Hayırlı Geceler Hocam Çok özür dileyerek bir kişi hakkında daha soru sormak istiyorum.Arkadaşım bir topluluğa katıldı ve orada Mevdudi'nin kitapları ders şeklinde okutuluyormuş.Bana sordu.Bende size sormayı daha uygun gördüm.Kendisi ehl-i sünnet alimlerinden midir?Avamın onun kitaplarını okumasını doğru buluyor musunuz? Allah sizden Razı olsun. İnniy Tevekkeltü Alallah - Facebook

*******

Selamün aleyküm.

Hayırlı geceler kardeşim;

Dilerseniz öncelikle mûmâileyhin kimliğini-kişiliğini anlamaya çalışalım; sonrasında Ehl-i Sünnet çizgisinde olup olmadığı, eserlerini okumanın-okutmanın fayda ve zararları da zaten kendiliğinde ortaya çıkar.

*** 

Mevdûdî (Merdûdi) (1)

Necip Fazıl’ın Mevdûdi (Merdudi) hakkındaki sözlerini, değerlendirmelirini nakledelim. Nitekim onun Mevdûdi hakkındaki şu sözleri gerçekten vaziyeti tam da çerçevesine oturtmaktadır:

“Sapıklık misâllerini bir laboratuar kat’iyetiyle göz önüne serdiğimiz Hamidullah isimli “Baîdullah” denilmeye lâyık mütefekkir taslağından sonra, ondan biraz daha hafif fakat dalâlette yine çok ağır Mevdûdî geliyor. “İslâm’da İhya Hareketleri” adlı eserinde bu adam, dar ve kuru aklı biricik metod olarak kullanıyor, bu metodun baş temsilcisi İbni Teymiyye’yi göklere çıkarıyor… İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri gibi beyninin her zerresi [parlaklıkta ve aydınlatmada âdeta] güneş [gibi olan] bir iç ve dış kahramanını yalnız dış cephesiyle ele alıp içini görmemezlikten geliyor. İmâm Gazâlî (rh.) hazretlerini güya “müceddid-yenileyici” tanıdıktan sonra onda bir takım zaaflar buluyor ve bu zaafları üç noktada topluyor:

Hadis ilmînde eksikliği (rasyonel-aklî) ilim tesirinde kalışı ve tasavvufa kapılışı

Böylece tasavvufu, yani Kâinatın Efendisi’nin bâtın nûrunu inkâr etmiş ve hakikatte kendi metodu olan kara aklı İmâm Gazalî’ye mâl etmek ve yermekle tezatların en gülüncüne düşmüş bulunuyor. “Hadis’te zaif” demesi de akılla aklı yenen büyük kahramanın iç kanal mevzuunda gösterdiği hadislere muhalefetinden doğuyor. (A.g.e. ve m., s. 64, 65, 67, 70-77). Tasavvufu karikatürlerinden ayıramıyarak tam inkâr ve kendisini zımmen Mehdi kabul edişi de eserinin sonunda. [A.g.e. ve m., s. 123, 124, 125, 126, 127, 128]

Bende el yazısı mevcut bir şehâdete göre de, bizzat bu şâhidin “mezhebiniz nedir?” sualine “mezhebim yok!” cevabını veren sapık…” [Türkiye’nin Manzarası isimli eserinden]

Seyyid Kutup ise, Mısır’da önce sosyalist fikirlerini yaydı, sonra din adamı şekline girerek, eski Kahire müftüsü ve Mason locası başkanı olan Abduh’un dinde reformist yolunu tuttu. Bütün kitaplarında olduğu gibi, tefsirinin birinci cildinde cihâdın bir kısmını kabul, esas kısmını ise reddeder. Kutub hakkında, fikirkleri sağlam değildir, net bir şekilde belirtilebilir.

“Bir de Seyyid Kutup var… Kendisinden af dilemesini isteyen yakışıklı orangotan maymunu Nâsır’a ‘Bir mü’minin bir münafıktan af dilemez.’ cevabını veren ve kahramanca ölmeyi bilen bu zatı, SAHTE KAHRAMANLAR konferansımda gerçek kahraman olarak göstermiştim. Fakat sonradan gördüm ki Seyyid Kutup bir İbni Teymiyye meddahıdır. Ve kellesini kaptırdığı Sosyalizma yularının zoruyla Hazret-i Osman’a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır. İdam edilmeden önce bu sapıklıklardan istiğfar ettiğini söyleyenler oldu. Eğer öyle ise tam kahraman ve şehit… Değilse mücadelesi kâfire karşı bir sanığın davranışından ileri geçmeyen bir zavallı...” [Necip Fazıl Kısakürek (Üstad’ın son görüşü budur), 21.10.1977 tarihli Tercüman Gazetesinden]

İslâmî, içtimaî-kültürel fikirlerine, itikâden-amelen ve ahlâken dürüstlüğüne, görüşlerindeki isabet ve istikametine güvendiğimiz gazeteci-yazarlarımızdan muhterem Mehmed Şevket Eygi beyefendi de, S. Kutup hakkında şöyle söylemektedir:

