HOCAM AMENTÜ DUASI NEREDE GECİYOR VE KADERE İNANMAYANLARA NASIL VE NERDEN DELİL GÖSTERMELİ
*******
“Amentü”, İslâm dininin iman esaslarını ana hatlarıyla ifade eden ıstılahtır / isimdir. Arapça'da “âmene” fiilinin müfredi / birinci tekil şahsı olan ve “inandım” mânasına gelen âmentü, Kur'an'da üç yerde, söz sahibinin imanını açıklarken kullandığı bir ifade olarak geçer. [Bkz. Yûnus suresi, 190; Yâsîn suresi, 36-25; Şûrâ suresi, 42/15] Şûra sûresinde doğrudan doğruya Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) “âmentü” demesi emredilir. Buna dayanarak âmentünün Kur'an'da yer alan bir ıstılah (terim) olduğunu söylemek mümkündür.
“Âmentü billahi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l kaderi hayrihî ve şerrihî mine'llâhi teâlâ; ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakk eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh”. Yani “Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve rasûlü olduğuna şahadet ederim.” terkibinde sıralanan ve “mü'menün bih” olarak da adlandırılan itikadî esasların hepsi “âmentü” kavramıyla/ismiyle ifade edilir.
Âmentü'de sıralanan ve Ehl-i Sünnet inancına bağlı herkesin kabul etmesi gereken bu iman esasları Kur'an'da çeşitli ifadelerle yer almıştır. Bir yerde mü’minin vasıfları olarak Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba (Kur'an'a) ve peygamberlere iman şeklinde sıralanırken [Bkz. Bakara Suresi, 2/177] başka bir yerde mü’minlere; Allah'a, peygamberine (Hz. Muhammed'e s.a.v.), peygamberine indirdiği kitaba (Kur'an'a) ve önceden indirdiği kitaba iman etmeleri emredilir. [Bkz. Nisâ Suresi, 4/136] Buna karşılık Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr edenin koyu bir sapıklık içinde olduğu belirtilir. [Bkz. Nisâ Suresi, 4/136]
Bu âyetlerde değişik şekillerde sıralanan iman esasları; Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve âhirete iman olmak üzere beş esasta toplanmış ve an’ânevî (geleneksel) âmentü metninde bulunan kader, yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğu inancı bunlar arasında zikredilmemiştir.
Âmentü’deki iman esaslarının sayısı ve muhtevası hadislerde de farklıdır. Buhâri’nin rivayet ettiği Cibril hadisinde, “İman nedir?” sorusuna, “Allah'a, meleklerine, Allah'ın görüleceğine, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır.” [Buhârî, Sahih, İmân, 37] cevabı verilerek sayılan beş değişik esas arasında da kader zikredilmediği halde İbn Hanbel Müsned, I, 21; Müslim, Sahih, İmân, 1; Tirmizî, Sünen, İmân, 4; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 9; Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 17; Nesâî, Sünen, İmân, 4 rivayetlerinde “hayrı ve şerri ile birlikte kadere iman” esası diğerlerine ilâve olarak zikredilir.
Tirmizî'nin diğer bir rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.), “âmentü” lafzıyla başlayan bir hadisinde [Fiten, 63] “Ben Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve âhiret gönüne inandım.” demiştir. Bu hadiste de iman esaslarının yine beş noktada toplandığı ve Kur'an'da olduğu gibi burada da İman esaslarını formülleştiren “âmentü” metninden bir zikredilmediği görülür.
İman esaslarını “âmentü” terkibinde olduğu gibi topluca mevzu edinen bazı âyet ve hadislerde “kadere iman”ın yer almayışı, onun ilim, irâde, kudret ve tekvin sıfatları içinde mütalaa edilebilen özelliğine bağlı olsa gerektir. Yoksa Mu'tezile'nin ve günümüzdeki bazı ilahiyatçıların iddia ettiği gibi İslâm'da kader inancının bulunmayışından dolayı değildir. Nitekim özellikle “kader inancı” üzerinde duran başka âyet ve hadisler de vardır.
Aslında İslâm ıstılâhında / literatüründe iman esasları; “Allah'a, peygambere ve âhiret gününe iman” şeklinde önce üç (el-usûlü's-selâse), sonra kelime-i şehâdette belirtildiği üzere Allah'a (c.c.) ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğine iman şeklinde iki, son olarak da Allah'a iman şeklinde (aslü'l-usûl) tek bir esasta özetlenmiştir.
Bu son yaklaşıma göre Peygamber'e iman, Allah'a imana ulaşmanın yolu, âhiret de Allah'ın fiillerinden biri olduğundan Allah'a iman edilince ötekiler kendiliğinden benimsenmiş olur. İşte Rasûlullah (s.a.v.) imanı, “Allah'tan başka ilâh olmadığını tasdik etmektir.” diye tarif ederken [Bkz. Müslim, Sahih, İmân, 33, Tirmizî, Sünen, İmân, 5] ve “Allah'tan başka ilâh yoktur, diyen Cennete girer” müjdesini verirken [Bkz. Tirmizî, Sünen, İmân, 17] bu gerçeği ifade etmiştir.
Dini bilgilerin öğretilmesinde ilk sırayı alan ve ilk devirlerden beri öğretilegelen Ehl-i Sünnetin an’ânevî (geleneksel) itikad metni olan “âmentü”nün, başta Cibrîl hadisi olmak üzere, Rasûlullah’ın (s.a.v.) “İman nedir?” sorusuna verdiği değişik cevaplardan [Bkz. Müsned, I, 19; Tirmizî, Sünen, Kader, 17; Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 34; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 9] derlendiği anlaşılmaktadır. Zira Tirmizî'nin bir rivayetinde [Fiten, 63] yer almayan kısımlar Müslim'de [İmân, 46, 53] İbn Mâce'de [Mukaddime, 10] ve Tirmizi’nin başka bir rivayetinde [Kader, 10] aynı lafızlarla zikredilmektedir…
İbn Hacer ve Aynî'nin Cibril hadisine yaptıkları şerhler de bu görüşü teyit etmektedir [Bkz. Fethu'l-Bârî, I, 197; Umdetü'l-Kaarî, 1, 326, 335] Âmentü klişesine akaid kitapları içinde ilk defa İmâm-ı Âzam'ın el-Fıkhü'l-Ekber'ine rastlanır. [s. 1]
Daha sonra Hakîm es-Semerkandî es-Sevâdü'l-A'zam'da [s. 5] ve özellikle Ebü'l-Leys es-Semerkandî Beyânü Akîdeti'l-Usûl adlı eserinde iman esaslarını “âmentü” terkibinde özetlemiştir.
Müteahhirîn devirde Ubeydullah b. Muhammed es-Semerkandi’nin “âmentü”yü şerhederek [Bkz. el-Akîdetü’z-Zekiyye, vr. 2a vd] başlattığı “âmentü şerhi” te’lif türü, kendisinden sonra da devam etmiştir. Âmentü tâliminin / öğretiminin Mâtürîdîler arasında son derece yaygın olmasında, mevzuyla ilgili ilk eserleri Semerkandlı âlimlerin yazmış olmalarının tesiri büyüktür. [Bkz. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Amentü md.]