Sevgili Hocam,

Fatihi Sultan Mehmed Han hazretleri bir mürşide intisab etmiş midir?

Bildigim kadarıyla Aksemşeddin (k.s.) hazretleri onun tarikata girmesini istememiş (devlet isleri aksar diye).. O yüzden Bolu/Göynüke yerleşmiş. Maneviyat yolundan nasil istifade etmiştir? Teşekkürler.. M. Ali Alkan

 

******* 

Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri Akşemseddin hazretlerine (k.esrarahuma) bağlı idi… Tasavvufû ifadesiyle onun müridi, onun müntesibiydi. Klasik tabirle Sultan Fatih de tarikat erbabıydı. Manevi halifeye bağlı, ona bîat etmiş, onun bir emîri idi. Herkes ondan, o da halifeden ferman alıyorlardı.

Zaten bütün Osmanlı hükümdarları halifeden ferman alarak vazifeye başlamışlardır. Kendisi baş değildir, tâbîdir. Asıl baş olan, devrin manevi halifesidir.

Kısacası madalyonun görünen yüzüyle görünmeyen yönü farklıdır. Bunu bilmenin yanında ayrıca inanmak gerekir. Yoksa anlamak-kavramak, idrak etmek muhâldir. Tabii sözümüz, maneviyat-tasavvuf münkirlerine, mu’terizlerine… Yoksa Müslümanların-mü’minlerin böyle bir sıkıntıları/problemleri yoktur, olamaz da…

Fatih Sultan Mehmed Han hazretleri, Şeyhi Akşemseddin'e (k.esrarahuma) giderek ‘halvet’e girmek istemişti. Yani inzivaya çekilmeyi arzu etmişti…

Ancak Akşemseddin hazretleri bunu münasip görmedi ve isteğini kabul etmedi. Dedi ki:

''Bu yolda bir lezzet vardır ki; bir kere onu tattın mı, dünya saltanatı gözünden tamamen silinir. Hâlbuki sen devlet ümurunu gereği gibi ifaya ve saltanatı hakkıyla icraya memursun, buna mecbursun. Sen benim ‘halvetim’e girersen ahval-i âlem bozulur, sonra Allah'ın gadabına uğrarız. Ey Fatih! Senin sâlik olman değil, mâlik olman lâzımdır.''

Büyüklerin sözleri-fiilleri, halleri, tavır ve tarzları ne yazmakla biter, ne de söylemekle... Bize düşen; bu büyüklerin yolunda, onlar gibi olmaya çalışmak olmalı...

***

İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri de, halk ile ihtilattan kaçınıp inzivaye çekilmeyi arzu eden bir müntesibine bunu tavsiye etmemiştir. Zor ve makbul olanın, üstün bulunanın inziva değil ihtilat, yani halkla iç içe olmak, onların sıkıntılarına katlanmak olduğunu ifade etmiştir. Malumunuz Nakşî yolunun esaslarındandır; "Dışımız halk ile, içimiz Hak ile olmak…"

Velhasıl, maneviyat yolundan istifade ve istifazası da aynen bildiğimiz usûllerle olmuştur. Mürşid ve mürid münasebetlerinin kâmil manadaki işleyişiyle; edeb, itaat, sadakat, teslimiyet, ibadet ve taata riayet, menhiyattan içtinab, evrad u ezkârda hassasiyetle… Yoksa sözden ibaret bir bağlılıkla değil elbette… Yoksa onca evliyaullah’ın reisi olabilirlerdi, değil mi?

***

Sözlerimizi, kailini bilmediğim güzel bir şiirle noktalamak isterim. Diyor ki şairimiz:

Biz Nakşibendî’yiz evladım
Tarikatla açarız kullara kapıları
Hani Fatih de öyle açmıştı ya surları
Üç âlim vardı evladım iyi dinle!
Biri tarikat şeyhiydi; Akşemseddin,
İkisi zâhirî âlimdi, Molla Husrev’le, Molla Gürânî
Sadece Şeyh Akşemseddin, Sultan’a dedi:
Ey Sultan! Kuşat Bizans’ı, zira vakit oldu tamam
Ben görüyorum nasip olacak Feth-i Mübîn
Melek sadalarıyla titreyerek Rûy-i zemin
Öyle söylemişti Fatih’in şeyhi Molla Şemseddin (k.s.)

Biz tarikat ehliyiz evladım
Söyle şimdi hangi ilim, hangi âlim
Bu büyüklerin bildiğini, gördüğünü
Bilebilir, görebilir, anlayabilir?
Şeyhini değil de Molla Husrev’i
Dinleseydi Fatih Sultan ve kaldırsaydı kuşatmayı

O an İslambol, Kostantiniyye kalırdı Mehdi’ye dek
Mehdi mi kim? O İstanbul’u içerden fethedecek!..

Biz tarikat ehliyiz evladım
Sadece sana Bâtınî âlim ile
Zâhirî âlim arasındaki farkı
Anlattım şayet anladıysan hakikati
İnkâr etme Râbıta’yı, Tarikat’ı.

Biz Nakşibendî’yiz evladım
Osmanlı’nın gören gözüyle tarikat
Küfür anladı ki bu gözü bozmadan
Bize dar gelecek bu meydan
Önce tarikatı bozmakla işe başladı
Koca bir imparatorluğu böyle hakladı.

Biz Nakşibendî’yiz evladım
Görüyoruz tarikata karşı çıkanları
Ellerinde diploma denen kâğıtları
Müslümanlarla Allah’ın velilerinin arasını
Büyük âlim pozunda açmak isteyenleri
Unutturmak istiyorlar güç kaynaklarını
Hacı Bayram’ları, Yunus’ları, Molla Akşemseddin’leri,
Mevlana’ları, Muhyiddin-i Arabî’leri, İmam-ı Rabbanî’leri…"

(Kaddesallûhu esrarahum ecmaîn)

Go to top