Zâhiri mezhebi Ehl-i Sünnet midir, yani saliki kalmamış Sevri, Evzai gibi kaybolan hak mezhepten midir, yoksa fırak-ı dalleden midir? Banisi Dâvud-i Zâhiri sanırım. Dâvud-i Zâhiri Ehl-i Sünnet midir? Emre Karkar – Gmail

*******

Selâm kelâmdan öncedir” Nebevî düsturunca, Selâmün aleyküm.

Zâhiriye mezhebi fırak-ı dâlleden (sapık gruplardan) değil, hak mezheplerdendir. Bânisi / kurucusu olan Dâvud ez-Zahirî (rh. d.815 Küfe-v.883 Bağdad) hazretleri Sünnî, mezhebi de Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat dairesindedir. Günümüzde müntesibi-takipçisi kalmayan bu mezhep, sadece fıkhî değil, aynı zamanda itikadî bir mezheptir. Halen tesirini ve hizmetlerini, yetiştirdiği İbn Hazm (rh.) gibi büyük âlimlerin eserleriyle sürdürmektedir.

Sünnî İslam itikadında yaygın, meşhur ve el’an müntesibi olan amelî mezhepler, bilindiği üzere Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleridir. Binaenaleyh bu dört mezhebe zaman-zaman ‘dört büyük fıkıh mezhebi’ de denmiştir. Ancak Abdülvehhab-i Şa‘ranî (k.s.) hazretlerinin beyanlarıyla, Kıyamete yakın Hanefî mezhebi hariç, diğerlerinin de takipçisi-mensubu kalmayacak

Sünnî mezheplerin karşısında olup da halen azımsanamayacak-küçümsenemeyecek denli bağlısı bulunan iki büyük dalâlet ve bid’at fırkası da, Şîilik ve Vehhâbiliktir. Küfür ve şirkten daha tehlikeli ve daha zararlıdırlar. O bakımdan sık sık söylediğimiz bir söz vardır:

Sünnîliği yani Ehl-i Sünnet mezheplerini çek al, ortada ne İslâm kalır ne Müslüman!”

Onun için aman dikkat diyoruz:

Sünnî mânâda mezhepsizlik girdabına düşmeyelim! Zira âlimlerimizin sarih beyanlarıyla, ‘Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür!’ Bu köprüyü asla kullanmayalım.

‘Ben ne Sünnîyim ne Şîî, sadece Müslümanım’ gibi cerbezeli lâflar âmiyane tabirle, insanı okkanın altına sürükler!

Ehl-i Sünnet dışında bir fıka-i nâciye / kurtuluş yolu yoktur. Kutlu ecdâdımız hep bunun mücadelesini vermişler… O uğurda canlarını-mallarını, topyekün varlıklarını ortaya koyup feda etmişler… Gecelerini gündüzlerine katıp, Ehl-i Sünnet Müslümanlığının yayılması, muhafazası, gönüllere nakşolması için gayret sarf etmişler. Dalâlet ve bid’at fırkalarının zehirlerine karşı panzehir oluşturmuşlar. Ve nihayet bu günlere gelmişiz… Bu hizmetler, bu mücadeleler âdeta bir bayrak yarışı olduğuna göre, bundan sonraki sorumluluğun da bizim omuzlarımızda olduğunu unutmamalıyız elbette! Yoksa halimiz, hatta topyekün dünyanın hali duman olur! Onun için;

Bâhusus şu mübarek günlerde ilmî, bedenî, mâlî hizmetlerden, mücadele ve mücahededen geri durmayalım. Olabilecek olanın en iyisini, en güzelini, en a‘lâsını yapabilmek için azamî gayreti sarf edelim. 

Go to top