Selamun aleyküm hocam Hocam cumhuriyet İslami midir? Serdar Ak – Site
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
‘Cumhuriyet İslâmî midir?’ sorusu aslında, hem kitaplık çapta bir mesele, doktora tezi olması gereken bir mevzu… Hem de kısaca, ‘hiçbir beşerî sistem İslâmî düzenle mukayese edilemez, ahkâm-ı şer’iyye uymadıkça İslâmî olamaz’ diye cevaplanabilecek kadar basit bir soru. En açık örneği de, Asr-ı Saâdet ve sonraki dönem İslâm devletlerinin (en son Osmanlı dâhil) Batılı sistemlerle karşılaştırılmasında ortaya çıkacak durumdur. Dolayısiyle anlaşılması da kolaydır. Küfürle iman farkı gibi...
Bu noktada faydalanacağınız ümidiyle aşağıdaki linkte verilen videoyu mutlaka baştan sona sabırla dinlemenizi tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=oOSld5ohcc0
***
Keza bu alanda yapılmış pek çok çalışma, makale, araştırma mevcuttur. O yayınlara ulaşıp dikkatlice okuyarak temel bir bilgi edinebilir, fikir sahibi olabilirsiniz.
Maamafih biz de formatımızın sınırları çerçevesinde haddimizi de aşmamaya gayret göstererek birazcık bir şeyler söyleyebiliriz.
Dilerseniz önce kelime-kavram tahlili üzerinde duralım.
‘Cumhuriyet’ mefhumu, mâlumunuz Arapça bir kelimedir.
‘Cemhere’; bir araya getirmek, toplamaktır.
‘Cumhur’ ise, kavmin cemaati / topluluğu, her şeyin büyüğü, milletin büyükleri, eşrâfı, ileri gelenleri mânâsınadır.
‘Cumhuriyet’; idarecileri belli bir dönem için seçilen ve idaresi tevârüse (babadan oğula, miras yoluyla devretme esasına) dayanmayan, ümmetin cumhurunun seçimi ile belirlenen yönetim şeklidir. [Bkz. Hey’et, Müncid, Beyrut, 1974, s.102]
Şemseddin Sâmi Bey merhum da meşhur eseri Kâmus-i Türkî’de, ‘Bir reis-i müntehâbın taht-ı riyâsetinde bulunan hey’et (seçilen bir reisin başkanlığı altındaki hey’et / komisyon). Mesela, İsviçre Cumhuriyeti” diye tarif etmektedir. [Bkz. A.g.m. ve e. İqdâm (Sahib-i imtiyâz ve baş muharriri: Ahmed Cevdet), Dersaâdet, 1317]
İslâmî ıstılahta da, âlimlerin büyük çoğunluğunun bir görüş etrafında birleştiğini ifade etmek için, “cumhurun kavli” tâbiri kullanılır. Maamafih İslâm fıkhında icma’, kat’î bir delil olduğu halde, cumhurun görüşü kat’î delil değildir: Ancak amel edilebilecek kuvvetli bir rivayettir. Bahs-i diğer… geçelim.
***
Cumhuriyeti bir hâkimiyet tezi ve ideoloji şeklinde ele alabiliriz. Nitekim buna işaretle Ana Britannica’da cumhuriyet ile ilgili olarak şunlar kaydedilmektedir:
“Cumhuriyet, halkın doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığı ile egemenliği elinde tuttuğu yönetim biçimi. Cumhuriyet sözcüğü Arapça’da toplu durumda bulunan kavim ya da ulus anlamına gelen ‘cumhur’a dayanır. ‘Cumhurî’ cumhura, yani ulusa ilişkin demektir. Latincedeki ‘Respublica’ (Res: şey, olay, olgu ve publica: halk, kamu) sözcüğü de, devletin kamu malı olmasını, en yüksek emir verme yetkisinin kamuya ait olmasını ifade eder. Dolayısıyla ‘cumhurî devlet’ ya da yalnızca cumhuriyet, egemenliğin halka ait olduğu hükümet biçimi demektir.” [Bkz. A.g.ansiklopedi, ilgili madde]
Dikkat edilirse; Batı’daki respublica (cumhuriyet) kavramı, egemenliğin / hâkimiyetin kayıtsız-şartsız insana / halka ait olmasını gündeme getirmektedir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman;
İslâm dini ile cumhuriyet ideolojisinin, taban tabana zıt olduğu açıktır. Zira Kur’an-ı Kerim’de, Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) hitaben şu hüküm beyan buyrulmuştur:
“Ve şu emri indirdik: ‘Aralarında yalnız Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların Allah'ın indirdiği hükümlerin birinden seni şaşırtmalarından sakın! Yine yüz çevirirlerse, bil ki Allah, onların bazı günahları sebebiyle başlarına bir belâ getirmek istiyor.’ Her halde insanlardan birçoğu fâsıktırlar (Allah yolundan çıkmışlardır).” [Mâide suresi, 49]
Dolayısıyla hiç kimsenin; Allahu Teâla’nın vaz’ettiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hüküm icad etmesi caiz olmadığı gibi, küfür ahkâmına tâbi olması da tecviz edilmez.
