S.a. hocam; geçmiş yıllarda bir 5 haftalık bir de 8 haftalık hamilelik durumumda kürtaj yaptırdım, çok pişmanım, gurre diye bir duydum, bu ne demek, suçumun cezası neyse ödemek ve bu sıkıntıdan kurtulmak istiyorum. cevabınızı bekliyorum. Allah razi olsun – Reyhan Çakırgil / Avusturya
*******
Ve aleyküm selam…
Sorunuza, “gurre” kelimesinin açıklamasıyla başlayalım. Kelime olarak gurre; aklık, parlaklık, atın alnındaki beyazlık, kamerî ayların ilk gecesi ve günü manalarına gelir. Cem’îsi/çoğulu gurer'dir. İslâm fıkhında bir tabir olarak, ana karnındaki cenînin suç işleme yoluyla düşmesine sebep olan kimsenin ödeyeceği tazminat demektir.
İslâm'da insanın can, ırz, mal dokunulmazlığı gibi temel hakları vardır. Yaşama hakkı en başta gelir. Bu yüzden çocuk ana karnına düştüğü andan itibaren koruma altına alınmış, ona zarar verene bazı dünyevî veya uhrevî cezalar konulmuştur. Bir kimse ana-baba veya bunlardan başkası olsun hâmile bir kadının karnına veya sırtına yahut yanlarına ya da başına veyahut uzuvlarından herhangi bir uzvuna vurduğu yahut da onu dövmek, öldürmek, azarlamakla korkuttuğu zaman, kadın çocuğunu düşürürse iki durum akla gelir:
- Çocuk ya ölü,
- Ya da diri olarak düşmüştür.
Cenîn, annesinden ölü olarak ayrıldığı zaman düşmesine sebep olanın cezası cenînin diyetidir. Cenînin diyeti ise erkek olsun dişi olsun, suç kasden veya hata yolu ile işlenmiş bulunsun; gurre’dir. Gurrenin miktarı beş deve, yani diyetin yirmide biri veya buna denk olan nakit paradır. Bu da Hanefîlere göre 50 dinar (200 gr. altın para) veya 500 dirhem (1.400 gr.) gümüştür. Diğer çoğunluk fakihlere/hukukçulara göre ise, 600 dirhem (1.680 gr.) gümüştür [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', V, 325; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 799; İbn Rüşd Bidâyetü'l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesıd, II, 407]
Ebû Hüreyre'den (r.a.), şöyle dediği nakledilmiştir: "Hüzeyl kabîlesinden iki kadın kavga ettiler. Bunlardan birisi diğerine bir taş attı, karnındaki cenîni öldürdü. Rasûlullah’ın (s.a.v.) önünde mahkemeleştiler. Nebî (s.a.v.) kadının âkılesinin (diyet ödemeyi yüklenen kimse veya kimselerin)cenînin diyeti olan gurreyi ödemesine hükmetti." [Müslim, Sahih, Kasâme, 36; Buhârî, Sahih, Tıb, 468, Ebû Dâvûd, Sünen, Diyât, 19; Nesâî, Sünen, Kasâme, 39; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II-274, 535; ed-Dârimî, Sünen, Diyât, 21]
Cenînin düşmesine “kasden” sebep olan suçlunun gurre’yi kendi malından ödemesi gerekir. Cinsi altın veya gümüşten olur. “Kasd”ı yalnız Mâlikiler mümkün görür. Hata yoluyla öldürmede, suçlunun diyetinin üçte bir ve daha fazla olması hâlinde ise gurre âkıleye aittir. İslâm âlimlerinin/fakihlerinin çoğunluğuna göre bu mevzudaki suç, hata veya "şibh amd (kaste benzer)” yoluyla işlenebilir ve diyeti âkile yüklenir. Burada cumhûra/çoğunluğa göre suçlu âkileden biridir. Hanefîlere göre anne, cenîni ilaçla veya bazı fiillerle kocasının izni olmaksızın düşürdüğü zaman gurre’yi âkilenin tazmin etmesi gerekir. Eğer koca, cenîni düşürmek için izin vermiş olur veya kadının kasdı bulunmazsa, haddi tecavüz olmadığı için gurre gerekmez. [İbn Kudâme, el-Muğnî, VII, 716; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî, VI, 364] Gurre cezası bir yılda, diyet üç yılda; zimmînin diyeti gibi, Müslümanın diyetinin üçte bir miktarındaki diyet ise bir yılda ödenir.
