Hocam s.aleyküm. Arkadasın birinden arsa almak için 10 lira borç alıp o arsayı 15 liraya satsam ve o kişiye geriye 11 lira vermiş olsam, bu verdiğim faize girer mi? Yani alıp sattiğim arsayı arkadasın borç aldıgım parasıyla alıyorum ve ona belli bi kısmını veriyorum ettiğim kârdan. Kendisi de bu duruma razı. Bu alışveriş caiz midir sizce? Umarım sormak istediğim soruyu yazıya dökebilmişimdir. Selam ve dua ile. Tunahan Yelken – Site

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Öncelikle şunu hatırdan çıkartmayalım; dinî bir meselenin sizcesi-bizcesi olmaz; İslâm hukukundaki hüküm neyse odur. Anlattığınız bu muamelenin faiz olduğu açık değil mi? Buna karz-ı hasen diyebilir miyiz? 10 alıp 11 veriyorsun. Aradaki fazlalık tabii ki faiz olur. Başka neyle izah edeceksiniz bunu?

Baştan kâr-zarar ortaklığı gibi bir sözleşmeniz yok. Mudârabe şirketi usulünce, sermaye senden çalıştırmak benden deyip kazancın yüzde bilmem kaçı senin, yüzde bilmem kaçı benim gibi bir konuşma / anlaşma da söz konusu değil. Binaenaleyh böyle bir muamele caiz olmaz.

Ancak, borç veren sizde olduğu gibi hiçbir şart koşmadığı, hiçbir imâ ve işarette bulunmadığı halde, borç alan onun bu iyiliğine karşı bir hediye ile mukabele ederse bunu almak câizdir, faiz olmaz. Hatta bilakis bundan, yapılan iyiliğin takdirinde olmak gibi bir mânâ anlaşılır. Bu ise mü’minler arasında sevgi ve saygının devamına sebep olur, yardımlaşmanın her zaman yapılmasına vesile teşkil eder. Yeter ki borç alınırken yahut verilirken böyle bir menfaat düşünülmesin, sadece Allah rızası kâfi bir kazanç olarak görülmüş olunsun.

***

Meselenin vera' ve takvâ cihetine gelince…

Unutmamak lazım; amelde mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.) hazretleri bir sefer dönüşünde, alacaklısının tarlasındaki ağacın gölgesine oturmadı, faiz olur diye...

Bişr-i Hafi'nin (k.s.) kız kardeşi İmam Ahmed b. Hanbel’e (rh.) geldi ve şöyle dedi:

- Yâ İmam, damımızın üstünde biz ip bükmekteyiz; amma bize zâhiriyenin ışığı vuruyor, onun aydınlığında bizim ip bükmemiz caiz olur mu?

İmamı Ahmed sordu:

- Allah sana âfiyet versin, kim olduğunu bana söyler misin?

Şöyle dedi:

- Ben Bişr bin Haris Hafî'nin kız kardeşiyim.

Bunun üzerine İmam Ahmed ağladı ve şunları dile getirdi hüzünle:

- Vera’, zaten sizin hanenizden çıkar; onun aydınlığında ip bükme. Işığı helâl değildir.

Rabia-i Adeviye (k.sırruha) devlete ait bir aydınlıkta elbisesine yaka dikti, bundan sonra uzun bir süre kalp hâlini yitirdi (zikrinden-fikrinden feyz ve zevk alamaz oldu). Sonra da bu durumu hatırladı, diktiği yakayı söküp attı. Bu suretle kalp hâli de yerine geldi.

Tasavvuf-tarikat-maneviyat yolu budur. Vera' ve takvâ hassasiyet ister. Bir şeyin sadece şer’an caiz olması yetmez, bu yolun yolcuları için. Onlar daima işin ihtiyat ve azimet cihetini tercih ederler.

***

Dilerseniz meseleyi bir de alacaklılar yani borç verenler açısından bakıp değerlendirelim.

İhtiyacımız olduğunda karz-ı hasen müessesesini çalıştırmak, borç verme işini Allah rızasının dışına taşırmamak iktiza eder. Dinimiz bunu emreder. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Her menfaat sağlayan borç faizdir.” [Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, 5, 27, Hadis No: 6336] buyurmuş ve elinde imkânı olanların olmayanlara verdikleri bu ödünçleriyle karşılıksız sadaka vermiş gibi sevap alacaklarına dikkati çekmiştir.

O halde, mü’minler ödünç vermekle elde ettikleri bu büyük sevabı yeterli bulmalı, borç verdiği kimseden menfaat elde etmeyi asla düşünmemelidir. Borç alanlar da bu durumu istismar etmemeli, zaruri bir ihtiyaçları olmadığı halde sırf kazancına kazanç katabilmek için başkasının parasını kullanmaya kalkışmamalıdır. 

Go to top