Selamün aleyküm abicim, hz aise validemizin evlilik yası sebebi mumkunmu

Slm dua fıamanillah… Mustafa Adem Yıldırım - Facebook

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Hz. Âişe (r.anha) validemizin evlilik yaşıyla alakalı iki ana görüş vardır. Her ikisinden de bir nebze bahsedelim.

1- Bazı rivayetlerde Hz. Âişe (r.anha) validemizin altı-yedi yaşları civarında evlendirildiği (nişanlanıp sözlendiği) ve dokuz yaşında da zifâfa girdiği ifade ediliyor. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) irtihalinde de, 18 yaşında olduğu bildirilmektedir. [Bkz: Buhari, Sahih, Nikâh, 38,39; Müslim, Sahih, Nikâh, 70; Tirmizî, Sünen, Nikâh, 18; Ebu Davud, Sünen, Nikâh, 32; Nesâi, Sünen, Nikâh, 29; İbn Mâce, Nikâh, 13]

Bu hususta Âişe validemizden gelen bir rivayet aynen şöyledir:  

Ben altı -başka bir rivayette yedi- yaşında iken, Rasûlullah (s.a.v.) benimle evlendi, dokuz yaşında da benimle birlikte oldu.” [Hadisi, Buharî, Müslim, Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Bkz. Neylu’l-Evtar, 6, 120]

Ebu Rıdvan M. Sadık Vicdani’nin, “Hz. Muhammed Niçin Çok Evlendi” isimli kitabında bu mesele şöyle ifade edilmiştir:

“…Pek sevdiği muhterem eşinin vefatıyla çok üzülen Hz. Muhammed’in (s.a.v.) üzüntüsüne çare olur ümidiyle vefalı dostu Ebû Bekir (r.a.), küçük kızı Âşe’yi (r.anha) takdim ederek, ‘kızımla evlenerek şeref veriniz’ dedi. Hz. Ebû Bekir’in bu teklifi hüsn-i kabul gördü, fakat Âişe’nin yaşı yedi civarındaydı. Sıcak iklimli ülkelerde kızların sekiz yaşlarında gelinlik çağına erdikleri malum; lakin Hz. Âişe, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nişanlısı olarak babasının evinde kaldı. Nikâh ve zifaf ise daha sonra, yani Medine-i Münevvere’ye hicretten sekiz ay sonradır… [A.g.e. ve m. DİBY, Ankara, 2004, s. 50-51

2- Farklı rivâyetler, tarihî vak’alar / hâdiseler arası mukayese ve istidlâller ve bu tarihî kaynaklardan hareketle, Âişe validemizin zifafının 17-18 yaşları aralığında olduğuna dair tesbitler de vardır. Bu mevzu, daha teferruatlı bir şekilde Mevlana Şibli’nin “Asr-ı Saadet” kitabında geçer. [Bkz. A.g.e. ve m., İstanbul, 1928. 2, 997] Merak edenler bu ve benzeri kaynaklara müracaat edebilirler. Buralarda Hz. Âişe (r.anha) validemizin evlendiği zaman yaşının büyük olduğunu, ablası Hz. Esma’nın biyografisine dayanarak isbat etmeye çalışan âlimler vardır. Nitekim eski biyografi kitapları Hz. Esma’dan bahsederken diyorlar ki; “Esma yüz yaşındayken, Hicretin 73. Yılı’nda vefat etmiştir. Hicret vaktinde yirmi yedi yaşındaydı. Hz. Âişe ablasından on yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam on yedi yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Âişe, Rasûlullah’tan (s.a.v.) önce Cübeyr’le nişanlanmıştı. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı.” [Bkz. Hâtemü’l Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, Ali Himmet Berki, Osman Keskioğlu, s. 210]

