Sa

Halis hocam

Levh-i mahfuz hakkında malumat verebilirmisiniz.?

Emrullah Polat İstanbul

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Bilindiği üzere “levh”; kelime olarak yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir.

"Levh-i Mahfûz"; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir ünvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür (değişme ve bozulma) söz konusu olmadığından ötürü ona, "Levh-i Mahfûz" denmiştir. Yani Allah Teala’nın takdir ettiği, olmuş ve olacak bütün şeylerin üzerinde yazılı olduğu kabul edilen “kader levhası”… Allah (c.c.) tarafından takdir edilen şeylerin yazılı bulunduğu ve yine O’nun tarafından korunmuş manevi levla; bir başka ifadeyle ilm-i ilâhi... Bu mânevî âlem, Burûc sûre-i celilesinde de ifade edildiği gibi, Kur'ân-ı Kerim'in "Beyt-i Ma'mûr"dan önce taayyün buyurulduğu (âşikâr olduğu) levha demektir. Adı geçen levha aynı zamanda bu dünya ve ondaki mevcudatın, ukbâ ve ötesindekilerin de bütün vasıflarıyla içinde bulundukları her şeyi kuşatıcı mânevî bir defterdir.

Mevzumuzla ilgili bazı ayetleri şöyle bir hatırlayalım:

“...Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.(Orada eksik bırakılan hiçbir şey yoktur.) [Enâm suresi, 59] 

“...Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz'da) sayıp yazmışızdır; (o levhada bir-bir her şey kayıt altına alınmıştır.” [Yâsîn suresi, 12]

“...Nezdimizde herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır. (O, olmuş ve olacak her şeye ait bilginin muhafaza olunduğu / saklı bulunduğu bir kütüktür.)” [Kaf suresi, 4] 

Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın...” [Hadîd suresi, 22] 

Hâsılı Levh-i Mahfûz, her varlığın mâruz kaldığı-kalacağı bütün hâdiseleri ve sonuçları içinde barındıran çok büyük bir kitaptır.

Evet, Levh-i Mahfûz, bildiğimiz, bilemediğimiz, bütün mükevvenâtın ve içindeki eşyâ ve hâdiselerin kayıtlı bulunduğu “Ümm-i Kitap (ana kitap)tır”. Fizikî ve metafizikî dünyalarla alâkalı her nesne, hâricî vücut açısından ortaya çıkmadan evvel, Levh-i Mahfûz'da bir taayyün görmüş, belirlenmiş ve zamanı gelince de, oradaki programa uygunluk içinde meydana çıkmış / ortaya konulmuştur. Her varlığın bu şekilde önceden takdir ve tesbit edilip sonra da ona göre infaz edilmesi cebrîliğe açık gibi görülse de hiç de öyle değildir. Zira "İlim mâlûma tâbidir" kaidesince, Allah (c.c.), olacağı da olmuş gibi bildiğinden, insanların ihtiyarî fiilleriyle alâkalı takdirlerini âdetullah / sünnetullah plânında onların temâyül ve tercihlerine bağlamıştır.  

Bazı âlimler, Levh-i Mahfûz'u "Kitap", "Kitâb-ı Mübîn", "İmâm-ı Mübîn", "Kitâb-ı Meknûn", "Ümmü'l-Kitap"... gibi ünvanlarla da zikrederler ki, bu tabirlerin hepsi de Kur'an ve Sünnet’ten alınmadır, bunlara kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur. Bunlar müterâdif lafızlar olarak biribirlerinin yerinde kullanılmıştır. İnsan, bu hususlarla alâkalı bildiklerini seslendirirken temkinli olmalı ve "Allâhu a'lem" demeyi ihmal etmemeli… Bilmediği / bilemeyeceği mevzularda da, ya bir bilene işarette bulunmalı veya "bilmiyorum" demesini bilmelidir.

Ulemâ, Levh-i Mahfuz'un yanında, “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir." [Ra’d suresi, 39] âyetinin delâletiyle, bir de "Levh-i Mahv u İsbat"tan bahsederler. İzahı aşağıda gelecek.

Diğer bir yaklaşımla, "Ümmü'l-Kitap”, “Kitab-ı Mübîn" veya "İmam-ı Mübîn" de diyebileceğimiz "Levh-i Mahfûz", her şeyin ilmî mebdei / başlangıcı, temeli, esası… Asla değişmeyen ama bütün değişip dönüşmelere birden bakan; evveli-âhiri aynı anda gören, illeti mâlûlle, sebebi müsebbeple beraber kuşatan, değişmeyen ve bozulmayan bir Ana Kitap… Nezd-i ilahîce hususi bir tayin, bütün taayyünlerin / meydana çıkan her şeyin, onun satırlarında yer aldığı çok büyük bir defter ve mânevî bir levhadır. Fıtratın dünü-bugünü, ilahî kanunların geçmişi-geleceği, her nesne ve her hâdisenin ilk şekli ve son hâli itibariyle (ilmî tabirle: min haysi hüve hüve)  bu levhanın içine yerleştirilmiş, orada mevcut ve mahfuz bulunmaktadır.

İşte "Levh-i Mahfûz" böyle bir levhadır ve onun keyfiyet ve mâhiyeti mevzuunda daha fazla bir şey söylememiz bizim için mümkün değildir. 

***

Levh-i Mahv u İsbat nedir?

Levh-i Mahv u İsbat, eşyanın yazılıp silindiği zaman sayfasıdır.