Seyyid Kutup selefî ve mezhepsiz bir zihniyete sahiptir.[Büyük Gazete Sayı: 93]

*****

Mevdûdî (2)

M. Şevket Eygi - Milli Gazete, 09.06.2009

Son kırk yıl içinde, ülkemizdeki İslâmî uyanış hareketine PakistanMevdudî kadar etkisi olmuş bir kimse yoktur. Kitapları dilimize tercüme edilmiş, fikir ve görüşleri desteklenmiş, ideolojisi ve doktrini benimsenmiş, reçetesi Türkiye'yi kurtaracak plan ve program olarak genç nesillere takdim edilmiştir.

Gençliğimde merhum Mevdudî'nin taraftarı ve hayranı idim. Hakkındaki tenkitleri öğrendikten sonra vaz geçtim. Aşırı hareket etmiyorum, "merhum" diyorum.

Mevdudî, klasik ve geleneksel mânada bir İslâm âlimi miydi? Bence değildi. Onun ağır basan tarafı Müslüman bir politikacı oluşuydu. Aktivist bir şahsiyetti. Bir parti lideriydi.

Pakistan'ın resmî ismi, "Pakistan İslâm Cumhuriyeti"dir. Pakistan, kuruluş tarihinden bu yana hiçbir zaman gerçek mânada bir İslâm devleti olamamıştır. Bir İslâm devleti değildi ama anayasasında Şeriat'a aykırı kanun çıkartılamayacağı yazılıydı.

İşte Mevdudî böyle bir ülkede siyasî bir parti kurmuş ve uzun yıllar boyunca süren bütün gayret ve çabalarına rağmen başarılı olamamıştır. Partisi serbest seçimlerde çoğunluğun oyunu alamamış ve iktidara geçememiştir.

Mevdudî, başta kendi ülkesi Pakistan olmak üzere Ehl-i Sünnet uleması tarafından tenkit edilmiştir.

Mevdudî "Kur'ân'da Dört terim" adlı kitabında, üçüncü hicrî yüzyıldan sonra Müslümanların Kitabullah'ın dört ana terimi olan "Rab, İlah, Din, İbadet" konusunda doğru yoldan çıktıklarını iddia etmiştir. Onun bu haksız ve ağır iddiasına karşı çağımızın büyük Ehl-i Sünnet âlimi Hindistanlı Ebu'l-Hasen en-Nedvî, "İslâm'ın Siyasî Yorumu" [Bedir Yayınevi, 0212/519 36 18] adını taşıyan bir reddiye kaleme almış, Mevdudî'yi çürütmüştür.

Mevdudî hakkında Türkiye Müslümanlarının, doğru cevabını bulmak hususunda derin-derin düşünmeleri gereken soru şudur:

Mevdudî'nin kendi vatanı Pakistan'da, bunca olumlu şartlara ve bol imkânlara rağmen başarılı olmayan ideolojisi, çare ve çözümleri, reçetesi Türkiye'de başarılı olabilir miydi?

Bence olamazdı. Zaten durum ortadadır.

Keşke, Türkiye'nin yakın tarihindeki İslâmî uyanış hareketi Mevdudî gibi bir aktivistin rengine boyanacağına, mesela Şeyh/İmam Şâmil'in 19'uncu asır Kafkasya'sındaki "Müridizm Hareketi"ne paralel bir meşrebte olsaydı.

***

Mevdudî'nin Ehl-i Sünnetten ayrıldığı birkaç noktayı arz edeyim.

İslâm'ı Anlamak kitabından imanın şartlarını beşe indiriyor, "Kadere iman" akidesini ve şartını zikr etmiyor.

Öncelikle bir din olan İslâm'ı, siyasî bir sistem olarak görüyor ve gösteriyor. Evet, İslâm'da din ve dünya ayrımı yoktur ama İslâm öncelikle dindir.

Ashab-ı kiramın bazısını ağır şekilde tenkit ediyor...

Tefhimü'l-Kur'ân'da şefaat meselesinde Vehhabîleri ve Selefîleri geçen bir aşırılığa sapmıştır.

Ülkemizde hayli Mevdudî hayranı bulunmaktadır. Onların, hayran oldukları ve doktrinini benimsedikleri zata yöneltilen tenkitleri bilmelerinde hayır ve yarar vardır.

Kim bilir, belki de, Mevdudî'nin başarısızlığında, Ehl-i Sünnete aykırı aşırı ve şâzz fikir, yorum ve görüşleri rol oynamıştır.

