s.a
hocam acizane sorularım olacak.cevap verme lutfunda bulunursanız sevininiriz.
1,öncelikle bahsettiğiniz rabıtanın ayet haveya hadis olarak kaynağını verebilirmisiniz?(muridin şayhini tasavvur ederek yaptığı rabıtayı soruyorum.çünkü şimdiye kadar hiç mutasavvuf kardeşim bunu delillendiremedi.yani sorduğum sahbede efend,miz(sav)ile bu şekilde rabıta yapmışmıdır?)
2,şöyle bir söz duydum_kadiri tarikatı hz ömer(ra)e nakşibendi tarikatıda
hz ebubekire(ra)dayanıyormuş.bunun kaynağını söyleyebilirmisiniz?birde bu efendilerimize hangi sahabe veya tabiin murid olmuş?
rabbim hepinizden razı olsun .lutfen bu soruların altında sui zan aramayın.tamamı ile saf niyetle öğrenmek maksadı ile sorulmuş sorulardır.
selametle kalın

*******  

Ve aleykümü’s-selâmü ve rahmetullâhi ve berakâtüh ubeydullah kardeş;

Lâfı uzatmadan sorularınızın cevabına geçelim isterseniz… Sorularınız esas itibariyle aynı tasnife / kategoriye girdikleri için, hepsine birden cevap vermek herhalde daha uygun olur kanaatindeyim.

Evleviyetle şunu ifade edeyim; bu sorularınızla ilgili o kadar yazı ve cevap var ki sitede, bendenize ait, şayet saymamı isterseniz buyrun bazılarını beraberce şöyle bir hatırlayalım:

a) Aynü’l-hakika fî rabitati’t-Tarîka

b) Rabıtanın şer’i delillerle isbatı

c) İlim, amel, ihlâs ve kulu Allah’a götüren yollar (Özellikle ikinci sorunuzun cevabı için)

d) Sâlike rabıtanın lüzumu ve faydaları

e) İSLÂM, Şerîat, Tarîkat, Hakîkat, Marifet

f) Rabıtayı inkâr etmek mümkün mü?

g) Tasavvufta irşad ve mürşid

h) Rabıtayı inkar ve itirazlara verilen cevaplar

i) Yolların en kestirme olanı rabıta yoludur

j) Rabıta ve tevessül

k) Tevessül nedir, kimle ve neyle yapılır?

… ve tasavvufla alakalı diğer yazıları da okursanız, umarım sorunuzun cevabını fazlasıyla bulursunuz.

Keza anlaşılmasında yardımcı olur düşüncesiyle ayrıca kısa da olsa bir açıklama getirmeye çalışayım:

Nasıl ki şer’-i şerifin zahiriyle ilgili zahir ulemanın ictihadlarına ihtiyacımız varsa, direkt olarak nasslardan hüküm istinbatına muktedir ve mezun değilsek, aynı şey batın-ı şeriat için de geçerlidir. Evet Kur’an-ı Kerim’de her şey vardır ama, bunun istinbatı-istihracı ya da bir başka ifadeyle izahı, bizim gibi mukallidler için komprime hale getirilmesi, Şeriatın zahir ve batınına vakıf olan ulameya aittir. Ve onlar da bu işi (Allah cümlesinden razı olsun) en hurda teferruatına varıncaya kadar halletmişlerdir, çok şükür. Allah çalışmalarını meşkûr eylesin. Açık söyliyeyim; “… şimdiye kadar hiç mutasavvuf kardeşim bunu delillendiremedi” cümlenizi anlamakta zorlandım. Dini ilimlerdeki formasyonunuz nedir bilmiyorum. Fakat bunları konuşabildiğimize göre, bu meseleyi şahsen kendinizin bile halladebileceğiniz kanaati hasıl oldu bende… Her şeyden evvel asırlardır devam edegelen bu usûl, ümmet beyninde mürekkep icma’ halindedir. Aksi yönde bir hükme gitme, farklı şeyler söyleme imkanına sahip değiliz. Biz inananlar için şüphe ve tereddüde mahal olabilecek bir durum yok ortada… Zira “Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur.” Buradaki nassa Kitap ve Sünnet’in yanında İcma’ da dahildir.

Sahâbe-i kiram (r.anhüm) hazeratının durumları farklıydı. Onlar, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) sohbet bereketiyle çok kısa sürede tarifi imkânsız terakkîler elde etmişlerdir. Filasıl "Sahâbî; Rasûlullah'ın (s.a.v.) dâire-i imkân ve dâire-i emkine-i külliye'nin tamamını kendi letâifinden nazar ederek seyr-i sülûkünü bir anda itmâm ettiği kişi demektir." [Süleyman Hilmi Tunahan k.s., Bkz. Ali Erol, Hatıratım, s. 84] Bir başka ifadeyle, onlar kurb-i nübüvvet usûliyle ilerlemişlerdir. Bu usûlün izahını, “…kulu Allah’a götüren yollar” başlıklı yazıda açıkça göreceksiniz. Şayet anlamakta güçlük çektiğiniz yerler olursa gene görüşürüz. Nerede oturduğunuzu bilmiyorum; ancak istersiniz telefonla da arayabilirsiniz: 0535.976 24 62 

***

Velhasıl, tasavvufta temel olarak iki yol vardır:

1. Zikr-i hafî

2. Zikr-i cehri yolu.

Birinci yol esas itibariyle Hz. Ebu Bekir’e, ikinci yol da Hz. Ali’ye (r.anhüma) istinad eder. Tabii ki her ikisinin de müstenidatı İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.). Bunları, okuyacağınız o yazılarda zaten genişçe bulacaksınız. Ben kısaca hatırlatmak istedim… Yani insanlar, asılları olan toprak misâli farklı kabiliyet ve istidatlara sahip oldukları için, bazısı cehrî zikirden bazısı da hafî zikirden zevk almış ve ona göre manevi terakkîlerini ikmâl etmişlerdir.

Aslında bu gibi meseleler, siz de takdir edersiniz ki bu denli dar bir alanın mevzuu değildir. O yazıları da dikkatle okumanızı bu sebepten dolayı tavsiye ediyorum. Hatta mutasavvıfların, “Bu iş kaal işi değil, hâl işidir.” sözleri meşhurdur. Keza bu ilmin adı da "ilm-i hâl"dir. 

İnşaallah buluşma fırsatımız olur da, vicahi olarak, karşılıklı musâhabe imkânı buluruz.

Measselâm...

Go to top