Hocam, komada olup doktorlara göre yaşama şansı olmayan birini hayatta tutan makinaların kapatılması vebal teşkil eder mi? Kemal Zor - Almanya
*******
Değerli kardeşim;
Bu meselede farklı tıbbi izahlar yapılmaktadır. Bunlardan biri şöyledir: "Tıp uzmanlarının raporlarıyla beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta, artık yaşayan hastalar sınıfından sayılmaz. Gerçekte o, (beyin fonksiyonlarının tümüyle ölmüş olmasından itibaren) diriler değil, ölüler sınıfından sayılır! Bir cenaze için yapılması gereken ne ise beyni ölmüş olana da yapılması gereken odur! Artık yakınları onu, sun'i yaşatma aletlerine bağlı tutmaya da mecbur olmazlar!.."
Ancak beyin ölümünün vaki olduğu, salahiyetli tıp heyetinin raporu ve fıkıh âlimlerinin da bunlara iştirakleri ile netleşir.
İslam Konferansı Teşkilatı'na bağlı fıkıh kurumu 1987 Ekim'inde Ürdün'de yaptığı toplantıda meseleyi etraflıca tartışmış, fıkıh ilim heyeti, aldığı kararını şöyle açıklamıştır:
“Bir insanda şu iki durum meydana geldiğinde dinen ölüm vaki olmuş sayılır. Bir cenaze için yapılması lazım gelen, o insan için de yerine getirilmesi gerekli olur:
1) Beyin fonksiyonlarının tamamen durması ve ihtisas sahibi doktorların bundan geriye dönüşün imkansız olduğuna ve beyinde çözülmenin başladığına karar vermiş olmaları.
2) Kalbinin ve solunum sisteminin tamamen durması ve doktorların da kalbin ve solunum sisteminin tamamen durduğuna, hastanın bir daha hayata dönemeyeceğine karar vermiş bulunmaları...
Bu iki durum kesinleştikten sonra her ne kadar hastanın kalp ve solunum sistemi, kan dolaşımı bağlanan aletler sayesinde çalışmasını devam ettirse de, dinen ölmüş sayılan bu kimseye bağlı olan cihazın kaldırılması mümkündür. Bir mahzur/sakınca söz konusu olmaz.
Fıkıh heyetinin kararı böyle. Ayrıca bu hastanın organının nakli mevzuunda da şöyle denmektedir:
“Aletler alınmadan dinen ölmüş bulunan bu hastanın organlarının, bir başka hastaya nakledilmesinde de mahzur değil, fayda olacağında şüphe yoktur.”
Şunu da ilave ediyorlar:
“Hiçbir fıkıh alimi, beyin ölümünden sonra tıp otoritelerinin öldüğünü söyledikleri hastanın cihazlarla yaşatılmasına dinen mecburiyet vardır, şeklinde bir hüküm bildirmemiştir... Yani tıbben ölmüş bulunan bir hastanın cihazlarla muvakkaten yaşatmaya çalışılmasına mecburiyet olmadığı yolunda fıkıh alimleri görüş bildirmişlerdir. Anlaşılan odur ki, geride kalan yakınları, “yaşam aletleri”yle kabaran masrafı sürdürmeye mecbur değiller. Zaten tıbben ölmüş hastayı aletlerle yaşatmaya çalışmak da, zahmet çekmesini uzatmaktan başka bir manaya da gelmemektedir.
Merak edilen bir diğer soru: Organı alanın işleyeceği günahtan, organı bağışlayan sorumlu olur mu?
- Olmaz! Çünkü günahı işleyen organ değil, irade sahibi olan insandır. İradesi olmayan organ, irade sahibi insanın işlediği günahtan mes’ûl olmaz.