Muhterem hocam,
Bir hanım toplamda ongünden fazla adet görüyor. İlk günleri az görüyor, son günleri daha çok görüyor. Mezhebimizin hükmüne göre azda olsa adet sayılıyor. Son günlerde tam adetli olduğu günleriyse istihaza sayıyor. Kişi o günlerde adet oldğunu gördüğü için rahat edemiyor. Bu kişinin adeti devamlı böyleyse diğer kişiler gibimi hareket etmeli (az bir akıntı geldiği günleri adet sayıp çok gelen günleri istihazamı saymalı) mi, yoksa farklı bir hüküm var mı? Teşekkürler hocam. Mert Demir – Hollanda
*******
Gerek başlangıç ve bitiş yaşları gerekse asgari ve âzami süresi bakımından hayız, fizikî bünye, kalıtım, çevre ve iklim şartlarına bağlı olarak kadından kadına önemli değişiklikler gösterebilir. Bununla birlikte fakihler, birçok dinî ve hukukî hükmü yakından ilgilendirdiği için bu süreleri belirleme yönünde bazı tesbitlerde bulunmuşlardır.
Fıkıh âlimlerinin çoğunluğuna göre kadınlar, 9 yaşlarından itibaren âdet görmeye başlar ve yaklaşık 50-55 yaşlarına geldiklerinde âdetten kesilirler. Bu rakamlar fakihlerin tecrübe birikimlerine göre verilmiş süreler olup bu mevzuda fiilî âdet görmenin başlaması ve sona ermesi esastır.
Âdet kanamasının en az ve en çok süresi hususunda ileri sürülen rakamlar da böyle olup mükelleflere pratik bilgi ve çözüm vermeyi hedeflemektedir.
Bugünkü tıbbî bilgiler çerçevesinde ve ülkemiz iklim şartlarında âdet kanamasının genelde 11-13 yaşlarda başlayıp 45-50 yaşlarında sona erdiği, âdet süresinin de 3-6 gün civarında olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte fizikî bünye, psikolojik durum ve çevre şartlarına bağlı olarak kadınların âdet çağı ve süresi farklılık taşıyabilmektedir.
Hanefî mezhebine göre âdetin en az süresi 3, en uzun süresi 10 gündür. İki âdet arasında kalan en az temizlik süresi de 15 gündür.
Üç günden az on günden fazla süren kanamalar ise “istihaza” kanıdır. Gebelik sırasında gelen kanla, doğumdan sonra kırk günden fazla devam eden kan da istihazadır. Yine dokuz yaşından küçük kız çocukları ile ellibeş yaşından büyük ve hayızdan kesilmiş bulunan kadınlardan gelen kan da, özür kanı niteliğindedir, o hükümdedirdir.
İstihaza kanı, vücudun herhangi bir uzvundan akan kan gibidir. Bununla yalnız abdest bozulur. Devam ederse sahibi özürlü sayılır. Böyle bir kadın abdestini alıp namazını kılar, orucunu tutar. Bu durum, ibadete ve karıkoca ilişkilerine engel teşkil etmez. İstihaza kanı, özürlülerde olduğu gibi, ilk olarak abdest alınıp namaz kılmacak kadar bir süre kesilmemek üzere tam bir namaz vakti devam eder, bundan sonra da her namaz vaktinde en az bir defa görülürse, sahibi özürlü sayılır.
Özür sahibi, her namaz vakti abdest alır. Abdestini bozan başka bir hal meydana gelmediği sürece, bir sonraki namaz vakti girinceye kadar abdestli sayılır. Bu arada özür kanının devam etmiş olması abdeste ve ibadete engel olmaz. [eş-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, Mısır, t.y., I, 253, 321]
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göre, özürlü kimselerin abdesti bir namaz vaktinin girmesiyle bozulmaz, çıkmasıyla bozulur. Ebû Yusuf'a göre, özürlünün abdesti hem namaz vaktinin girmesiyle, hem de çıkmasıyla bozulur. Meselâ; güneş doğduktan sonra alınan abdest, İmam Ebû Yusuf'a (rh.) göre, öğle namazı vaktinin girmesiyle bozulur.
İmam Şafiî'ye göre, özürlünün her namaz için abdest alması gerekir, onun abdesti, kıldığı namazı bitirince son bulmuş olur.
Sonuç olarak istihaza kanı, kadının tenasül uzvundaki bir rahatsızlık sonucu ortaya çıktığı için bunun sahibi genel olarak özürlünün tabi olduğu hükümlere tabi olur. [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut, 1402/1982, I, 39 vd.; İbnu'l-Humâm, Fethu'l-Kadir, Mısır, 1389/1970, I, 179- 185; el-Fetâvâ'l-Hindiye, Beyrut 1400/1980, I, 37-41]