Dört mezheb imamı da gurre’nin asabe ve ashab-ı ferâiz kabîlinden cenînin hısımlarına miras hisselerine göre paylaştırılacağı hususunda görüş birliği etmişlerdir. Ancak suçlu baba olursa gurre’den bir pay alamaz. Çünkü haksız olarak öldüren durumundadır. Kâtil ise öldürdüğü kimseden miras alamaz. [Ebû Dâvûd, Sünen, Diyât, 18; Tirmizî, Sünen, Ferâiz, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 49]
Hanefîlere göre burada yaratılışı tamamlanmış cenîn ölü olarak düştüğü zaman suçluya keffâret gerekmez; ancak, kendi isteği ile Allah'a tekarrub (yaklaşmak) için gücünün yettiği ölçüde hayır yapıp Allah'a istiğfâr etmesi uygun görülmüştür. [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî, VII, 326, İbn Âbidîn, Reddû'l-Muhtâr, V. 418]
Cenîn ana karnından diri olarak ayrıldıktan sonra, suç sayılan fiil sebebiyle ölse, Hanefilere göre bu fiil kasten yapılmış kabul edilmez; "Şibh-i amd" (kasta benzer) veya hata yoluyla işlenmiş sayılır. Çünkü kasta kadar, cenînin meydana gelmesi ve yaşaması gerçekleşmez. Bu yüzden tam diyet cezası gerekir ve suçlu, diyetten bir paya vâris olamaz. Hanefiler bu durumda ayrıca keffâret cezasını gerekli görürler. Cenîn ikiz, üçüz olursa diyet de buna göre katlanır. Anne, vurmadan dolayı cenînin ölümünden sonra ölse yahut cenîn, annenin ölümünden sonra diri olarak çıkıp sonra ölse, suçluya iki diyet gerekir. Birisi anne, diğeri cenîn için. Cenîn annenin ölümünden sonra ölü olarak çıkarsa suçluya yalnız annenin diyeti gerekir; Cenîn için birşey gerekmez, sadece ta'zir cezası uygulanır. Çünkü suçun, cenînin ölümü veya düşmesine yol açtığını gösteren kesin bir delil yoktur. Üstelik cenînin, annenin ölümü sebebiyle ölmesi muhtemeldir. Bu takdirde cenîn, annenin bir uzvu mesâbesinde sayılır. [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî, VII, 326, VIII, 326; İbn Abi, dîn, Reddü'l-Muhtâr, V, 417; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 811 İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 408]
Hanefilere göre, gayrimüslim kadının çocuğu için de gurre cezası uygulanır. Çünkü kâfirin diyeti Müslümanın diyeti gibidir.
***
Kürtaj ve çocuk düşürme meselesi…
Çocuk aldırmak veya düşürmek dinen kabul edilebilecek bir zarurete dayanmadıkça cinayet sayılmaktadır. Ama annenin hayatını tehlikeye düşürücü bir vaziyette kürtaj, mesleğinde mahir/uzman bir doktorun kararıyla olursa caizdir.
Hanefi mezhebine göre doğuma mâni olmayı mubah kılan mazeretler şunlardır:
1. Hamileliğin, emzirmekte olduğu çocuğun sütüne zarar vermesi ve babanın sütanne tutacak güçte olmaması…
2. Ortamın bozuk olup İslamî terbiyenin mümkün olmaması…
3. Kadın hasta olup, alanında uzman ve Müslüman doktor tarafından hamileliği sebebiyle hastalığının artacağı veya bir hastalığın ortaya çıkacağının söylenmesi. [İbn Âbidîn, Reddü'l Muhtar, 2, 380]
Görüldüğü üzere fakirlik ve rızık meselesi bu mevzuda doğrudan bir sebep olarak kabul edilmemiştir. Dinî/meşru hiçbir zaruret olmadan yapılan kürtajın cinayet olduğu zikredilmiştir. Şimdi de bu cinayetin kısaca derecelerini görelim:
a) İlk kademesi: Bu dönem, meninin ana rahminde kadının menisiyle birleşip hayatı kabul edecek bir vaziyete gelmesidir. Bu vaziyetteyken yuvayı bozmak mekruhtur. Bu devre ilk 40 gündür ve nutfe devresidir. Donmuş kan ve et parçasına intikal ettikten sonra onu düşürmek veya aldırmak kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Bu devre 40 ile 80 gün arasıdır ve alaka devresidir.
Demek oluyor ki sizin ilk kürtajınızın hükmü tenzihî mekruh, ikincisinin ise tahrîmî mekruhtur. Tevbe ve istiğfar ediniz. İmkânınız nisbetinde sadaka veriniz. Hatta mümkünse keffaret orucu tutunuz, tutamıyorsanız oruç keffareti (60 fakire birer fidye) veriniz.
b) Yaratılış tamamlandıktan sonra yani 4 aydan sonra düşürmek veya kürtaj yaptırmak bi’l-ittifak haramdır. [el-Gazâlî, İhyû Ulumiddîn (Terc.) 2, 133] Çünkü 120 günden sonra cenine ruh üflenir. O bakımdan, bu zaman zarfında yani ilk 120 gün (4 ay) içinde meşru bir zaruretten dolayı aldırmak caizdir. [İbn Âbidîn, Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1983, VI, 32 vd.]
Çocuk canlandıktan (4 aydan) sonra ise asla caiz değildir; yapılırsa cinayettir, katildir. [Bilmen, Ö.N., Hukuk-ı İslamiye Kamusu, 3, 149] Bunu yapanların, -yukarıda genişçe açıklandığı üzere- şayet çocuk canlı doğar sonra ölürse, katil diyeti vermeleri ve katil keffareti yapmaları gerekir. Anne karnında ölürse ‘gurre’ lazım gelir. Gurrenin miktarı da beş deve, yani diyetin yirmide biri veya buna denk olan nakit paradır. Bu da Hanefîlere göre 50 dinar (200 gr. altın para) veya 500 dirhem (1.400 gr.) gümüştür.