selamün aleyküm hocam isa as ve musa as efendilerimizi ümmet-i muhammed aleyhisselatu vesselamdan olmak istediğine dair dualarının olduğu söyleniyor aslı nedir bu arada kandiliniz mübarek olsun. Gökhan Esmaoğlu - Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Mâlum olduğu üzere Ümmet-i Muhammed birçok yönleriyle övülen bir ümmettir. Diğer İlâhi kitaplarda ve en son olarak Kur’ân-ı Kerim’de de övülmüştür.
İsâ aleyhisselâm İncil’de, bu ümmetin övgü dolu sıfatlarını gördüğünde, onlardan eylemesi için Allah Teâla’ya duâ etmiş, Allah (c.c.) da onun duâsını kabul etmiştir. Günü geldiğinde yeryüzüne inmesi bunun içindir. Yani İsâ aleyhisselâm Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ümmet olmak için inecektir. Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2944-hz-isa-neyle-hukmedecek-ve-esyaya-lanet-meselesi.html
Hakiki İncil’de Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) efdaliyetini / üstünlüklerini gören Hz. İsa (a.s.), O’nun ümmetinden olmak için dua etmiş, Allah Teâla duasını kabul buyurmuştur. [Bkz. Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terc. Ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, 14, 266 vd.; Herkese Lâzım Olan İman, Ebu’l-Baha Ziyaeddin Mevlana Halid b. Ahmed Halid-i Bağdadî, (1242/1827), Trc: Kemahlı Feyzullah Efendi, 6. bsk., İstanbul, 1989]
Soruyu şöyle de sorabiliriz:
Hz. İsâ aleyhisselâm niçin Ümmet-i Muhammed’den olmak için dua etti? Onu buna sevk eden sâik neydi?
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) daha dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde de diğer peygamberlerin (aleyhimüsselâm) gıpta edeceği / imreneceği bir mertebeye, makam ve mevkiye sahipti. Her peygamber, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yerinde olmak istiyordu. Barnabas İncili’nin muhtelif yerlerinde Hz. İsâ aleyhisselam, Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) şânı için onun ayakkabısının bağını bağlama şerefine nail olmayı dilemektedir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri Mektubat-ı Şerifelerinde şu bilgileri vermektedir:
‘Rivayete göre ruhlar âleminde her peygamber, Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) ümmeti olmak için dua etmiş, yalnız Hz. İsâ’nın (a.s.) duası kabul görmüştür. O kıyamete yakın Hz. Mehdî aleyhirrahmeti verrıdvân’a tabi olmak üzere gelecektir. Aslında rasûller arası olan bin yıllık süre sadece bizim Peygamberimiz (s.a.v.) için uzatılmış, Hz. İsâ aleyhisselam’ın kalan dünyalık ömrü gibi 500 yıllık risalet ömrü de bizim peygamberimizin (s.a.v.) risalet ömrüne eklenmiştir.’
Eserlerde geçen bir başka izah ve nakil de şöyledir:
İsâ aleyhisselâm bütün seneyi oruçla geçirdiğinden, baştan sona tüm vücûdu nûr olmuştu. Civarındaki melekleri ve rûhânîleri görürdü. Allah Teâlâ’ya,
- Yâ Rabbî! Benden fazla bu devlete mazhar kıldığın kulun var mı, diye niyâzda bulundu.
Allah Teâlâ:
- Âhir zaman Nebîsi Muhammed Mustafa’nın ümmetleri, senede bir ay Ramazan orucu tutacaklar. Onların bu ameli senin orucundan efdâl olacak, buyurdu. İsâ aleyhisselâm:
- Yâ Rabbî, onlar ayda bir defa mı iftar edecekler?
- Hayır.
- On beş günde bir mi?
- Hayır.
- Yâ Rabbî, üç günde bir mi iftar edecekler?
- Hayır. Sahurda yemek suretiyle günde bir (defa akşamleyin de) iftar edecekler, buyurunca başını secdeye koyup Cenâb-ı Hakk’a günlerce niyazda bulundu. Ve, “Yâ Rabbî, beni o peygambere ümmet eyle”, diye yalvardı. Kezâ, İsâ aleyhisselâm, Kur’an-ı Kerîm’in ruhu olan Fâtiha-i Şerîfe’nin, Kur’an-ı Kerîm’in kalbi olan Yâsîn-i Şerîf’in ve Taahaa Sure-i Celîlesinin Arş-ı Âlâ’daki esrârını, makamlarını ve nûrlarını görüp, “Bunları bana ihsan buyur”, diye duâ ettiğinde, Allah Teâlâ;
- Onlar Habîbim’e mahsustur, buyurdu.
