selamun aleykum hocam; bir esnaf vatandasın tarikat ehli tanıdığı biri varmış, bu kişi hatimlere katılıyormuş, lakin sigara içiyormuş, bunu hocalar bilimiyormuş, bi hoca arkadaşa söyledi, o hoca arkadasımız böyle kişilere munafik derim dedi, bende o sözüne karşılık, hocam yani disizlik diyebilrmiyiz dedim, evet dedi, eger bi yanlış anlama olmadı ise bu cemaatte munafiklık mümkün mu olabilir mi, ben munafiklıgı sadece peygamber zamnında biliyordum. Yaşar Erdoğan – Facebook

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Öncelikle dua edelim, Cenab-ı Hak o kardeşimizin İslâmî şuur ve imanî idrâkini arttırsın. Söz konusu belâdan bir an evvel kurtulmayı nasip etsin. Tabii bu arada siz de, o illetten vaz geçmesi için kendisine yardımcı olmaya gayret ediniz.

Mürşidân-ı kirâm (k.esrarahum) hazerâtı, râbıta esnasında sigaranın o pis kokusundan fevkalâde rahatsız olduklarını ifade buyurmuşlardır. Bilindiği gibi ruhunaniyet ve melekler de bundan muztar olurlar. Hâl böyle olunca, bütün bunları bilen ve düşünen şuurlu bir mü’min kardeşimiz de, öyle inanıyorum ki, bu çirkin ve haram fiile devam etmeyecektir. Bırakıncaya kadar, onu çember dışında tutmanın da bir faydası olmayacağına göre, sür’atle bunu terk etmesi yönünde çaba göstermek icap ettiği açıktır. Binaenaleyh gayretiniz bu yönde olmalıdır, diye âcizane mülahaza ediyorum.

Münafıkların ne zaman, nerede bulunup bulumayacağı ise bizim tayin ve tesbitimizde olan bir mesele değildir. Haliyle her zaman her yerde bulunabilir. Önemli olan, bizim dikkatli ve uyanık davranıp onların hile ve entrikalarından emin olmaya çalışmamızdır.

Rabbim (c.c.) cümlemizi, başta münafıklar olmak üzere her türlü eşrarın şerrinden hıfz u himaye ve vikaye buyursun.

Sorunuzun diğer yönüne gelince…

Kanaatimce hoca arkadaşımız o sözleriyle aslında imanî-itikadî nifakı değil, amelî nifakı kastetmiş olmalıdır. Ama cevap maksadı aşmıştır. Kendisine anlatıldığı zaman, o da bunu tasrih ve tashih edecek, açıklamada bulunacaktır mutlaka. En azından ben böyle düşünüyor ve inanıyorum. Ayak üzeri verilen cevaplarda -maalesef- genelde bu nevi sürçmeler olur, olabilir. Onun için daha bir dikkatli olmak gerekiyor haliyle.

Malum olduğu üzere münafığın alameti üçtür (başka bir rivayete göre de dörttür): Ebû Hüreyre’den (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.), “Münafığın alâmeti üçtür; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine bir şey emânet edildiğinde hâinlik eder.” [Buhârî, Sahih, İman, 25; Müslim, Sahih, İman, 25] buyurmuşlardır.

Abdullah b. Amr (r.a.)’den gelen rivâyete göre benzer bir hadis de şöyledir:

“Kendisinde dört haslet (özellik) bulunan kişi mutlaka münafık olmuştur. Bu dört hasletten biri bulunursa o hasleti (huyu) terk edinceye kadar o kimsede münafıklık özelliği bulunmuş olacaktır. Konuştuğu zaman yalan söyleyen, söz verdiği zaman sözünde durmayan, davalaştığında aşırı giden, anlaştığı zaman anlaşmasını bozan.” [Buhârî, Sahih, İman, 25; Müslim, Sahih, İman, 25]

Bu hadisin mânâsı âlimlerce, “amelde olan nifak”tır. İnançla alakalı nifak, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında yapılmış olan nifaktır. Sonraki devirlerde meydana gelen inançla alakalı nifakları ise bilmemize, sayılarını tesbit etmemize imkân yoktur. İşin aslı, muhakkak ki herkes kendi halinden korkmakta ve Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktadır. Asr-ı Saadet’tekilerin sayıları hakkında da elbette ki kesin bir rakam söylemek mümkün değildir. Ancak Uhud Harbi sırasında, Abdullah bin Übey'e uyarak ayrılanların sayısı,üç yüz kadardı. Yâni bin kişilik İslâm ordusunun üçte biri kadar... Bu da, elbette küçümsenecek bir rakam değildi ve Medine siyasî hayatında ağırlıkları bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.), bunların isimlerini, bu uhusustaki sırları Hz. Huzeyfe’ye (r.a.) bildirmekteydi. Nitekim Zeyd b. Vehb el-Cühenî (r.a.) şöyle anlatıyor: “Münafıklardan biri öldü, Huzeyfe bin Yeman cenaze namazına katılmadı. Bunun üzerine Hz. Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sorunca Hz. Huzayfe, “Evet” diye cevap verdi. Bu defa  Hz. Ömer:‘Allah aşkına ben de onlardan mıyım?’ diye sormaya başladı. O ‘Hayır!’ dedi ve ekledi, ‘Yemin olsun, senden sonra artık bunları hiç kimseye anlatmam.’[Bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 8, 637; Ebu Bekir el-Hallal, es-Sünne, Bâbu Münâkehâti’l-Murhile; İbn Hacer, Mukaddime, s. 404; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, 13, 344]

S o n u ç

Tâbiîn’in büyüklerinden Hasan-ı Basrî (rh.) hazretleri şöyle der:

Nifak iki türlüdür. Biri amelde olan nifak, diğeri de yalanlama (itikatta tekzip-inkâr) nifakı.”

Bize düşense; evleviyetle nifakın her nev’inden kaçınmak, sakınmak ve dikkat edip, amelî nifakla itikadî nifakı birbirine karıştırmamaya gayret etmek olmalıdır. 

Go to top