Selamün aleyküm hocam, İslamda kabir nasıl olmalı, Süleyman Efendi Hazretlerinin kabrinde yedi sütun olmasının bir nedeni varmıdır? A. İhsan Gökyayla - Almanya
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1) Kabir kazılıp hazırlanırken dikkat edilecek hususlar:
Kabir, bir adam boyu veya göğüs hizasına kadar kazılır. Ölüyü daha iyi koruyacağı düşüncesiyle, eğer mümkünse daha derin de açılabilir. Toprak sert ise kabrin Kıble tarafına bir lahd (oyuk) açılır. Eğer lahd açıldığında toprak göçecek kadar yumuşak olursa, o zaman kabrin ortasında ölünün sığacağı kadar bir yer açılır ve oraya defnedilir.
Kabrin, yerden bir-iki karış yükseltilmesi, şeklinin deve hörgücü gibi olması, kerpiçle yapılması, kabrin baş tarafına bir taş konulması ve ölünün isminin yazılmasında bir mahzur görülmemiştir. Ancak kabrin üstüne mescit gibi bina inşa edilerek buranın mâbed edinilmesi hadisle yasaklanmıştır.
Hz. Âîşe (r.anha), Rasûlullah’ın (s.a.v.) son hastalığında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Allah (c.c.), Yahûdi ve Hıristiyanlara lânet etsin. Onlar, peygamberlerinin (aleyhimüsselâm) kabrini mâbed haline getirdiler.” Hz. Âîşe validimez devamla diyor ki:
“Eğer bundan korkulmasaydı, Rasûlullah’ın (s.a.v.) kabri dışarıdan belli olacak şekilde yapılacaktı”. [Buhâri, Sahih, Cenâiz, 916]
Rasûl-i Ekrem Efendimizin ve Hz. Âîşe vâlidemizin ifadelerinden; kabrin dış şekli üzerinde titizlikle durulmasının ve bazı yasaklar konmasının sebebinin, Ehl-i Kitab’a muhalefet etmek ve bid’atlere düşülmesini önlemek olduğu anlaşılmaktadır. Tabii daha sonraki dönemlerde, ulemânın fetvâlarıyla bir takım hikmet-maslahat ve sebeplerle, başta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere mezarları tesbit edilebilen diğer peygamberler, Allah dostları ve bazı büyüklerin kabirleri hakkında bugünkü bilinen düzenlemelere gidilmiştir. Müstesnalar kaideyi bozmaz. Maamafih, uygulamaların hiç birisinde de oraları mescit edinme gibi bir durum yoktur. Farklı davranışların sorumluları ise şüphesiz, bizatihi o halleri-fiilleri sergileyenlerin kendileri olacaktır.
Diğer yandan İslâm dini, israfı yasaklamıştır. İsraf, malın lüzumsuz yere ve ölçüsüz harcanması, sarfedilmesi demektir. Fakir-yoksul, aç-açık, bî-ilaç, eşsiz, işsiz, tahsilsiz, muhtaç Müslümanlara yardım etmek yerine, büyük masraflarla heybetli, süslü ve masraflı kabirlerin inşa edilmesi israf sınırları içine girebilir.
Cenaze için namaz kılındıktan sonra cemaatle birlikte yaya veya ihtiyaç olunca vasıtayla kabristana gidilir. Derince ve uygun boyda açılan kabre cenazeyi gömmek farz-ı kifâyedir. Cenazeyi taşıyanlar gibi kabre indirenlerin de; “Bismillah ve alâ milleti Rasulillah” demeleri müstehaptır.
Ölü, kabirde yüzü Kıbleye gelmek şartıyla sağ yanı üzerine yatırılır. Sonra kefenin düğümleri çözülür. Kabrin taşı ya da tahtası dizildikten sonra kürekle veya elle üzerine toprak atılır. Kabrin üstünü biraz yükseltmek menduptur. Toprak pekişsin diye kabrin üzerine su serpilebilir.
2) Sorunuzun ikinci kısmına gelince…
Kısaca ön isimleriyle kabr-i şeriflerinden bahsettiğiniz zât, yazılarımızda sıkça zikrettiğimiz Üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleridir. Zât-ı âlîleri Tarîkta-ı Aliyye-i Nakşibendiyye’nin Müceddidîn kolu silsilesinin son hakasını teşkil etmektedirler. Nakşilikte ise 7 (yedi) rakamı mühimdir. Kezâ mâlum olduğu üzre, Allah dostlarının kendilerine hâs esrarlı rakamları vardır. Mesela 3, 5, 7, 11,… gibi. Şâh-ı Nakşibend (k.s.) hazretlerinin esrarlı rakamı da yedidir.
İnsan vücudunda enmûzeci (misâli-örneği) bulunan ve asılları Âlem-i Emr’de olan letâifin adedi de 7’dir; kalp, ruh, sırr, hafî, ahfâ, nefs-i nâtıka, nefs-i küllî.
İşte o 7 sütunun bu 7 latîfeyi temsil ettiğini, orada bulunan zâtın, Rasûl-i Zîşân Efendimizin zâhir ve bâtın cihetiyle verâset-i tâmmesine sahip olmaları hasebiyle bütün o menâzili kat‘ u itmâm ve ikmâl ettiğini ve ilâ mâşâallah pek azîm, pek ulvî mertebelere nâil ü mazhar olduğunu mülâhaza edebiliriz.
***
Yedi sayısının daha pek çok hikmeti vardır. Dilerseniz bunlardan bazılarını saymaya ve kısa da olsa açıklamalar yapmaya çalışalım.
Ve bunlar gibi yedi rakamının bu umumi hikmetleri yanında, burada sayamadığımız-sayamayacağımız kadar daha pek çok hususi spesifik (çok özel, özellikli, bulunduğu yere göre kendini gösteren) hikmetleri de vardır.
Mesela son olarak bunlardan birkaçına daha işaret ederek yazımızı noktalayabiliriz: