Selamun Aleykum Hocam size başımdan bir olayı anlatıcam....... cinler ve anlattıklarım rüyaya girer mi?

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Öncelikle bilmenizi isteriz; mesajınız oldukça karışık ve karmaşık şeyler ihtiva ettiğinden, bazı kimseler üzerinde olumsuz tesirleri olabileceği düşünce ve endişesiyle yayınlamadık.

Gelelim sorduklarınızın izahına...

Cin çarpması, insanın içine cin girip zarar verebilmesi gibi vak’alar toplumda oldukça yaygın olan bir anlayış ve inanıştır. Hemen herkesin, cin çarpmasıyla ilgili anlatacağı birden fazla hikâyesi vardır. Ayrıca bu, sadece bizde değil, hemen bütün toplumlarda böyledir. O bakımdan sizin anlattıklarınıza bağlı kalmaksızın, meseleyi umumi manada ele alıp değerlendirmeye çalıştık. Verilen bu bilgiler ışığında artık siz, yaşadığınızı söylediğiniz hususların hangi kategoriye girdiğine-girebileceğine dair karara kendiniz varabilirsiniz. 

***

İmam Şiblî (rh.)cinlerin insan bedenine girip zarar verebileceğine, aralarında Ebu'l-Hasan el-Eş'arî'nin (rh.) de bulunduğu Ehl-i Sünnet âlimlerinin inandıklarını, makalelerinde bunu açıkladıklarını ve Bakara suresinde bulunan ve faiz yiyenlerin durumunu bildiren ayette;

"Riba (faiz) yiyen kimseler, (kabirlerinden), şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar…" [Bakara suresi, 275; Şiblî, Cinlerin Esrarı (Terc. Muhammed Ferşad) Ferşat Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 258] buyurulmasını buna delil gösterdiklerini kaydetmektedir. İmam Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah (rahımehumallah) kendisine, 

- "Bazı kimseler, cinnin insan bedenine giremeyeceğini söylüyorlar. Siz bu mevzuda ne dersiniz?" diye sorduğunda, Ahmed b. Hanbel (rh.),

- "Onlar yalan söylemişlerdir." diye cevap vermiştir. [Şiblî, a.g.e., s. 256-257] 

Cinler insanlara hangi şartlarda zarar verebilir?

Cinler, mü’minlere, daha çok cünüplük, hayız ve nifas hallerinde; abdestsiz-namazsız hayat sürenlere de yine bu hallerde musallat olup, onları değişik şekilde ve değişik seviyede baştan çıkarabilirler, zararlı olabilirler. İşlenen her bir günah, şeytan ve habis cinlere açılan bir kapı ve pencere mesabesindedir. Bilhassa hassas, veveseci tipler, zayıf ruhlular, duadan ve dualıların atmosferinden uzak lâubali hayat yaşayanlar, çabuk cinlerin tesirine girerler.

Tabii ki, cinlerin hayat sınırlarını ve haklarını ihlâl etmek ve Eûzü-Besmele çekmeden evlerini ve yurtlarını işgâl de, cinlerden zarar görmede mühim faktörlerdir. Bu yüzden Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), bize, pis yerlere girerken dua etmemizi öğretiyor ve onların bulundukları mezbelelik, çöplük, hamam, otluk, helâ ve hatta kabirlerde namaz kılmamızı yasaklıyor. Evet, Efendimiz (s.a.v.), helaya girerken,"Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hubsi ve'l-habâis (Allah’ım, hususi ve umumi bütün kötülükleri bünyesinde toplayan habislerden / erkek ve dişi cinlerden sana sığınırım.)" dememizi öğretiyor… Hayatımızın her safhasında dualı olmamızı, bu kabil zararlı oklara hedef olmaktan korunmamızı temin edecek bir kale ve kalkan sayılabilecek tedbirleri almamızı tenbih ediyor. Temiz muhitlerde bulunmamızı, sâlih ve temiz insanlarla düşüp kalkmamızı, zikir ve dualarla manevi bir atmosfer oluşturmamızı ve ibadetle korunmamızı emrediyor.

O halde, cinlerin her türlü kötülüğünden emin olmak isteyen, her şeyden önce günahlardan şiddetle kaçınarak, onların girecekleri kapıları-pencereleri-bacaları, hatta bütün delikleri kapamalıdır.

***

Cinler genellikle tek başına kalan, halet-i ruhiyesi / psikolojisi zayıf, bünyesi müsait olan, tabiri caizse vücudunda-manevi bünyesinde açık menfez bulunan insanları korkuturlar. Onlara ürperti, vesvese, heyecan, asabiyet, telaş gibi hisler verirler. Tabii bütün bunların rüya yoluyla da olması mümkündür.

