Muhterem Hocam,

Hükümdarlara hacca gitmek farz degil söyleniyor, bunun asli nedir. Ecdadimiz Osmanlinin hacca gidemediklerini biliyoruz. selam ve dua ile.. Kemal

*******

Değerli kardeşim;

Aslında sorunun cevabı açık ve basit. Açar bakarsınız fıkıh kitaplarına; hac kimlere farzdır, kimlere değildir? Ayrıca haccın sıhhatinin şartları nelerdir? Bu bilgiler ışığında padişahların durumu nedir?

Ancak ben meseleyi fazla uzatmadan, değerli bir akademisyenimizin bu hususta kaleme aldığı makaleyi burada paylaşmak isterim. Orada mesele geniş bir şekilde ele alınmış, pek çok sorunun cevabı verilmiş. Buyrun birlikte okuyalım.

Padişahlar Neden Hacca Gitmedi

Zaman zaman hacca gitmediklerini dile getirip, padişahları töhmet altında bırakmak âdet oldu. Sosyoloji, hukuk gibi yan dallara vâkıf olmadan tarih yazılamayacağı, bir kere daha anlaşılıyor… Padişahlar hacca gitmediler ise, elbette bunun bir sebebi vardır.

Şunu öncelikle söyleyelim ki, Türk-İslâm kültüründe, padişahların da herkes gibi icraatında öncelikle Allah’a karşı mesul olduğuna; vazifelerini dine ve hukuka uygun yapıp yapmadığının hesabını mahkeme-i kübrâda vereceklerine inanılır. O halde dinlerine bağlılıkları kaynaklarda sıkça geçen, ülkeyi hayrat eserleriyle donatan, harb meydanlarında canını ortaya koyan padişahlar, acaba niye hacca gitmemiştir?

MAHPUS HÜKMÜNDEDİR

İslâm âlimleri, hükümdarın ve onun makamındaki emirlerin (vali ve şehzadelerin), hacca gitmekte mazur olduğuna fetvâ vermiştir. Nitekim meşhur İslâm hukukçusu İbni Âbidîn, Reddü’l-Muhtar hâşiyesinin ikinci cildinin 146. sahifesinde şöyle yazıyor:

“Meydânî’nin Kudûrî’ye yaptığı Lübâb şerhinden, o da Şemsü’l-İslâm Serahsî’den naklen, arzederiz ki, sultan ve sultan mânâsındaki emîrler [vâli ve şehzâdeler] mahpus hükmündedir. Binaenaleyh içinde kul hakkı olmayan malından kendi namına birini hacca göndermesi icab eder. Mezkûr şekilde aczi tahakkuk eder de, ölünceye kadar devam ederse böyle yapılır.”

Bir hükümdarın hac gibi uzun bir yolculuğa çıkması, pek çok bakımdan amme nizamını bozabilir. Bu sebeple hükümdarlar mahpus hükmünde, yani hapisteki bir şahıs gibi görülmüştür. Nitekim haccın bir vücub, bir de edâ şartları vardır. Haccın bir insana vâcib olabilmesi için, o şahsın hacca gitmeye kâdir olması gerekir. Nitekim haccı emreden Kur’an-ı kerim âyetinde bu güç yetirebilme hususu açıkça vurgulanmıştır.

GERİDEKİLERE NE OLACAK?

Haccın farz olması için, hacca gidip dönmeye ve bu zaman zarfında ailesinin nafakasını karşılamaya yetecek kadar parası olması şarttır. Hükümdarlar Ahmed, Mehmed gibi tek başlarına ata, deveye binip de hacca gidemezdi. Yanında maiyetini götürmek istese, bu da kolay değildi. Padişahın ailesi bütün bir harem ve saray halkıdır. Bunların masrafını bizzat padişah karşılamaktadır.
Yol emniyeti de haccın edâsının şartlarındandır. Çöl hiçbir zaman eşkıyadan hâli olmamıştır. Eşkıyaların padişahı yakalayıp esir aldıklarını, öldürdüklerini, düşmana sattıklarını veya fidye istediklerini tasavvur edebiliyor musunuz?

O zamanın şartlarında padişahın yalnız başına hacca gitmesi mümkün değildir. Yanlarında bir muhafız ordusu götürmeleri beklenemez. Üstelik pâyitahtın en az üç ay boş kalması da mahzurdan uzak değildir. Yolda ve gittiği yerde hükümdarın karşılaşacağı tehlikeler de cabasıdır.