Ayrıca Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), “Nefsim yed-i kudretinde olan Allahu Teâla’ya yemin olsun ki, arzusunu İslâm’a tâbi kılmayan kimse iman etmiş olmaz.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur'ani’l-Azıym, Beyrut, 1969, D. Marife Yay., 3, 490] buyurmuşlardır. Binaenaley hâkimiyet kayıtsız-şartsız Allahu Teâla’ya aittir. Molla Husrev (rh.) hazretleri, Siyeru’l-Ecnâs’ta kaydedildiğine göre, ‘bir kimse başkasına küfür (ahkâmı) ile emretmek için azmeylese, sırf bu azmi sebebiyle kâfir olur’ hükmünü zikretmektedir. [Bkz. A.g.m., Dürerû’l-Hukkâm fî Şerhi’l-Gûreri’l Ahkâm, İst.1307, 1, 324] Yani bu kişi küfür lafzını konuşsa ve bir cemaat de o konuşanın sözünü kabul etse, o cemaatin hepsi kâfir olur, diyerek hâkimiyet noktasındaki inceliğe işaret etmiştir.
Velhâsıl Batı toplumlarındaki respuhlica (cumhuriyet) anlayışı, hâkimiyetin kayıtsız-şartsız topluma ait olmasını gündeme getirir. Dolayısıyla ideolojik bir mahiyet arzeder.
***
Peki, insanların seçme ve seçilme haklarını tanıyan her devlet (ideolojisi ne olursa olsun) cumhuriyet vasfını kazanabilir mi?
Kelime mânâsı olarak buna “evet” demek mümkündür. Ancak Rasûlullah Efendimizden (s.a.v.) itibaren, Hulâfa-i Raşidîn dönemi dâhil, “İslâm Cumhuriyeti” terkibi-tâbiri hiç kullanılmamıştır. Halbuki “cumhur” kelimesi, yukarıda da belirttiğimiz gibi Arapça’dır. Batı’da gelişen “respublica” hareketinden sonra bu kavram gündeme girmiştir. Bu incelik de gözden kaçırılmamalıdır.
Müslümanlar, halkın hâkimiyetini esas alan beşerî rejimleri değil, ahkâm-ı ilahiyeye / şeriate dayanan İslâmî bir düzeni talep eder; hilâfet-emâret sistemini ister ve bunun mücadelesini verirler. Onun için de Allahû Teâla’ya iman eden ve O’na kulluğu esas alan insanların, kendi aralarındaki sosyal sözleşmeleri, İslâm dinine / ahkâm-ı şer’iyye dayanır. Nitekim İbn Hümam (rh.), “Mü’minlerin kendi içlerinden bir imam yani ulû’l-emr, reis, devlet başkanı seçmelerinin sebebi, İslâm dininin emirlerini hakkıyla edâ ve îfa etmektir.” diyerek, Müslümanların sosyal sözleşmelerinin mahiyetini ortaya koymuştur.
Tağut’a (şeytana, Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşlara) uymayı esas alan insanlar / toplumlar, sosyal sözleşmelerini kuvvet dengelerine göre tesbite ve ayarlamaya çalışırlar.
Bu açıktır, münakaşa edilecek bir yanı-yönü de yoktur.
***
Hâkimiyetin mahiyeti ve hükümet şekilleri ise tarih boyunca tartışılmıştır. “Cumhuriyet” kavramı ise, bu tartışmaların tam da odak noktalarından birisidir. Bu cümleden olarak;
Cumhuriyeti bir hâkimiyet tezi ve ideoloji şeklinde değil de, bir hükümet şekli olarak ele alanlar derler ki; Hz. Ebû Bekir’den (r.a.) itibaren siyasi yönetim, mü’minlerin bey’ati ile vücûd bulmuştur. Hz. Ömer (r.a.) de tavsiye, istişare ve bey’at sonucu hilâfet makamına geçmiştir. Ayrıca Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.), kuvvetle ve zorbalıkla insanların başına geçenleri lânetlediği sabittir. [Bkz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mevkıfû’l-Beşer, Kahire 1352, sh. 26] Bunlara dayanarak İslâm dininin “saltanatı ve babadan oğula geçen siyasi iktidar fikrini” esas almadığını izah edebilmek için, hükümet şeklini “cumhuriyet” olarak nitelendirmişler... Hatta “en iyi cumhuriyet şekli İslâm’dadır” sloganını kullanan, bunu öne sürenlere de rastlanmıştır.
Bu iddia sahiplerine göre, insanların seçme ve seçilme haklarını kabul eden her devlet (ideolojisi ne olursa olsun) “cumhuriyet” vasfını kazanır. Başta Ebu’l-Alâ Mevdûdî olmak üzere, Said-i Nursî, İhvan-ı Müslimîn’in önde gelenleri (Abdulkadir Udeh, M. Ebu Nasr, Ömer Tilmisanî vs.) bu kanaattedirler. Ayrıca tağutî şahlık rejimine karşı kıyam ederek, siyasî iktidarı ele geçiren Şia-İmamiye mezhebine mensup sözümona âyetullahlar “İran İslâm Cumhuriyeti”ni kurarak, aynı kanaati paylaşmışlardır. Ki, bunların hiç biri bizim nazarımızda bir değer ifade etmez.
S o n u ç
İlâhi düzen, şer’î ahkâm hiçbir şekilde beşerî sistemlerle mukayese edilemez; her iki sistem de apayrı kanunlardır. Edilirse, bu kıyas yanlış olur. Zira adı üstünde biri ‘İlâhî’, öbürü ‘beşerî’dir! Beşerî kanun ve nizamları toplum nazarında şirin göstermek için başına konulan ‘İslâm’ kelimesi de o sistemi hiçbir zaman İslâmî yapmaz.