Asr-ı Saadet’te cinler maddi olarak da saldırı yapabiliyordu. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), beytü’l-mâl’den hırsızlık yapan bir cinni direğe bağlıyordu. Hz. Ali (r.a.) Celcelutiye'de kendine hüddam olan ifritler vasıtasıyla, namaz kılarken kâfir cinlerin veya düşmanlarının taarruzundan korunuyordu. Günümüzde ise böyle maddi görüntü ile karşımıza pek çıkmıyorlar. Çıkıyorsa da nadirattandır.

Asr-ı Saadet’te meydana gelen hadiseleri ve rivayetleri iyi anlamalı, iyi tabir etmeliyiz. Yoksa birçok mevzuda yanılabilir, hatalı bilgilere sahip oluruz. Hadisenin meydana gelişi ile şahıslar arasında iyi bir irtibat kurmalıyız. Hadiselerin hikmetini ve mahiyetini iyi kavramalıyız. Hangi söz, nerede, hangi olay neticesinde söylenmiş, bunu idrâk etmeliyiz.

Cinler, insanları korkutmayı, vesvese ve şüpheye düşürmeyi, âciz ve çaresiz bırakmayı severler, kendilerine yalvarılmasından hoşlanırlar. Genelde yalancı ve alaycı bir kavimdirler. Halef-selef meselesi bu mevzuda tesirli bir sebeptir. Yani, insan yaratılmadan evvel yeryüzünde cinlerin hâkimiyeti vardı. İman ve iz'andan uzak cin toplulukları yeryüzünü fesat ve savaşa boğdular. Sonra üzerlerine halife olarak insan geldi. Kâfir cinler insanlara rahatsızlık verirken bu zarar insanın bünyesine, yapısına göre değişir. Yoksa cinler, her insana gidip zarar veremez.

Cin, insana tasallut edince, onu korku, ürperti hisleriyle sefahat ve kötü alışkanlıklara sevk eder. Yani, sıkıntı ve korku, endişe ve ürperti ile insan ibadeti terk eder; içkiye, kötü alışkanlıklara, intihar etme duygusuna müptelâ olur.

Böyle bir cin tasallutuna mâruz kalan kişiler, eğer iyi niyetli, ihlâslı ve manevi-metafizik âleme kabiliyeti olan kişilere rast gelirse, Allah'ın (c.c.) izniyle şifa bulabilir. Bu noktada sadece dindar olmak kâfi değildir; kişinin bazı kabiliyetlerinin de olması gerekir. Bunlar, farklı ilim dalını ilgilendiren meselelerdir. Ayrıca Kitap ve Sünnet’te anlatılan müessir dua ve münacatlara, Allah dostlarının tarif ve usullerine vakıf olan kimseler de, ehliyetleri ve ruhsatları nisbetinde, cinlerin tasallutuna uğramış insanlara yardımcı olabilir. Ancak bu alandaki şarlatanlardan da son derece sakınmak gerek. Dolayısiyle tıpta nasıl ‘koruyucu hekimlik’ önemli ise, bu hususta da korunmak asıl olmalıdır.

***

İlave bilgi

Cinnin zararsız hale getirilmesi mümkün müdür?

Bu alanda yazılan eserlerde verilen bilgilere göre, evet mümkündür. Zira cinnin başka yere kaçmaması, bu hususta kabiliyeti olan kişinin gözlerinin hüneriyle sağlanır. Ancak buradaki maddi gözümüz değildir.

Çünkü biz cinleri, beş duyu organımızdan biri olan göz ile göremeyiz. Manyetik akım; el, göz ve nefesten farklı-farklı frekansta çıkar. Gözden çıkan bir şûa, cinni olduğu yerde sabitler, kımıldayamaz hale getirir; cinni bulunduğu yere âdeta mıhlar. Belki cin çeşitli kılıklara girebilir, korku ve ürperti veren görüntü gösterebilir… Ama insanın bu mevzudaki üstünlüğü münakaşa götürmez / tartışılmaz. İnsanlar arasında meşhur "göz hapsi" tabiri tam da bu hadise için geçerlidir.

Nazar devam ederken cin bir yere kaçamaz. Bu arada okunacak olan müessir ayet ve dualarla cinnin üzerine gönderilen manyetik nefes onu nötr hale getirir, yani öldürür. Ama gönderilen akıma göre bu yaralanma ve çeşitli zarar verme şeklinde de olabilir. Ehlince bu noktada bilhassa Âyetü’l-Kürsî, Felak ve Nâs sürelerinin okunması tavsiye edilmektedir. Bunlar bizim umumi manada verebileceğimiz bilgilerdir. Asıl itibariyle sahamız dışında kalan bir mevzudur. Daha geniş bilgi için aşağıdaki linke ve o linkte gösterilen yazılara da bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2396-buyu-ve-cin-tasallutu.html

 

Go to top