınlık gecede de Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.) gölgesi görünmezdi.”
Bunu, İmam Hakîm et-Tirmizî (rh.) rivâvet edip hikmetini şöyle açıklamıştır:
"Kâfir, Fahr-i Kâinat’a (s.a.v.) hakaret maksadıyla gölgesini çiğnemesin diye..."
İbn Seb' (r.a.) da bu görüşü kabul ederek şu açıklamada bulunur:
“Onun hasâisinden (farklı / üstün / ayrıcalıklı yönlerinden) biri de, gölgesinin yere düşmemesidir. Onun gölgesi nûr idi. Güneşte veya ay ışığında yürüdüğü zaman, gölgesi görünmezdi.”
Âlimlerden bazıları, "Rasûl-i Zîşân’ın (s.a.v.) duasındaki “Beni nûr yap!” sözünün buna şahit olduğunu söyler…
Ve yine sineklerin Onu rahatsız etmemesi [Kadı İyâz, Şifâ, 1, 67] de ona hâs hasletlerdendir.
Süleyman Çelebi merhum Mevlid'inde (Vesîletü’n-Necât), "Nûr ayandır, nûrun olmaz gölgesi." diyerek bu hususa dikkat çekmiştir.
Hâsılı, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), nûr üstüne nûr olduğundan dolayı, gölgesi yere düşmemiştir. Keza mübârek gözleri uyur, kalb-i şerîfi uyumazdı. Aslâ esnemezdi. Elbisesine sinek konmadığı gibi, sivrisinek ve diğer böcekler de mübârek kanını içmezdi. Allah Teâlâ tarafından Rasûl olduğu bildirildikden sonra, şeytânlar göklere çıkarak haber alamaz ve kâhinler söyleyemez olmuştur.
Selefîler bunları inkâr ediyormuş… Sana ne kardeşim? İnkâr eden eder, sen inandırmakla mı mükellefsin! Bu iş sana kadar mı düştü? Onlarla mücadele etmesi gerekenler sana sormaz eder, iktiza eden cevabı verirler ve nitekim vermişler de zaten... Sen de ordan burdan kopyalayıp kafa karıştırıyorsun.
Biz Ehl-i Sünnet’iz, Ehl-i Necât’ız; kurtuluş yolunun yolcularıyız. Yürüdüğümüz yol, Allah Teala’nın “Bu benim dosdoğru yolumdur, ondan ayrılmayın” buyurduğu sırat-ı müstakim’dir. “Sapmayın” buyurduğu “diğer yollar” ise, bid’at ve dalâlet yollarıdır. [Bkz. En’âm suresi, 153] Kâmil bir mü’min bu kadarcık basit meselelerde tereddüde düşmez, yürüdüğü yolda şaşıp tökezlemez.
Rabbim nefis ve şeytanın, ayrıca şeytanlaşmış insanların sapkınlıklarından ve sapıttırmalarından, itikadî-amelî ve ahlâkî bozukluklardan, hatta vesveselerden muhafaza buyursun. Faydasız-lüzumsuz her işten el etek çekmeyi, gereksiz soru sormamayı nasip eylesin. Amin…