Selamun Aleyküm Hocam Hocam Cennetle ilgili bir sorum var hocam Cennette bir çarşı varmış ve bu çarşıda bir rüzgar esermiş ve yüzlerimizi güzelleştirirmiş peki hocam bu rüzgar sadece yüzümüzü güzelleştirecek yoksa bütün bedenimizini ve bu hep böyle sonsuza dek sürecek mi (……………………………………….)?
Soru: Sondost tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam Sondost.
Umarım hevâî, lâubâlî ve gereksiz sorunuz / sorularınız da “son” olur! Daha ciddi, daha lüzumlu ve de ihtiyacınız olan meselelerle meşgul olursunuz.
Mesajınızın lâubâlilikle muallel, o kayıtsız, saygısız, edebe mugayir ve zâit olan kısmını hazfettik. Ama merak etmeyin, sorunuzun ilk bölümüne cevap teşkil edecek hadis-i şerifi aşağıda nakledeceğiz. İnşaallah istifade eder, bundan sonra da -âmiyâne tabirle- kafa bulmak için başka adreslere başvurur, bizim kapımızı ve vaktimizi çalmazsınız.
Mevzû-i bahs olan hadis mealen şöyledir:
“Cennet’te, cennetliklerin her hafta gittikleri bir çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri onlara;
- Vallâhi güzelliğinize güzellik katılmış, derler.
Onlar da,
- Vallâhi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir güzel olmuşsunuz, derler.” [Müslim, Sahih, Cennet, 13]
Görüldüğü üzere bu rüzgâr, mü’minlerin sadece yüzüne değil, topyekün vücutlarına-bedenlerine Cennet kokuları üflemekle kalmayacak, bedenlerinin istisnasız tamamını da güzelleştirecek… Şu organ bu organ demeğe gerek var mı?
Ayrıca bu hâl, bu nimet, bu güzellik niçin devamlı olmasın! Çünkü orası dünya gibi fâni / geçici değil, binaenaleyh sâkinleriyle birlikte içindekiler de ebedîdir elbette… Kur’an-ı Kerim’de sık sık belirtilmiyor mu? Hiç mi Kur’an okumuyorsun?
Evet, Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), bu vb. hadislerinde biz mü’minlere (özellikle avama, icmâlî iman sahiplerine) Cennet hayatından bilgiler-kesitler verirken, orasının bitip tükenmek bilmeyen bir güzellikler, huzur-saadet ve selamet diyarı olduğunu hatırlatıyor. Böylece bizi, Cenâb-ı Hakk’ın bu eşsiz nimetlerine nail olabilmek için, ibâdet ve tâate, hayır ve hasenâta, Allah yolunda çalışıp çabalamaya, en önemlisi de O’nun rızâsını kazanmaya teşvik ediyor.
Ancak unutmamak lazım; hakiki mü’minler (havâs zümresi, tafsîlî iman sahipleri) ne Cennet nimetlerine kavuşmak, ne de Cehennem azabından kurtulmak için kulluk eder… (Bu mevzuda Râbiatü’l-Adeviyye hadisesi meşhurdur mâlumunuz. Bilmiyorsanız okur, öğrenirsiniz.) Onlar, “Allah’ım! Maksûdum Sen’sin, matlabım da rızândır” derler. Çünkü Allah’tan ufacık bir rızâ, her şeyden (Cennet’in her türlü nimetinden) daha büyüktür. Kâmil mü’minlerin Cennet’i istemesi ise, Cemâl-i İlâhi ile orada müşerref olacakları içindir. Yoksa gayeleri, Cennet’in kendisi ve içindeki onca nimet değildir şüphesiz.