İsâ aleyhisselâm bu ümmetten olma arzusundaki ısrarından dolayı âhir zamanda, Hz. Mehdî aleyhirrahmeti verrıdvân devrinde nüzûl edip, müştereken decâcilenin habâsetine son verecekleri eser[*]lerde gelmiştir. İsâ İsâ aleyhisselâm gibi büyük bir peygamber böylece Ümmet-i Muhammed’den olmuştur.
***
Âlimler, İsâ aleyhisselâmın yeryüzüne inişinin Kitap, Sünnet ve İcma‘ ile sabit olduğunu… Ve bunun mütevatir hadislere dayanan bir itikat / inanç meselesi haline geldiğini, inkâr edenin küfrüne hükmedileceğini bildirmişlerdir.
Yine bazı âlimlere göre, İsâ aleyhisselâmın yeryüzüne ineceğini bildiren hadislerin toplamı 29’u bulmakta ve tevatür derecesine ulaşmaktadır. [Bkz. İbn Mâce, Sünen, 10/338] Sahih-i Müslim’de de aynı kayıt vardır. [Bkz. Müslim, Sahih, 2/58] Şöyle der:
“Beklenen Mehdî ve Deccâl hakkında rivayet edilen hadisler olduğu gibi Hz. İsa bin Meryem'in (a.s.) ineceği hakkındaki hadisler de tevatür derecesine ulaşmıştır.” [Sıddık Hasan Han, es-Seyyid Muhammed Sıddık el-Kannucî, el-İzaa (Kahire: 1407/1986), s. 114]
İbni Kesir Tefsirinde, Zuhruf sûresinin 61. âyetinde geçen İsa aleyhisselâmın Kıyamet alâmeti oluşu hakikatini açıklarken, onun Kıyamet kopmadan önce ineceğini bildiren rivayetlerin tevatür derecesine geldiğini bildirmektedir. Şeyh Abdülfettah Ebû Gudde de, Hz. İsa’nın yeryüzüne inip Deccâl’i öldürüceğine dair rivayetlerin tevatür derecesini bulduğunu belirtir.
İbn Hacer’in (rh.) Fethu'l-Barî'sinde de, Hz. Mehdî aleyhirrahmeti verrıdvân’ın bu ümmetten olacağı, Hz. İsa'nın (a.s.) onun arkasında namaz kılacağıyla ilgili hadislerin mütevatir oldukları kaydı da yer almaktadır. [İbn Mâce, Sünen, 10/338]
Sadeddin Taftazanî (rh.) de, Şerhu'l-Makasıd’ında, Hz. İsa'nın inişiyle ilgili birçok sahih hadis bulunduğunu ve bunların mütevâtiru'l-mânâ olduğunu kaydeder. [Taftazanî, Mes’ûd bin Ömer bin Abdillah, Şerhu'l-Makasıd, İstanbu, 1277, Hatime, 8; 2/307]
Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/akaid/835-kiyamet-alametleri-hz-mehdi-hz-isa-ve-deccal.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1199-mesih-a-s-hakkinda.html
***
Yukarıda kaynak olarak ismi geçen Kitâbü’l-Vefâ fî Fedâili’l-Mustafâ adlı eserde şöyle nakledilmektedir:
Bir gün Ka‘bü’l-Ahbâr[**] rahımehullah, bir Yahudi âliminin ağladığını gördü.
- Niçin ağlıyorsun? diye sordu. Yahudi âlim söylemedi. Hz. Ka‘b, ‘İstersen seni ağlatan şeyleri sana söyleyeyim’, dedi. Yahudi âliminin,
- Söyle, demesi üzerine şöyle dedi:
- Musa aleyhisselam Tevrat’tan okuyarak: “Yâ Rabbi! Ben bir ümmet gördüm ki, onlar ümmetlerin hayırlısıdır. İman etmeleri için insanlara emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. İlk ve son kitaba inanırlar. Deccal ile savaşırlar. Bunları bana ümmet eyle” dedi. Allah Teâlâ, “Yâ Musa, Onlar Ahmed’in ümmetidir” buyurdu. Bunları dinleyen Yahudi âlimi,
- Doğru söyledin yâ Ka‘b, diyerek, onu tasdik etti. Hz. Ka‘b dedi ki:
- Musa aleyhisselam, “Yâ Rabbi, o ümmet çok hamd eder. Bir iş yapmak isteyince ‘inşâallah’ derler. Onları bana ümmet eyle” dedi. Allah Teâlâ, “Yâ Musa, Onlar Ahmed’in ümmetidir” buyurdu. Yahudi âlimi,
- Doğru söyledin ya Ka‘b, dedi. Yine Hz. Ka‘b şöyle devam etti:
- Musa aleyhisselam Tevrat’a bakıp, “Yâ Rabbi, ben bir ümmet görüyorum ki, onlar yükseğe çıksa tekbir getirirler, alçak yere inseler hamd ederler. Onlar için yeryüzünün toprağı temiz kılındı. O toprakla necasetten ve hadesten, cünüplükten, suyla temizlendikleri gibi temizlenirler. Yeryüzü onların mescitleridir. Yani, nerede dilerlerse, orada ibadet ederler. Onları bana ümmet eyle” dedi. Allah Teâlâ, “Yâ Musa, Onlar Ahmed’in ümmetidir” buyurdu. Yahudi âlimi,