Yani, sabit ve daim olan Levh-i Mahfûz’un mümkinât dairesinde daima ölüm ve hayata, varlık ve yokluğa mazhar olan eşyada değişebilen bir defterdir, yazılan-bozulan bir levhadır ki, zamanın hakikati odur.

Cenab-ı Hak, ilmindeki mânâlardan bir kısmını zamanın sayfasında yazmakta, daha sonra ölüm kanunuyla bunları silip yenilerini göstermektedir.

Eşyanın, Allah’ın ilmindeki halinde zaman söz konusu değildir; ezel ve ebed beraberdir. Bunların vücuda gelmeleri belli bir tertip ve sıra iledir, böylece zaman ortaya çıkmaktadır.

Mesela, ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.

Bir insanın ömrü boyunca geçireceği devreler, nutfe’de mevcuttur. Ama Kitâb-ı Mübîn dediğimiz bu âlemde daha geniş ve ayrıntılı görüntüler var. Ayrıca Levh-i Mahv u İsbat dediğimiz levhada, şartların yerine gelip gelmediği de kontrol edilmektedir. Yani bir adamın başına gelecek şeylerin tayin ve tesbiti Levh-i Mahv u İsbat'ta gerçekleşir.

İlm-i İlâhî'nin değişmesi muhâldir

Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, atâ kanununun tatbikatı da o ilmin şümûlündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan Levh-i Mahfûz'un mümkinât dairesinde bir defteri ve yazılıp bozulabilen levhası hükmündeki Levh-i Mahv u İsbat'ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tevbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile afvedilmekte, Levh-i Mahv u İsbat'tan silinmekte ve kazâ edilmemektedir. Nitekim bir âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadir:

“Allah dilediği şeyi mahveder (vücuda getirmez), dilediğini de isbât eder (yapar, ortaya koyar). Ana kitap (kitabın aslı olan Levh-i Mahfûz) O’nun nezdindedir.” [Ra'd suresi, 39]

Yani neshini (hükümsüz bırakıp iptâl etmeyi / kaldırmayı) irade ettiğini nesheder, dilediğini de onun yerine koyar... Veya neshetmeyerek ibka buyurur (yerinde bırakıp durdurur, kalmasına hükmeder). Yahut dîvân-ı hafaza’dan (Levh-i Mahfûz’dan) dilediğini siler, başkasını bırakır. Yahut mü’min  ve tevbekâr olanların küfrünü-günahını giderir, imanlarını-salih amellerini sabit kılar... Yahut da eceli yaklaşanı öldürür veya öldürmez. [Kaadî Beyzâvî, Envârü't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl (Beyzâvî Tefsiri)Ebu'l-Berakât en-Nesefî, Tefsîru Medârik, ilgili ayet tefsiri]

Ahmed bin el-Mübarek (rh.) diyor ki: Bu ayetin tefsirini ümmî mürşidim Abdülaziz ed-Debbağ’a (k.s.) sormuştum. Bana şu cevabı verdi:

‘İstikbâle ait umûrdan (işlerden) yağmur yağması, bir kişinin gelmesi, bir hadisenin olması gibi şeylerden bir kısmı vukûa gelmez ki, Allah mahv eder’den maksat budur. Bir kısmı da vukûa gelir ki, ‘Vücûda getirir’den murad da budur. ‘Ana kitap Onun nezdindedir’ demek de, ‘Onun kadîm ilmi asla tehâlüf etmez’ demektir. Bu tefsiri bana dün bizzat Rasûlullah (s.a.v.) telkin buyurmuştur (açıklayıp tâlim etmiş, öğretmiştir). [Bkz. el-İbrîz; Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul, 1976, 1, 375, 29 no’lu dipnot]

Ana kitap, ‘Levh-i Mahfûz’dur, yani her kitabın, her yazılanın aslı oradadır. Zira olmuş-olacak her şey onda yazılıdır. [Ebu'l-Berakât en-Nesefî, Tefsîru Medârik, ilgili ayet tefsiri]

Levh-i Mahv u İsbat niçin var?

Levh-i Mahfûz ezel ilmidir, zamansızdır. Levh-i Mahv u İsbat ise insanların anlayışına daha yakın olan şimdiki zamanda vücut bulur. Yani Levh-i Mahfûz'un şimdiki zamanda kaydediliyor olması da diyebiliriz.

Levh-i Mahv u İsbat, hadiselerin ortaya çıkışının aynı zamanında oluşur.

Levh-i Mahv u İsbat zamanla kayıtlı olup, Levh-i Mahfûz'u insanların anlaması için bir basamak gibidir. Hadiselerin oluşuna, şartlara göre şekillenmektedir. Burada her türlü değişikliğin olması insanın, iradesinin varlığını anlaması için önemlidir.

Son bir not: Bu ve benzeri kader mevzularına pek fazla dalmamak gerekir; akıl ve mantık ölçüleriyle yaklaşmamak, iman noktasında durmak iktiza eder. Zira bu saha, Hz. Ali'nin (r.a.) tavsif ve teşbihiyle, uçsuz-bucaksız bir derya gibidir; dalan boğulur.

Rabbim cümlemizi hıfz u himâye ve vikaye buyursun.

Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1445-levh-i-mahfuz-mahluk-mudur-ummu-l-kitab-la-farkli-midir.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1465-beytu-l-ma-mur-beytu-l-izze-durah.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1178-mukadderat-i-hayatiye-nedir.html

Go to top