SORU:

Bir yazınızda İmanın şartlarından bahsetmişsiniz teşekkür ederim. Abiciğim imanın şartı mı rüknü mü hangisi uygundur açıklarmısınız.


CEVAP:

İmanın şartı” da denilebilir, “imanın rüknü” de… Bunlar müteradif lafızlardır (eş anlamlı/sinonim kelimelerdir), birbirilerinin yerinde kullanılabilir. Şart kavramı Türkçemizde daha yaygın ve daha kolay anlaşılır olduğu için ben “imanın şartları” terkibini tercih ettim. Yine son devir dersiamlarımızdan, “ayaklı kütüphane” tabirinin tam bir masadakı bulunan Ömer Nasuhi Bilmen merhum da, “İman ile İslamın şartları” ifadesini kullanmışlardır Büyük islam İlmihali (s. 8-9) isimli muhalled eserlerinde…

Şimdi de gelelim sadedinde olduğumuz bu iki mefhumun tahliline…

Rükn (rükün)”, bildiğiniz üzere Arapça bir kelimedir. Cem’îsi erkân gelir.

Lugavî manası: Bir bütünün parçası, temel direği, sütun, en sağlam ve kuvvetli tarafı demektir.

İslam kültüründeki tabii ilimler ıstılahında, maddeyi meydana getiren aslî unsurlara rükn denir.

Hukukta-fıkıhta ise rükün, akitlerin ve ibadetlerin (sözleşmeler) aslî unsurlarına denir. Mesela namazın ve nikahın rükünleri gibi… Yani ibadet ve sözleşmelerin tamamlanmış olması için yerine getirilmesi icap eden şartların her birine rükn tabir edilir. Ayrıca Ka’be’nin köşelerine de rükn denilir. Rükn-i Yemanî gibi…

Şart” da yine rükn gibi Arapça bir isimdir, cem’îsi şurût gelir.

Lûgatte şart, bir şeyin varlığı kendisine, diğer bir şeyin varlığı onun varlığına bağlı olan şey; bir iş için mutlaka gerekli olan şey manalarındadır.

İslam hukuk ıstılahında şart, bir sözleşmeyi meydana getiren fıkraların her biri demektir. Bunlar, iki tarafın sözleşmesine aittir ve bir tarafa ait olanların yürütülmesi öbür tarafa ait olanların yürütülmesine bağlıdır.

Fıkıhla ilgili de şunları söyleyebiliriz: Şart, hükmün mahiyeti dışında bulunan ve varlığı hükmün varlığını gerektirmemekle birlikte, yokluğu hükmün yokluğunu gerektiren işarettir. Mesela şâhitler, nikah akdinin dışında bir gerekliliktir; şahitlerin varlığı, nikah akdinin oluşmasını sağlamamakla beraber, yokluğu bu akdin geçerliliğine engel teşkil eder. Abdestin yokluğu, kılınan namazın yok hükmünde sayılmasına sebep olur. Keza kişinin mü’min olması için “Kelime-i şahadet”i getirmesi en başta gerekli olan şarttır; ama yeterli şart değildir. Neden? Çünkü diğer şartlara da inanması, “Âmetü”nün öbür maddelerini de tasdik etmesi icap ediyor.

Meseleyi usûl-i fıkıhtaki meşhur kaidesiyle hulasa edecek olursak; “İzâ vücide’ş-şartu vücide’l-meşrût”, yani şart bulununca meşrut bulunur. Kalpte imanın şartları olan maddelere tasdik varsa, meşrût olan “iman” da var demektir. Ama gerekli olan şartlar kalben tasdik edilmediyse, iman da yok demektir.

Dinen konmuş olun bu şarta, “şer’î şart”, mükelleflerin kendi istekleriyle konmuş olana da “ca’lî şart” adı verilmiştir.

Sözün özü; şart ve rükn kavramları müteradif lafızlardır, gerektiği yerde biri öbürünün, öbürü diğerinin yerine kullanılabilir.

İlginiz için teşekkür eder, bilgileriniz rica edirim.

Selam ve dua ile…

Go to top