Selamün aleyküm hocam, net’te İmam Süyûtî hazretlerinden naklen dolaşan şöyle bir söz var: “Sadaka fakire verilirse 10 misli, âmâ ve âcize verilirse 70 misli, yakın akrabaya verilirse 1000 misli, ana babaya verilirse 10 bin misli, talebe ve âlime verilirse milyon misli mukabele görür.” Bunu ben de paylaştım, fakat şöyle bir itiraz geldi; ‘Bir tercüme hatası olmalı. Anne-babaya sadaka verilmez.’ denildi. Bu hususta cevabımız ne olabilir? Vehbi Düvel - Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bir kimsenin anne-babasına, hanımına, çocuklarına kısacası usûl ve fürûuna yaptığı harcamalar genelde infak olarak isimlendirilir. Fitre-zekât gibi verilmesi farz ve mecburi olan kısımdan bunlara verilmez. Mü’min, zaten bunların nafakalarını karşılamak ve onlara bakmakla müklleftir. Bizim kendimiz de mallarımız da filasıl ebeveynimize aittir. Nitekim Efendimize (s.a.v.) bir gin bir adam geldi ve,
- "Yâ Rasûlallah! Benim (biraz) malım ve çocuğum vardır. Babam da cidden benim malımı kökünden tüketmek ister." dedi.
Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- “Sen babanınsın (onun kazancısın), malın da babanadır (ona helâldir).” [İbn Mace, Sünen, Ticaret, 64]
Diğer bir rivayette ise, “Sen ve malın babana aitsiniz. Şunu bilin ki, evlâtlarınız kazançlarınızın en temizlerindendir. Öyleyse evlâtlarınızın kazançlarından yiyin.” [Ebû Davud, Sünen, Büyû, 79] buyurulmuştur.
Anne-babanın ihtiyaçları olduğu takdirde, israf ve savurganlık yapmamak, ölçüsüz davranmamak kayıt ve şartıyla oğullarının mallarından yararlanmaları caizdir, helâldir.
Maamafih onlara yaptığımız harcamalara da “sadaka” diyebiliriz, ilmî açıdan bunda bir mahzur olmaz. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de zekât, sadaka olarak da ifade olunmuştur. Sık sık hatırlattığımız gibi bir kelimenin yalnızca tek bir manası olmaz, diğer manalarını da gözardı etmemek lazım. Fakat günlük konuşmalarımızda ebeveynimize, çoluk-çocuğumuza yaptığımız harcamalara sadaka dememek daha doğru bir ifade olur. Bununla birlikte, zikrettiğiniz metinde de geçtiği üzere, elbette ki buna da sadaka demekte bir sakınca olmaz ve kişi bu infakıyla büyük sadaka sevabına nail olur.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v. şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimsenin sarfedeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır.” [Müslim, Sahih, Zekât, 38; Tirmizi, Sünen, Birr, 42; İbn Mace, Sünen, Cihâd, 4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 279, 284]
Yine Rasûlüllah (s.a.v.), Allah yolunda harcanan, bir köle azadı için sarfedilen, bir yoksula verilen veya ailenin geçimi için yapılan masrafları zikrettikten sonra, bunların sevap bakımından en üstününün aile fertlerine yapılan harcamanın olduğunu belirtmiştir. [Müslim, Sahih, Zekât, 39]
Bu hadis-i şeriflerde zikredilen iyâl’den (aile fertlerinden) maksat; bir kimsenin nafakası kendisine ait olan eşi-çocukları, annesi-babası ve hizmetçisidir.
***
Yukardaki bu kısa cevaptan sonra, dilerseniz mevzuyu biraz daha açıp açıklayalım.
İnfak nedir, kısımları nelerdir?
İnfak; helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin gerekli ya da hoş gördüğü yerlere harcama, sarfetmedir. Allah’ın bir rızık olarak verdiği zâhir-bâtın (görünür-görünmez) nimetleri yaymak demektir.
Bir kimsenin anne-babasına, hanımına, çocuklarına ve kardeşlerine yaptığı harcamaların hepsi infak olarak değerlendirilir.
"İnfak"ın yapıldığı cihetin de zaman ve şartlar itibari ile kendi içinde bir merâtibi (hiyerarşisi) vardır. Mesela, bir yönüyle "infak"ın farz (vacip) ve mendup olanları vardır ki, bu sıralamaya göre;
"İnfak"ın farz olanlarının başında zekât gelir.
İnsanın kendine bakması ve çoluk-çocuğuna yapacağı harcama da ikinci derecede farz olan "infak"tır.
Üçüncü farz "infak" ise, cihad için yapılacak harcamadır.
