Selamün aleyküm hocam. Bilerek tesettüre riayet etmeyen bir hanımla evlenen kimse hanımın bu günahından mesul değil midir? Bu mevzuda koca hakkında hüküm nedir?
*******
Ve aleyküm Selâm…
Değerli kardeşim;
Tesettürsüz de olsa Müslüman olan bir bir kızla evlenmek caiz olmasına caizdir. Ancak bu durum, hanımının tesettürlü olmasına önem veren bir insan için, evliliğin ilerleyen günlerinde problem olmaya başlamaz mı?
Erkek hanımının başı açık gezmesine rıza gösteriyorsa, kendisi de mes’ul olur elbette... Ama kendisi razı olmadığı halde hanımı başı açık dolaşıyorsa, sorumluluk da haliyle kadına ait olur. Erkek bundan dolayı mes’ul olmaz. Çünkü her ikisi de ayrı-ayrı mükellef insanlardır.
İnsanın hayat arkadaşını seçerken en çok dikkatli olması gereken noktaların başında ideal birliği gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ve kıymet hükümlerinin ne olduğu, en çok üzerinde durulması gereken hususlardır. Bunun içindir ki Sünnete göre bu tedbirlerin ilki dindar ve asaletli kadın seçimidir: “Kadın dört şeyi için nikâh edilir: Malı, güzelliği, hasebi (soyu/aslı/asaleti) ve dini; siz dindar olanı tercih edin, huzur bulursunuz.” [Müslim, Sahih, Radâ 53; Tirmizî. Sünen, Nikâh 4] Abd İbnu Humeyd'in bir tahrîcinde de, “Kadınları güzelliği için nikahlamayın, güzellikleri onları düşürebilir. Malları için de nikahlamayın, malları onları tuğyan ettirebilir/azgınlığa sevk edebilir. Dindar olanını alın; dindar, kulağı kesik, siyâhî bir kadın öbüründen efdaldir / üstündür...» [Abd İbnu Humeyd (v. 294), Müsned, Yzm. Ayasofya, Nu: 894, 50/a] denmektedir.
“Dindarı tercîh” emri, kadın seçiminde yürütülmesi gereken çeşitli mülâhazalara menşe’/kaynak/esas olmuştur. Dihlevî, “Zevce olarak seçilecek kadın, kadınlarının âdet ve ahlâkı sâlih ve iyi olan kabîle ve bölgeden olması müstehabdır. ‘Zira insanlar altın ve gümüş gibi bir kısım mâdenlere benzerler.’ Bir kavmin âdet ve gelenekleri insan üzerine galebe çalar ve fıtrî bir vasıf hükmüne geçer” der. [Huccetullâh 2, 632] İbn Hacer (rh.) de, “İnsanlardaki şeref sıfatının madenlerdeki vasıf gibi değişmeyeceğine” dikkat çeker.
Bütün bu mülâhazaları teyit eden bir hadîste Rasûlullah (s.a.v.), “Çöplükte yetişen (kırmızı gül)den sakının” der. Bu da ne, yâ Rasûlallah? diye sorulunca, “Kötü muhitte yetişen güzel kadındır” cevâbını verir. [Aliyyü’l- Kari, Ş. Aynü’l-İlm, 1, 234] Hadîste geçen ve kötü muhît diye tercüme ettiğimiz “men-betu's-sû': kötü asıl, kötü ev” olarak anlaşılmıştır.
Aynı mealde olmak üzere Hz. Ömer'den (r.a.) mevkuf olarak rivayet edilen bir hadîste bu hususa sebep de şöyle açıklanmaktadır: “Kötü muhitte yetişen güzel kadınlardan sakının; çünkü o, kendi aslına benzeyeni doğurur. Soyu-sopu iyi olanı (zâtü'l-a'rak) tercîh edin. Çünkü o, babası, amcası ve kardeşlerinin mislini/benzerini doğrur.” [Aliyyü’l-Kaarî, a.g.e., 1, 234 (Tuhfetu'l-Arûs'dan naklen)]
Uyûnü'l-Ahbâr'da kaydedilen şu rivayet bu tavsiyelerin halka ne derecede intikâl ettiğini gösterir: Ebû Amr İbnu'l-Alâ (r.a.) anlatıyor: “Bir adam: ‘Ben çocuğumu görmeden anasını almam’ dedi. Bu nasıl olur, diye sorulunca: ‘Kadının annesini ve babasını görürüm, zira çocuk ikisinden birine çeker’ cevâbını verdi.” [İbnu Kuteybe (v. 276), Uyûnü'l-Ahbâr, Kahire, 1963. 4, 3]
Bir başka hadîste: “Nutfeleriniz için araştırma yapın, münâsip olanla evlenin”, “Nutfeleriniz için araştırma yapın, onu nereye koyacağınıza dikkat edin” “... zira kadınlar, oğlan kardeşlerine, kız kardeşlerine benzeyenleri doğururlar...” denmektedir. [Aclûnî (v. 1162), Keşfü’l-Hafa, Beyrut 1351, 1, 301-302]
***
Velhasıl; hayat, keyif peşinde, rahat içinde mi, yoksa idealler peşinde, gereğinde fedakârlıkla mı yaşanacak? Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır-hasenat yollarına mı sarf edilecek? Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi esaslara/prensiplere göre büyütülecek, ona nasıl bir eğitim verilecek? Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak? Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.
Sizin hayatınızı bile uğruna feda edebileceğiniz ideallerinizi hanımınız yarım kulakla dinliyorsa, her satırını didik-didik okuyup yaşamaya çalıştığınız kitabınızı eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde bile kalkarken eşiniz yatsıyı bile kılmadan yatıyorsa, bırakın sevgiyi, saygı bile kalmaz ki aranızda...
Bir araştırmada: “Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir?” sorusuna her iki cinsin en çok verdiği üç cevaptan birisi, hatta birincisi ‘inanç ve ideal birliği’… Diğerleri de sevgi ve cinsî bakımdan uyum… O yüzden evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı inancı-idealleri paylaşıp paylaşmadığınız olmalıdır. Yani size, sizin yolunuzda ‘yoldaş’ da olabilmelidir hanımınız-eşiniz.
“Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir!..” diye de kendinizi kandırmayın. Âyetin verdiği dersi hatırlayın: “(Rasûlüm) Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder.” [Kasas suresi, 28/56]
Değişeceğine dair garantiniz var mı? Ya da o, garanti verebiliyor mu? Yoksa siz kumar meraklısı mısınız? Veya tehlikeyi çok mu seviyorsunuz?
***
Ancak fikir uyumu önemli derken de ölçüyü kaçırmayalım. En önemli noktadır bu, ama tek önemli nokta değildir. Gereklidir, ama yeterli değildir. Bu noktada özellikle bir fikir grubu içinde olan ve idealleri yolunda yaşayan kişilerin çokça düştüğü bir hata vardır: İyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikirleri paylaştığı için uyumsuz biriyle evlenmek!.. “Zaten benim fikrimde olan az; ideallerimi paylaşan birisini bulursam, huyuna suyuna bakmaz evlenirim” diyenler çoktur. Ama unutmayalım ki, bu çoğu zaman sağlıklı netice vermez.