Merhaba Hocam. Bana soru yöneltip, araştır dediler, aklıma siz geldiniz. Kaynak göstererek fetva veren nadir hocalardan birisiniz. Allah sizi ve sizin gibi hocalarımızı başımızdan eksik etmesin. Sağlıklı ve huzurlu bir ömür geçirmeniz dileğiyle...
1-''Diyanet'' ne demek? ''Din'' kelimesinden mi gelmektedir?
2-Abdest alırken, yüzümüzü yıkadığımız sırada yellenme olursa, abdeste devam edip tamamlamak mı gerekir, yoksa abdesti baştan almak mı gerekir?
*******
Merhaba kardeşim;
1- Diyânet; lûgaten yani sözlükte kelime manası itibariyle baş eğemek, itaat etmek, hakkını almak ve din edinmek demektir. Bir bakıma din mefhumiyle aynı manayadır.
Ancak ıstılâhî bakımdan (terminolojik olarak) din, akıl sahiplerini kendi tercihleriyle hayra sevk eden ilahi bir kanun olarak tarif edilmektedir. [Bkz. Fıkha ve Usûl-i fıkha dair eserler] Diyânet ise, itikat, amel ve ahlâk terkibinde tarif edilen dinî muhtevanın, seçme ve güzel uygulama ölçüleri içinde tatbiki demektir. Aralarındaki farktan dolayı bu iki mefhumu konuşma ve yazışmalarımızda atıfla, “dîn ü diyânet (din ve diyânet)” diye ifade ederiz. Nitekim Yunus Emre bir mısrâında, “Hiçbir dinde bulunmadı dîn ü diyânetimiz” demiştir.
Buna göre din ile diyânet lafızları arasında seçme ve irade bakımından bir farklılık söz konusudur. Seçme ve irade, dinin bir cüz’ü değildir; fakat tesirinin bir şartıdır. Buna mukabil seçme ve irade, diyânetin bir cüz’üdür.
Şunu iyice tesbit etmek gerekir; dinin sevki ve yönlendirmesi başka, dine sevk ve yönlendirme başkadır. Yani dinin zorlamasıyla, dine zorlama arasında mahiyet farkı vardır. İlim gibi dinin de sevki zorlama ile değildir. Zira aklî gereklilik, fiilî gerekliliğin illeti olmaz. Fiilî gerekliliğin illeti, irade ve kudrettir.
Bu sebeple dinin hayra sevki, zaruri ve zorla değildir. Din öncelikle seçme hürriyetini insana tanır, ona hayrı ve güzeli seçmenin sonuçlarını açıklar… İyiliklerle kötülüklerin neticelerini göstererek, kişiyi uyarır; hayır ve iyiliğe yönlendirmesini zorlamadan, bunu gönül hoşluğu ile yapmak ister. Bunun için de “Dinde zorlama yoktur.” [Bakara suresi, 256] Zira kişi, dine zorlandığı zaman, onun âmiri kendi iradesi değil, kendisini dine zorlayan kişi olmuş olur. Halbuki din, kendi iradesiyle hakkı, doğruyu ve hayrı bulmasını ister. Bu ise hem dinin özünde hem de insanın seçme hürriyetinde mevcuttur. Ancak bir kişi dine girdikten sonra, uygulamada dinin zorladığı yönler (emirler-nehiyler) bulunmaktadır. Mesela;
Bir babanın evladını terbiye etmek maksadıyla dinî esaslara uymasını istemesi, iyiliği emir ve yasaklardan sakındırması, diyânettir. Bu sebeple diyânet kavramında, uygulama söz konusudur. Din’de ise, seçme söz konusudur ve aklî gereklilik mevcuttur. Bir bakıma diyânet, dinin uygulama alanına yani pratiğe intikal ettirilmesi demektir. [Bkz. Elmalı’lı Hamdi Efendi, Hak Dini Kur’an Dili, 1, 89-90]
Velhâsıl “din” lafzı inançla, “diyânet” kavramı ise inandıklarımızı hayatımıza uygulamakla yani amelle ilgilidir. Nitekim dindar mü’minlere, dinî emir ve nehiylere hassasiyetlerinden dolayı diyânet sahibi / diyânetli kişi de denir. Şâir Fâzıl, günümüzde din işlerinin sevk ve idaresiyle ilgili müesseseye de isim olmuş bu kavramı, bir şiirinde, “Diyânet İşleri ki / Uymaz farza vâcibe” diyerek kullanmıştır.
2- Malumunuz yellenmek abdesti bozar. Yıkadığı kısımla / organla ilgili abdesti de bozulmuş, yıkama hükümsüz olmuş olur. Dolayısiyle abdesti yeni baştan alması icap eder.
Selam ve mukabil hayır-dualarla…