- Doğru söylüyorsun ey Ka‘b, dedi. Yine şöyle anlattı:
- Musa aleyhisselam Tevrat’ta görerek, “Yâ Rabbi; bir ümmet ki, onların Mushafları kalblerindedir. Namaz kılarken melekler gibi saf tutarlar. Mescitlerinde bal arısı gibi sesleri işitilir. Onlardan pek azı Cehennem’e gider. Onları bana ümmet eyle” diye arz edince, Allah Teâlâ, “Yâ Musa, Onlar Ahmed’in ümmetidir” buyurdu. Yahudi âlimi,
- Doğru söyledin yâ Ka‘b, dedi. Musa aleyhisselam, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ümmetine verilen hayırları görünce, O’nun ümmetinden olmak istedi. Allah Teâlâ onu teselli etti. [Ayrıca bkz. Abdurrahman Câmî (d.? v. 898/1492),Şevahidü’n-Nübüvve li-Takviyeti Ehli’l-Fütüvve, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, nr. 3410, 3698]
Hâsılı; ülû’l-azm sıfatının sahibi 5 büyük peygamberden bu iki mümtaz zâtın enbiyâ ve mürselînin en büyüğüne, insanlığın 1 numarası olan Rasûlullah Efendimize (aleyhimü’s-salavâtü ve’t-teslîmatü ve alâ Nebbiyinâ hâssah) ümmet olup O’na tâbi olmayı istemelerinde taaccüp edilecek / şaşılacak bir durum yoktur. Diğerleri gibi onlar da Cenab-ı Mevlâ’dan bunu istemişlerdir. O’nun ümmeti de, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Cennet’e gireceklerin çoğunluğunu onlar teşkil edecek ve Cennet’e herkesten de önce gireceklerdir. Musa (a.s.) ve Tevrat’la ilgili bkz. http://www.halisece.com/arama.html?searchword=karde%C5%9Fim%20musa%20da%20bana%20uyard%C4%B1&ordering=newest&searchphrase=all&limit=20
D i p n o t l a r
[*] Eser lûgatte; iz, belirti, bir şeyden arta kalan, bakiyye manasınadır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mübarek emânetlerine de eser denilir. Cem’îsi / çoğulu âsâr'dır. Hadis ve haberle eş mânâda kullanılan bu mefhum, hadis usulü ıstılâhında Rasûlullah, sahâbe ve tâbiûna âit söz, fiil ve takrirler demektir. [Bkz. Abdühayy el-Leknevî, Zaferü'l-Emânı, 4-5]
[**] Ka‘bü'l-Ahbâr (rh.); tâbiîndendir ve İsrailoğullarına dair rivayetleriyle mâruf ve meşhurdur. Milâdî 551 yılında doğmuştur. Sahip olduğu geniş ilmi, yaygın olmayan bir rivayete göre, yazı yazması sebebiyle Ka‘bü’l-Ahbâr diye anılmıştır. Yazılarını mürekkeple yazmasından dolayı "ahbâr" lakabıyla anılmıştır. Ahbâr; hibr (mürekkep) kelimesinin cem’îsidir / çoğuludur. Kitab-ı Mukaddes hakkındaki geniş bilgisinden ötürü el-Ahbâr lakabıyla anıldığı da belirtilmektedir.
Bazı kaynaklarda onun hakkında Yemen’de yaşadığı, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) zamanında oraya giden Hz. Ali (kerramallâhu vecheh) ile görüşerek İslâmiyeti kabul ettiği veya Hz. Ebû Bekir (r.a.) devrinde Müslüman olduğu bilgileri vardır.
Bir rivayete göre, babası bir Yahudi âlimi olup Tevrat’ın bir kısmını oğlundan saklamış, ancak İslâm’ın her tarafa yayılması üzerine babasının sakladığı kitapları okuyan Hz. Ka’b, bunlardan Rasûlullah (s.a.v.) ile ümmetinin özelliklerini görünce İslâmiyeti kabul etmiştir.
Ka‘bü’l-Ahbâr, Hz. Ömer ve Suheyb-i Rûmî (r.anhum) gibi Sahabîlerden hadis rivayet etmiştir.
Ka‘bü’l-Ahbâr Humus’a yerleşmiş, Bizanslılarla yapılan savaşlara katılmış ve 652 yılında burada vefat etmiştir. Vefat tarihi olarak 653 yılı da gösterilmiştir. Ayrıca, Dımaşk'ta vefat ettikten sonra Bâbü’s-Sağîr Kabristanı’na defnedildiği de nakledilmektedir.