Müsaitseniz bir sorum olacak:
Kız Sünni oğlan Caferi. Evlenmelerine mani var mıdır? İsim mahfuz - Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Dilerseniz öncelikle evlenme meselesini kabaca zahirî fıkıh açısından ele alalım.
Bilirsiniz, Müslüman bir hanım ve erkek, ancak kendisi gibi İmanın-İslam’ın şartlarını, emir ve yasaklarını kabul eden / inanan biriyle evlenebilir. (Erkekler için Ehl-i Kitap istisnası hariç…) Adayların, elbetteki dindar olanı, ahlâken daha iyi bulunanı tercih etmesi tavsiye edilir.
Müslüman kadın ve erkek, müşriklerle evlenemez. Müşrik, Allah Teâla’ya başka şeyleri ortak koşan, mesela puta, yıldızlara, ateşe ya da hayvana vs.’ye tapandır.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin (onları nikâhlamayın). Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mü’min kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mü’min bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onları hatırda tutup, öğüt alırlar.” [Bakara suresi, 221]
***
Gelelim Câferîlik meselesine…
Aslında Câferîlik, Hz. Ali'nin (r.a.) torunlarından Silsile-i Aliyye’nin 4. Halkasını teşkil eden İmam Câfer-i Sâdık’ın (r.a. v. 148/765) etrafında toplanan, onu seven-sayın ve onun ictihadlarına göre amel eden Müslümanların bağlı oldukları fıkhî ve tasavvufî mezhebin-meşrebin adıdır. İmâm Câfer-i Sadık (r.a.), bütün Sünnîlerce, bâhusus tasavvuf ehlince büyük bir velî olarak bilinir, hürmet ve saygı görür. O, kendisini ilme-irfana, tezekkür ve tefekküre vermiş, İmam Ebû Hanîfe ve İmâm Mâlik (rahımehumallah) gibi büyük müctehidler bile ondan faydalanmıştır. Hadîs âlimleri kendisinden hadîs rivayet etme hususunda tereddüt etmişlerse de, İmam Şâfiî ve Yahya b. Maîn (rahımehumallah) gibi âlimler onu mutemet bir muhaddis olarak kabul etmişlerdir.
İmam Câfer-i Sâdık (r.a.), Medine'de İmam Ebû Hanîfe (rh.) ile ilk karşılaştıkları zaman ona şöyle dedi:
- "Nûman! Babam bana, dedemden şöyle rivayet etti: ‘Din husûsunda re'yi ile kıyasa ilk başvuran İblîs'tir. Allah ona, Âdem'e secde et dedi. O da, Ben Âdem'den hayırlıyım, çünkü beni ateşten, onu topraktan yarattın' dedi. Kim dinde re'yi ile kıyas yaparsa Allah onu Kıyâmet günü İblîs'e arkadaş yapar. Çünkü o, kıyas yapmak suretiyle şeytana uymuştur."
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.) şu cevabı verdi:
- "Ne münasebet! Şeytan Allah Teâla'nın emrine isyan için kıyas yaptı. Ben ise, Allah'ın (c.c.) emirlerine itaat yollarını bulmak için kıyas yapıyorum." [M. Ebû Zehra, İslâm'da Fıkhî Mezhepler Târîhi, (çev. A. Şener) Ankara, 1968, s. 235; Ahmed Emin, Düha'l-İslâm, Kahire 1936, III, 261]
İmam Câfer-i Sâdık'a (r.a.) vefatından sonra birtakım iftiracılar birçok şeyi isnat etmişler ve bunları halk arasında yaymışlardır. İmâm Câfer hazretleri, daha hayatta iken mezhep içinde bazı sapık görüşler ortaya atılmış ve bunları bizzat kendisi reddetmiştir. Bu sapıkların başında Ebû'l-Hattâb Muhammed b. Ebî Zeyneb gelir. Ebû'l-Hattâb, küfre düşmüş, peygamberlik davasında bulunmuş ve Câfer-i Sâdık'ın ilah olduğunu öne sürmüştür. Haramları helâl saymış ve imamı tanıyan herkesin haramlardan muaf sayılacağını söylemiştir. Üstelik bu görüşleri Câfer-i Sâdık (r.a.) adına çıkarmıştır. Bunu haber alan İmam Câfer hazretleri, Ebû'l-Hattâb'a lânet etmiş, onunla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, bütün talebe ve arkadaşlarına bildirmiş, İslâm ülkelerine mektuplar yazarak bu durumu her tarafa duyurmuştur. [İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, VIII, 9]
***
İmam Câfer-i Sadık’tan (r.a.) sonraki vaziyet ve günümüz Câferiliği
Günümüz Câferîlerine göre imâmlık mertebesi, insan olmanın üstünde (!); fakat peygamberliğin altında bir makamdır. İmamlar peygamber gibi mâsum olup, -hâşâ- yanılmazlar, günah işlemezler. Câferîler imamın sözde mâsumiyetini şöyle açıklarlar:
"Ondan, büyük-küçük, kasden veya yanlışlıkla unutarak yahut ictihadında hata ederek, yahut da Allah'ın hataya sevk etmesi sebebiyle olsun, hiçbir günah sadır olmaz. Bu imamın sözü dinlenir, korkusu kalpten çıkmaz bir kişi olması için böyledir. Onlardaki ‘ismet’ sıfatı, güya, Allah onların akıllarını kemâle erdirdiği andan itibaren ruhlarını kabzedene kadar onlardan ayrılmaz bir vasıftır!”
