Selamun aleyküm.Hocam Allah razı olsun.Hakikati Muhammedi sorumu cevaplamışsınız.Size dua ederim.Ben Mevlana abdurrahman Cami Hz. nın şevahidün nübüvve kitabını okuyordum.Aslında bu konu oradan aklıma takıldı.O yüzden hakikati Muhammedi ile Allah arasındaki farkı tam kuramadım.Orada yazıyor ki: Allahü teâlâ zâtından başka bir şeyin bulunmadığı sonsuz öncelerde, önce kendi zât-ı mukaddesine, arada vâsıta olmaksızın yapdığı ilk tecel- lîde, herşeyin aslı önce Allahü teâlânın kendisinde idi. Bu mertebede, mevcûdâtın hakîkatleri zât-ı ilâhîden ayrı olma- dıkları gibi, birbirinden de farklı değil idi. Bu mertebeye te’ayyün-i evvel veyâ Hakîkat-i Muhammedî denir. Ve internette bir tasavvufi sitede:Bu mertebenin hakikati, ilahi sıfatlar ve ilahi isimlerin hepsinin, mücmel, öz, muhtasar ve toplu halde ve bir arada zuhur etmeleridir.Aralarında temeyyüz, ayrılma yoktur. Bu tecellinin kaynağı Künhü Zat mertebesi olduğundan tecelliyi meydana getiren kuvvenin ismine FEYZİ AKDES denilmiştir. Zatından zatına olan bir tecellidir. Yani ikisinde de Allahın kendi zatına tecellisi yazıyor.İşte bunun için aklıma hakikati muhammedi Allahın bir sıfatı veya parçası mı acaba diye şeyler geldi.Ve yanlış anlayıp şirke düşmekten korktum. Bana bu iki sözden ne kastedildiğini anlatmanızı Rica ederim.  

Soru: ali can tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sözünü ettiğiniz bir önceki “Hakikat-i Muhammediyye” cevabımızda, bu hususlardaki hatırlatmamızı yapmış, anlatılması gerekenleri anlatmış idik. Onlara ilave edeceğimiz bir şey yok. Daha mufassal mâlumat için de kaynak olarak verdiğimiz mektubun devamını okumanızı işaret etmiş idik. Madem bu gereksiz ve korkulu merakınız devam ediyor, o halde bu yolculuğu sürdürmek veya şairin mısra’larındaki gibi;

İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zira bu terâzi bu kadar sıkleti çekmez

diyerek sonlandırmak, bu gibi mevzularla uğraşmayı bırakıp asıl yapmanız gerekenlere yönelmek sizin bileceğiniz bir iş. Buna da kimsenin bir diyeceği olmaz. İrade sizin. Nasıl istiyorsanız o yönde hareket eder, nasıl idrâk ediyorsanız öyle de anlayabilirsiniz.

Binaenaleyh istediğiniz kitabı okuyun, ama temelsiz değil. Ve yeter ki bunlarla bizi tekrar-tekrar meşgul etmeyin! Soracaklarınızı da, o bilgileri naklettiğiniz kitabın mütercim veya nâşirlerine, kısacası ilgililerine sorun! Bize değil.

Şunu da unutmayın; manevî değerleri maddî akılla-mantıkla tartmaya, mukayese ve muhakeme etmeye kalkışırsanız, tabii ki kafanız karışır.

Bir başka ifadeyle, altın-mücevher terazisiyle kömür tartmaya cür'et ederseniz, maddî-fizikî ölçülerle manevi değerleri ölçmeye yeltenirseniz, Türkçemizdeki güzel tabirimizle “kantarın topuzunu kaçırırsınız”. Sonra da kan-revan içinde kalır, korkusu kendi ifadelerinize de akseden şekliyle, -hafizanallah- manevi özürlüler güruhuna dâhil olma tehlikesiyle yüz yüze kalabilirsiniz!

Wesselâm.

Go to top