Hocam, yazılarınızı internetten sürekli okuyorum ve beğeniyorum. Kafamda bir türlü cevabını bulamadığım sorular, sıkıntılar var. Lütfen yardımcı olun.
30 yaşındayım ve 4 yaşında bir çocugum var. Geçen haftada hayırlısıyla inşallah bir evladımın daha olacağını öğrendim. Bu haberi aldığımdan beri sürekli dünyadaki gelişmeleri düşünür ve karamsarlaşım. Ahir zamanın kendisini bütün şiddetiyle hissettirdiği şu zamanda çocuk sahibi olmanın doğru olup olmadığı gibi kafamı kemiren sorular var. Bazı kaynaklarda "ahir zamanda ümmetimin hayırlısı hafiful haz olandır" gibi hadislerin olduğunuda okuyunca iş iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bu zamanda çocuk sahibi olmak, çocuğa karşı bir suç işlemekmiş gibi vicdanım rahatsız. Bazende onlar inşaallah Allah yolunda birer cengâver, birer mücahit olur diyerek kendime moral vermeye çalışıyorum. Çocukları bize veren Allah(c.c),bunu tabiki biliyorum.
Birde benim merak ettiğim güzel günler çok mu uzakta ki...
Bu güzel günlere varmak için güzel evlatlar yetişmeli değil mi...
Hocam belki sorumu tam olarak anlatamadım ama sizler firaset sahibisinizdir, Allah’ın izni ile anlamışınızdır.
DUA: hocam bana, eşime ve çocuklarıma dua edin inşallah.
Cevdet Carhoğlu – Facebook
*******
Selamün aleyküm kardeşim;
Mültefit ifadeleriniz için teşekkür ederim. Rabbim rızasına muvafakatten ayırmasın cümlemizi... dedikten sonra da gelin;
Kafanızda birikip sıkıntıya sebep olan sorularınızın cevabını birlikte bulmaya çalışalım.
1. Evlatlarımızı Allah bağışlasın, sağlık-afiyet ve hidayet üzere yetiştirebilmeyi cümlemize nasip eylesin. Bahsettiğiniz hadis ve bu mevzudaki diğer hadisin izahı için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/984-ahir-zamanda-evlenmek.html
Ayrıca tavsiyemiz; bu hususlarla kafanızı meşgul etmeyiniz. Neticede Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) buyurduğu gibi, mukadder olan olur, doğması takdir olunan çocuk doğar. [Bkz. Müslim, nikâh 132; Tirmizî, nikâh 40; Ahmed b. Hanbel, III, 63] Ancak her hâlükârda duamız; Rabbimiz (c.c.) hakkımızda hayırlısını versin, istikametinde olmalıdır. Bizler, bizim için neyin hayırlı, neyin şer olduğunu bilemeyiz. Bir de Batı’nın ‘nüfüs kontrolü’, ‘aile planlaması’ gibi tuzaklarına artık kapılmamalıyız. Belli bir yaştan sonra zaten malumunuz, isteseniz de çocuk sahibi olamazsınız. Tabii ki sizin de işaret ettiğiniz gibi, mesele sadece çocuk sahibi olmak değil, asıl önemli olan, onları doğru dürüst eğitipip İslâmî terbiye üzere vatana-millete (ümmete) faydalı birer nefer olarak yetiştirmek, yetiştirebilmektir. Zamanımız ise fesat-fitne zamanıdır. Toplum çok bozulmuştur. Elbette ki iyi bir evlat yetiştirmek zordur. Ama unutmamak lazım; üstün olan zoru başarmaktır, kolay olanı herkes yapar. Bununla beraber haliyle gücümüz, şartlarımız hangisine müstait ve müsaitse o yönde hareket edebiliriz, bunda da bir mahzur olmaz. Belki evlâ olanı terk durumu söz konusu olur.
2. ‘güzel günler çok mu uzakta ki...’ gibi düşünceleri kafamıza takmamalıyız. Gene ifade ettiğiniz üzere, ‘Bu güzel günlere varmak için güzel evlatlar yetişmeli (yetiştirmeli)’yiz. Bu takdirde istikbâl / gelecek için endişeyae mahal olmadığını görürüz. Onun için de öncelikle Cenab-ı Hak’tan gelen he şeye râzı olmayı bilmeliyiz. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle niyazda bulunmuş ve bizim de öyle dua etmemizi istemiştir:
Meali: Allâh’ım! Senden; sıhhat-âfiyet, emanete riayet etmek (hıyânet etmemek), güzel ahlâk ve kaderden râzı olmayı istiyorum. Ey rahmet edenlerin en merhametlisi (olan Rabbim, rahmetin hakkı için, bunları bana ver)!”
Hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna / geldiğine inanan bir mü’min, böyle dua ve iltica etmelidir. Zira, “Hayrın da şerrin de hâlıkı (yaratıcısı) Cenab-ı Hak’tır. Her ikisinin de halkında (var edilmesinde) hikmetler vardır.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.), Erol, Ali, Hatıratım, s. 87]
Ayrıca bildiğiniz gibi imanın 6 şartından biri de Kader’e inanmaktır. Atalarımız, ‘Kadere inanan kederden uzak olur’ demişlerdir. Bundan emin olunuz. Böyle olduğu takdirde, Allah’tan gelen her şeyin güzel olduğunu görürüz. Ayrıca olacakları düşünmek, bizim işimiz değil, ondan sorumlu ve onunla mükellef değiliz. Biz kulluğumuzu yapar, iyiyi-güzeli, hayırlı olanı ister, neticeyi O’ndan bekleriz. Netice hangi yönde (hayır-şer, iyi-kötü) tecelli ederse etsin, ona da râzı olur, kat’iyyen isyan etmeyiz.
Sözün özü;
‘Mânevi harp cepheleri, mânevi asker ve silahtan halî (boş) değildir. Cenab-ı Hak düşmanları birbirine düşürür. Düşünmeyin! Sadece vazifenizi bilin…’ [Erol, Ali, a.g.e., s. 25]
Binaenaleyh bizler kendi üzerimize düşeni yapmalı, geri tarafını Allah Teala’ya bırakmalıyız. Zira ecdâdın enfes ifadeleriyle, ‘Gayret bizden, Tevfik (mufakkıyet-başarıya ulaşmak) Allah’tandır.’
Dualarımız müşterek, vesselâm…