Câferîlerin iddia ve hezeyanlarına göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed’den (s.a.v.) sonra halîfe olma hakkı Hz. Ali'nin (r.a.) idi. Bu hususta ayet ve hadîsler mevcuttur. Fakat Ashab-ı Kirâm'ın (r.anhum) ileri gelenleri, kendi ictihadlarına dayanarak bu nass'ları tevil ettiler ve Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) halife seçtiler. Hz. Ali (r.a.) ve ona tâbi olan bir grup, bu seçimi kabul etmedi. Ancak fitne çıkmaması için Hz. Ebû Bekir'e bîat ettiler. İlk üç halifede gördüğü ehliyet ve liyâkat sebebiyle Hz. Ali (r.a.), hilâfet hakkından feragat etmişti. Ancak Hz. Muaviye'nin (r.a.) değil halife, vali olarak kalmasının bile zararlı olduğu kanaatine vardığı için Emevîlere karşı savaş ilân etmiştir. Câferîler, ilk üç halifenin imâmlığını kabul etmemekle beraber onlara karşı saygılı oldukları halde, Hz. Muaviye (r.a.) ve oğlu Yezîd'e lânet okurlar. [Muhammed Hüseyin, Kâşifu'l-Gıta, Aslu'ş-Şîa ve Usûlühâ, Kahire, 1958. 126 vd.; Musevî, el-Murâcaa, Beyrut, 1393, 168]
Câferiye mezhebi mensupları, on ikinci imam Muhammed'in evinde "sirdap" diye adlandırılan bir sığınağa girip gizlendiğine ve bir daha dönmediğine inanırlar! Ancak gizlenen on ikinci imamın yaşı hususunda ihtilaf edilmiş ve bazıları gizlendiğinde yaşının dört olduğunu söylerken, bazıları da sekiz yaşında olduğunu ileri sürmüştür. Yine, gizlenen imamın vereceği hüküm hususunda ihtilaf olmuştur. Bazıları, kaybolduğu yaştayken, halifenin bilmesi gereken şeyleri bildiğini ve ona itaat etmenin vacip olduğunu öne sürerken; diğer bir kısmı da hüküm vermenin gizlenen imamın mezhebine bağlı âlimlere ait olduğunu iddia etmişlerdir. Falan-filan, vesaire vesaire vesaire… Kısacası saçmalık saçmalık üstüne…
Mezheplerinde "imâm" ve "on iki imam" meselesine ağırlık verdikleri için bu mezhebe "İmâmiyye" veya "İsnâ Aşeriyye" adı da verilmiştir. On İki İmam hakkında detaylı bilgi için bkz.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1330-12-imam-bid-atler-ve-sirk-meselesi.html
http://www.halisece.com/akaid/2519-elh-i-sunnet-ve-sia-da-12-imam-meselesi.html
İsnâ Aşeriyye de denilen günümüz Câferîleri, usûl-i din dediğimiz inanç esasları ve fer'î hükümlerde, yani fıkhî mevzularda Ehl-i Sünnet'ten çok farklı düşüncelere sahip bulunmamaktadır. Tevhîd, Nübüvvet ve Ahiret gibi üç büyük esasta Ehl-i Sünnet ile birleşmiş gibi olmalarına rağmen; İmametin dinin esasları arasında zikredilmesi dolayısıyla Rasûl-i Ekrem’den (s.a.v.) sonra belIi kişilerin peygamber gibi "ismet" sıfatına ve başkalarında bulunmayan "özel bir bilgi"ye sahip bulundukları hususlarının kabul edilmesiyle yine Sünnî itikat esaslarından ayrılmaktadırlar.
Ayrıca takıyye ve bedâ, Câferîlik'te önemli iki inanç mevzuudur. Onlar, cebir ve zor karşısında bir Şîî'nin inancını gizlemesine "takıyye" adını verirler. Hz. Muaviye'nin (r.a.) baskısı altında inançlarını gizleyen Şîî'ler Mekke döneminde sahabenin de müşriklerin baskısından kurtulmak için bu prensibe başvurduklarını söylerler. Onlara göre, takıyye bazen farz, bazen caiz, bazen da haram olur.
Bedâ ise, Cenâb-ı Hakk'ın Levh-i Mahfûz'a yazdığı bir şeyi vahiyle peygamberine bildirdikten sonra değiştirmesidir! Bu durum, velî ve imamlar için de söz konusudur. İslâm şerîatının önceki şerîatları neshetmesi veya İslâm şerîatında bazı ayetlerin diğer ayetleri neshetmesi de güya bedâ kavramına yakın addedilmektedir!
Câferîlik bugünkü İran'da çoğunluğun ve İran devletinin resmî mezhebidir. İran'dan başka, Azerbaycan’da, Türkiye'de Kars ve çevresinde çok az olmak üzere Irak, Suriye, Lübnan, Afganistan ve Hindistan'da da Câferîler vardır.
İmâm Câfer-i Sadık’tan (r.a.) sonra, yüzyıllar boyunca, sözde müçtehitlerinin ictihadları(!)yla bir hayli genişleyen Câferîye fıkhı, yukarıda zikri geçen yerlerde ve bir kısım Ortadoğu ülkelerindeki küçük cemaatler halinde bulunan Şiîler arasında tatbik edilmektedir.
S o n u ç
Görüldüğü üzere temelde Mûtezile’nin / Şîa’nın bir kolu olan Câferîlik, Ehl-i Sünnet dışı bir mezheptir. Dalâlet ve bid’at fırkalarına dâhildir. Bilmem ki Sünnî bir Müslümanın o taifeye mensup birileriyle evlenmesine mâni bir halin olup olmamasını ayrıca söylemeye gerek var mı? Herhalde aklı başında her mü’min bunun muhâl olacağını, tecviz edilemeyeceğini bilir. Çünkü muâmele, iki farklı sünnî mezhep mensubu arasında değildir.
Ayrıca bu mevzuda bir başka siteye gelen soru ve o soruya verdiğimiz cevaba da mutlaka bkz.