Hâsılı bu mevzu, ne İslâm’ın ne de İman’ın şartıdır. İtikadî bir mesele olmadığına göre, öyle veya böyle olduğunu kabullenmek kimsenin inancına bir zarar vermez. Maamafih âcizane kanaatim, ilk görüş istikametindedir. Bu mesele üzerinde daha fazla konuşmaya, kafa yormaya gerek olduğunu da düşünmüyorum. Hatta diyebiliriz ki; bu mevzu ile daha çok ve özellikle ilgilenenler şarkiyatçılardır / oryantalistlerdir. Maksatları da, acaba bu noktadan hareketle İslâm’a ve onun mübelliği Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimize (s.a.v.) bir zarar verebilir miyiz, sözüm ona bir açık yakalayabilir miyiz düşüncesidir. Halbuki bu mevzuda bir sıkıntı yoktur. İçinde Hz. Ali’nin (r.a.) de bulunduğu sahabeden (r.anhum) bazı kimselerin küçük yaşta sayılan kız çocuklarını evlendirdikleri bilinmektedir. Bu uygulama yani küçük yaştaki kızı evlendirmek bazen bir maslahata binaen olabilir. Ebeveyn, uygun tâlibi kaçırdığı takdirde, bir daha öyle bir kimseyi bulamayabiliriz endişesiyle kızını evlendirebilir. Maslahat ise, şeriatın fer’î delillerinden biridir. [Bkz. Usûl-i fıkha dair eserler]

İslâm âlimlerinin kabul ettiği görüşe göre, erginlik çağının tesbiti, kadınlar için âdet görmek, erkekler için de ihtilâmdır. Kadın için âdetin başlangıcı dokuz yaş (erkekler için on iki yaş) civarıdır.  Bu duruma girmiş kadın ve erkekler, ergin ve mükellef kabul edilir. Bu haller görülmediği takdirde, erginlik çağı on beş yaş olarak kabul edilir. [Bkz. İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 1, 306-307; Cezîrî, el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, 1, 123-127]

Sıcak bölgelerde erginlik çağı ve evlenme yaşı, diğer bölgelere göre daha önceden başlar. 

Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre, âdet görmenin ilk sınırı dokuz yaştır. Âdet görmek, artık ceninin / çocuğun barınabileceği bir ortamın hazırlandığı anlamına gelir. Bu tekvinî / biyolojik hazırlık, aynı zamanda âdet gören kadının evlenmeye müsait olduğunu gösteren ontolojik bir belgedir.

Hâl böyle olunca; Arap yarımadasında kız çocuklarının erken evlenmesinin yadırganmaması gerekir. Çünkü bu durum, her kültür ve topluluğun kendi normlarına / ölçülerine uygun olarak uygulayabileceği bir cevaz dairesini göstermektedir. Binaenaleyh bu ilahi izinden, bu normların yaygın olmadığı fıtrî gelişim ve kültürel değerlerin oluşmadığı yerlerde, kız çocuklarını erken evlendirmenin uygun ve makbul olduğu hükmünü çıkarmak da yanlış olur. Keza, fıtrî gelişim ve kültürel olarak zemini buna müsait bir toplumda, kız çocuğunun travma yaşamayacağı ve son derece normal karşılayabileceği şartlar içinde evlenmesinin yanlış olacağı fikrini çıkarmak-savunmak da sağlıksız bir düşüncenin ürünüdür. Nitekim ülkemizde bir-iki nesil öncesinde birçok insanın ninesinin on dört-on beş yaşlarında evlendirilmiş olması o günün şartlarında gayet tabii / normal kabul edilmesine karşılık, şimdi değişen normlar sebebiyle bu uygulama son derece çirkin bir zulüm olarak görülmektedir. Ki, tamamen yanlıştır. Tarihi ve içtimai / sosyal hadiseler, kendi zaman-zemin ve şartları içerisinde değerlendirilir.

N e t i c e

İlahi hükümlerin bütün zaman ve toplumları, her türlü değişen normları, örf ve âdetleri, kültürel değerleri şumûlüne alarak, helal-haram dairesinin bu geniş çerçeve içerisinde verildiğini… Ancak uygulamada, toplumların kendi ahlakî yapıları içinde, o geniş daireden kendi nizamlarına / normlarına, ölçü ve standartlarına en yakın şer'î hükümleri uygulamalarının doğru olacağını söylemek mümkündür.

Go to top