günah bir görüşü benimseyen ve "keşke herkes böyle düşünse" diyen bir kişi herkesin hakkına girmiş olur mu? Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
*******
Günah olan bir şeyi-görüşü tasvip etmek / benimsemek / beğenmek, şeriatın yani Cenab-ı Hakk’ın beğenmediği / râzı olmadığı bir şeyi beğenmek demektir ki, küfürdür. Kâfirin işi de aynen Şeytan gibi, Cehennem’de kendisine eşlik edecek arkadaşlarının adetlerini çoğaltamaya çalışmak, bunu istemektir. Sorduğunuz meseleye “kul hakkı” perceresinden değil de, bu yönden bakmak ve ona göre değerlendirmek daha isabetli olur. Şeytânın ve aveneleri olan şeytanlaşmış insanların / kâfirlerin-münafıkların esas itibariyle tıyneti budur, tıynetlerinin / cibilliyetlerinin / karakterlerinin gereğini yapıyorlar demektir. Eski İstanbul’un hamam kitâbelerinden birinde karakter temizliğinin ehemmiyetini ifade etmek için şu kıt'anın yazıldığını görüyoruz:
“Tıynetin nâ pâk ise,
Hayr umma germâbeden (hamamdan)
Önce tathîr-i kalb et,
Sonra tathîr-i beden.”
[Mevlâna Güldestesi, Konya Belediyesi Yay., Konya, 1993, s. 25]
Yani demek istiyor ki şairimiz; kötü huylu, kirli karakterli isen, cibilliyetin bozuk, imanın fasit, için kirli ise, hamamdan bir şey bekleme! Temizlik istiyorsan, evvela kalbini temizle, sonra da bedenini...
Binaenaleyh o kişinin ‘kul hakkı’ndan, günahtan filan söz edebilmesi için, evleviyetle küfrü gerektiren bu halden / bu sıfattan kurtulması gerekir. Akabinden de hakkına girdiği kullar varsa, ki mutlaka vardır, onlardan da helâllik almanın çarelerine baksın.
Kısacası sözünü ettiğiniz bu sıfat, tam da kâfir ve münafıkların sıfatıdır. Şiddetle uzak durulması lazımdır. Nitekim Rabbimiz (c.c.) münafıkların bazı hususiyetlerini bize haber verirken şöyle buyuruyor:
“Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler ki, onlarla eşit olasınız. O halde … onlardan hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.” [Nisâ suresi, 89]
Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i ve evladını nifakın her nev’inden himâye ve vikaye buyurup muhafaza eylesin.
Mü’minlere gelince…
Onlar, bunun tam aksine her işte, her alanda sevap olanı, Allah’ın rızâsına uygun bulunanı benimser ve herkesin de böyle olmasını ister. Yani mü’min arzu eder ki, ‘bütün insanlık iman etsin, sâlih amel işlesin ve güzel ahlâk ile ahlâklansın, neticede de Cennet ve Cemâl-i ilahi ile şereflensin, ebedî ve sermedi bir hayata nâil olsun’. Mü’minin tıyneti bunu iktiza eder.