BAŞINA NELER GELDİ

Osmanlı tarihinde ilk defa hacca gitmeye niyetlenen hükümdar Sultan II. Osman’dır. Onu da zamanın ulemâsı bu gerekçelerle vazgeçirmeye çalışmıştı. “Padişahlara hacca gitmek farz değildir” demişlerdi. Genç padişahın, dinlemeyip hacca gitmeye teşebbüs ettiği için başına gelen felâketler, çok ibretlidir. Bu yolda, önce tahtını; sonra canını kaybetti.

Evet, Emevî ve Abbasî halîfelerinden hacca gidenler vardır. Onların hacca gitmeleri o devir için bir mahzur doğurmamıştı. Ama devir değişmiş, mesafeler uzamıştır. Kaldı ki hükümdarlar için hacca gitmemek bir ruhsattır. Halife Harun Reşid 9 defa hacca gitti diye diğerleri de gitmeliydi denemez. Harun Reşid kendisine tanınan ruhsattan istifade etmeyi tercih etmemiştir. İşini bir fetvâya uyarak yapana, artık niye böyle yaptı denemez.

Bu bakımdan hacca gitmemeleri, Osmanlı padişahlarının dindarlıkları için bir ölçü teşkil edemez. Nitekim padişahlar, hacca gitmeye kâdir iken hükümdar olmuşlarsa, hacca gitmeyip, yerlerine bedel (vekil) gönderirler. Hacca gitmeye kâdir olmadan hükümdar olmuşlarsa, bedel göndermeleri de gerekmez. Özürleri ortadan kalkınca, hac kendilerine farz olur.

BEDEL GÖNDERDİLER

Osmanlı padişahları tamamen kendilerine şer-i şerîfin tanıdığı ruhsattan istifade edip, ülkenin birliğini, milletin dirliğini düşünerek hacca gitmemiştir. Mükellef olanları yerlerine bedel göndermiştir. İki defa tahttan feragat etmesiyle tanınan Sultan II. Murad’ın hacca bedel gönderilmesini vasiyet ettiğini biliyoruz. Vasiyetin metni bugün elimizdedir.

Sultan Vahîdeddin ise tahttan indirildikten sonra hac ve ikâmet maksadıyla gittiği Hicaz’da hummaya yakalanmış ve haccı edâ edememiştir. Şehzâde Cem, sürgünde iken haccı edâ etmiş; padişah kızlarından da hacca gidenler olmuştur. Hac farîzası önemsenmiyor olsaydı, bunlar da gitmezdi.

AYAKLARI YANMASIN

Osmanlı padişahlarının Mekke ve Medine’ye hizmetleri dillere destan olmuştur. Mesela selden yıkılan Kâbe-i Muazzama’nın bugünkü binasını Sultan IV. Murad inşa ettirdi. Medine’de gölgesinde Hazret-i Peygamber’in medfun bulunduğu Kubbe’yi Hadrâ’yı Sultan II. Mahmud; Mescid-i Nebevî’yi de oğlu Sultan Abdülmecid yaptırdı.

Her iki mescidin tefrişatı, tamiratı, minareleri, aydınlatılması hususunda da çok hizmetleri olmuştur. Hacıların bedava kalacakları yerler inşa ettirmiş; su yolları yaptırmışlardır. Sahabe kabirlerine zarif türbeler kondurmuşlardır. Bu mukaddes mekânlara kıymetli sanat eseri yadigarlar, Mekke ve Medine ileri gelenlerine hediyeler ve belde fakirlerine sadakalar götürmek üzere her sene Surre Alayları göndermişlerdir.

Sultan Mecid, tavaf eden hacıların ayakları sıcaktan yanmasın diye, Kâbe’nin zeminine kâşî tuğlalar döşetmiş; üstelik tevazuundan hacıların ayakları altında kalacak şekilde her birinin altına da ismini yazdırtmıştı. Ölüm döşeğinde iken Medine’den gelen mektubu zorla ayağa kalkarak dinlediği meşhurdur. Bu gibi misaller saymakla bitmez." [Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye Gazetesi, Padişahlar HAC KONUSUNDA mahpus gibiydi, 11 Haziran 2008]

Go to top