*** 

DİNDE DEFORM

Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Hikmet Çetinkaya diyor ki: "Türkiye'de devletin hâkim sistemi iki şeyi aradı durdu. Mümkünse İslâm'ı değiştirmek, ona gücü yetmezse Müslümanların din anlayışını değiştirmek. Kemalizm'in en önemli özelliklerinden biri dinde reformu amaçlaması idi. Bunda muvaffak olunamadı. Çünkü İslâm'ın kitaba bağlı karakterleri böyle bir reformasyona ve deformasyona izin vermiyordu. Bu Müslümanlara da kabul ettirilemedi. Ağır baskı dönemleri yaşandı Türkiye'de ama dinde reform kabul görmedi." www.angelfire.com/ms/siyaset/index.html

Son yıllarda dinde reform faaliyetleri yoğunlaşmış ve hızlanmıştır.

Reform için çok büyük paralar harcanmakta, birtakım kimselere yüklü "ücretler" ödenmektedir.

Bazı reformcular, "hizmetleri"ne karşılık dolar mültimilyoneri yapılmıştır.

Bundan yetmiş seksen sene önce medreseler kapatıldı. Bir gecede 40 bin medrese talebesi sokağa atıldı, camilerin yüzde sekseni kapatıldı, harap edildi, yıkıldı, satıldı, kiraya verildi, din hürriyeti ayaklar altına alındı, çok zulümler yapıldı ama İslâm yine yıkılamadı. Şu anda, gerçek İslâm'ın yerine "Yeni bir İslâm" türetilmeye çalışılıyor.

Ilımlı, light, fıkıhsız ve şeriatsız, sulandırılmış, ehlîleştirilmiş, beşerî bir hümanizma veya ideoloji haline getirilmiş yeni bir İslâm.

Avrupa Birliği standartlarına uygun bir İslâm.

Feminist bir İslâm.

Cihadsız bir İslâm.

Diyalogçu ve hoşgörülü bir İslâm.

Allah katında tek hak din olma özelliğinden arındırılmış bir İslâm.

Resmî ideolojiye ayarlanmış bir İslâm.

Kitaba, Sünnete, icmâya dayanan gerçek İslâm'ın yerine yepyeni bir İslâm çıkartmak istiyorlar.

Bu yeni İslâm için yeni tefsirler yazılıyor.

Yeni hadîs külliyatları hazırlanıyor. Ayıklanmış hadîsler...

Yeni ilmihaller hazırlanıyor.

Reformcu, yenilikçi, değişimci, naylon müctehid reformculara çuval çuval ücret ödeniyor.

Aman, Batılıların hoşuna gidecek yeni bir İslâm türetelim...

Parmaklarını Müslümanların gözlerine sokarak, sahih hadîslerin bugün geçerli olmadığını iddia ediyorlar.

Kur'ân ahkâmı tarihselmiş, nice ayet bugün geçersizmiş.

Reformcular, yenilikçiler, değişimciler "Ayıklanmış bir İslâm" üretmek ve türetmek için çalışıyor. Bedavaya çalışmıyorlar. Yüklü ücretler.

Fazlurrahmancılar... Ankara Ekolü...

Afganîciler...

Sürü sepet müctehidleri var. Geçenlerde bunlardan biri uçakta abdestsiz namaz kıldığını iftiharla ilan etti. Gerçek İslâm ne diyor? Su bulamazsanız veya abdest alacak haliniz yoksa teyemmüm edersiniz. Abdestsiz, teyemmümsüz namaz kılınmaz. Böyle ictihad olmaz.

Bu dinde reform hareketi gerçek İslâm'a zıttır. Bunda hiç şek ve şüphe yoktur.

İslâm'ın, Kitaba ve Sünnete mutabık ve uygun en doğru yorumunu icazetli ulema, fukaha, müfessirîn, muhaddisin, eimme-i müctehidîn, Selef-i Sâlihîn yapmışlardır.

Reformcuların, Fazlurrahmancıların, Afganîcilerin, bid'atçilerin yorumları, bazısı küfre ulaşan vahim yanlışlarla doludur.

Müslümanlar Müslümanlar Müslümanlar!.. Reformcuların yalanlarına kanmayınız, aldanmayınız. Cumhur-i ulema yolundan, dinde Sevad-ı A'zamdan kıl kadar ayrılmayınız.

Avrupa Birliği standartlarına uydurulmuş İslâm gerçek İslâm değildir.

Kur'ân'a ve Sünnete dayanan gerçek İslâm'a bağlı kalınız.

Reformcuların tuzaklarına düşerseniz ebedî saadetinizi yitirmek felaketine uğrayabilirsiniz.

***

Netice olarak;

Adı geçen şahsın, pek çok noktada Ehl-i Sünnet çerçevesi dışında olduğu âşikârdır. Böyle birilerinin eserleri, okunumaya lâyık değildir. Hele hele avam mü’minlerin, Ehl-i Sünnet itikadı-ameli-ahlâkı noktasında belli bir derinliğe sahip bulunmayan mürekkep yalamışların, bunları okumaları hiç mi hiç doğru olmaz, sağlıklı sonuçlar vermez. Allah korusun, neticesi zarar ve hüsran olur!   

Go to top