Bütün çeşitleriyle “sadakalar” ise, "infak"ın mendup (hoş ve yapılması arzulanan) kısmını oluşturur. [Bkz. Kurtubî, Tefsir, 1, 179]
Ancak "infak"in sadece teberru (tatavvu) şeklindeki harcamalara denebileceği, zekâtı içine almayacağı da söylenmiştir. Fakat birinci görüş daha yaygın ve daha doğrudur. [Bkz. Fahr-i Razî, Mefâtîhu’l-Ğayb, 2, 3]
Şimdi Rasûl-i Zîşân Efendimiz'in (s.a.v.) hadisleri ışığında, bu mevzuda neler yapılması gerektiğini görelim:
Ailemize Sadaka: “Bir Müslüman, Allah’ın rızâsını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, yaptığı harcamalar onun için birer sadaka olur." [Buhârî, Sahih, Nafakat, 1; Müslim, Sahih, Zekât, 48]
"Bir kimsenin kendisi ve ailesi için yaptığı harcamalar da bir sadakadır ve harcamaya öncelikle kendi ailesinden başlamak, akrabasını ve yakınlarını gözetmek gerekir." [Buhâri, Sahih, Zekât, 18; Müslim, Sahih, Zekât, 38, 95, 97; Ebû Dâvûd, Sahih, Zekât, 46]
Eşimize Sadaka: “Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalar sadakadır, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.“ [Buhârî, Sahih, İmân, 41; Müslim, Sahih, Vasıyyet, 5]
Öyle ki, insanın eşiyle olan cinsi yakınlığı bile sadaka mükâfatı içinde değerlendirilmiştir:
“Bir kısım sahâbîler Rasûlullah’a (s.a.v.) hitaben;
‘Ey Allah’ın Rasûlü! Zenginler sevabın tamamını alıp götürdüler, bize bir şey kalmadı. Bizim gibi namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Üstüne üstlük mallarının fazlasıyla da sadaka / zekât veriyorlar.’ dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v);
‘Allah size, sadakada bulunacağınız şeyleri vermedi mi zannediyorsunuz? Her bir tesbihte bir sadaka, her bir tekbirde bir sadaka, her bir tahmidde bir sadaka ve her bir tehlilde bir sadaka vardır. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak da birer sadakadır. Hatta birinizin eşiyle olan cinsî münasebetinde bile sadaka vardır.’ Sahâbîler;
‘Ey Allah’ın Rasûlü! İnsan şehevî ihtiyacını giderdiği zaman da mı sevaba nail olur ki?’ diye sordular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de:
“Düşünün ki adam bu ihtiyacını haram bir yoldan giderseydi, günaha girmiş olmayacak mıydı? O hâlde bunu helal yoldan giderdiği için ecir kazanmış olur.” buyurdu. [Müslim, Sahih, Zekât, 53; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 167-168]
Misafirimize Sadaka: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine câizesini versin."
Ashâb-ı Kirâm: 'Yâ Rasûlallah! Misafirin câizesi nedir?' diye sordular. Efendimiz (s.a.v.) de,
"Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misafirlik üç gündür. Misafiri üç günden fazla ağırlamak ise sadakadır.” Buyurdular. [Buhârî, Sahih, Edeb, 31; Müslim, Sahih, Lukata, 14]
Bütün İnsanlara ve Hayvanlara Sadaka: “Bir Müslüman, bir ağaç diker veya ekin eker de ondan bir insan, hayvan veya kuş yerse, bu o Müslüman için sadaka olur.” [Buhârî, Sahih, Hars ve Müzâraa, 1; Müslim, Sahih, Müsâkât, 12]
Kısacası her şeyi bir sadakaya dönüştürmek mümkün… Nitekim Âlemlere Rahmet Efendimizin (s.a.v.) şu beyanı bu hususu çok açık bir biçimde ortaya koyar:
“İnsanın, her bir eklemi için her gün bir sadaka vermesi gerekir:
- İki kişinin arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen) bir sadakadır.
- Bir kimseye bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü hayvanına yüklemesine yardım etmen bir sadakadır.
- Güzel bir söz söylemek sadakadır.
- Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı vardır.
- Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır.” [Buhârî, Sahih, Sulh, 11; Müslim, Sahih, Zekât, 56. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Sünen, Tatavvu, 12]
“Kardeşinin yüzüne gülümsemen bir sadakadır.” [Tirmizî, Sünen, Birr, 36]
Diğer taraftan, sadaka verecek şahıs öncelikle kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamalı, Allah Teâlâ'nın buyurduğu gibi sadakayı "ihtiyaç fazlasından" vermelidir. [Bkz. Bakara suresi, 219; Buhâri, Sahih, Zekât, 18, Nafakat, 2]
Kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını zor karşılayan bir kimsenin, çocuklarının rızkını sadaka olarak dağıtması ve onları başkalarına muhtaç etmesi doğru değildir.
"Akrabaya yapılan yardım, akraba olmayana yapılan yardımdan iki misli daha sevaptır." [Tirmizi, Sünen, Zekât, 26; Nesâî, Sünen, Zekât, 82; İbni Mâce, Sünen, Zekât, 28]
Açların doyurulması, [Buhâri, Sahih, İmân, 6, 20; Müslim, Sahih, İmân, 63] insanlara yemek ikram edilmesi de yine en hayırlı işlerden biridir. [Tirmizi, Sünen, Et'ıme, 45, Kıyamet, 42]