Es-Selamu Aleykum Halis abi.. Bir sorum olacaktı acizane..

Mübarek Üstazımızın sözlerinden olan: "Bize gelinceye kadar bütün piran, bu alemden giderken, kendilerinden sonra, kendileri gibi yetiştirdikleri birisini vazifelendirerek bu alemden gitmişlerdir. Yalnız bana mahsus olmak üzere ben bu alemden gittikten sonra benim tasarrufum daha 40 yıl devam edecektir."

Buradaki 40 yıldaki hikmet nedir?Tecelliyatın 40 yıl sonra biteceğine ya da ilahi nurun başka bir zata geçeceğine mi işarettir..Yoksa ki 40 yıldan maksat uzun yıllar kıyamete kadar devam edecektir manasına mıdır?

Bir başka konu ise Mübarek Üstazımızın ahirete irtihali ile müceddidin silsilesi malumunuz 33 te son bulmuştur.. Bazı çevrelerce silsilenin son bulmayacağı söylenir ve kendilerinin halifelerini de silsileye dahil ederler.. Burada ki ince manayı ben şu şekilde anlamaktayım.. Üstazımız son kutuplar kutbu (kutbul aktab) olarak gelmiştir ve 33 sırayı teşkil ederek kendisinden sonra beklenen Mehdi (as) olduğu için ahir zamana geçileceği için halife bırakmamıştır ve silsile bu şekilde 33 olarak kapanmıştır..Ve bu şekilde Müceddidin hazeratı mübarek üstazımız ile son bulmuştur.. Günümüzde ki nakşi kolları şuan için halidiyye kolunun devam ettiğini ve kendilerinin halidiyye koluna mensup olduklarını söylemektedirler.. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinden sonra silsile halidyye koluna dönmüştür demektedirler.. Bizim silsilemiz de malumunuz Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri bulunmamaktadır.. Neye göre bu mübarek zat silsileye dahil olmuştur ve vasfı kutublar kutbu mudur?Buradaki manayıda size acizane sormak isterim.. Allah razı olsun.. Es-Selamu Aleykum.

******* 

 Ve aleyküm selam değerli kardeşim

1. Bilindiği üzere İslamî ilimler ve irfan sahamızda sayıların farklı bir yeri ve esrârı vardır. Mesela 1, 3, 5, 7, 11, 40… gibi. 

40 rakamı umumiyetle kemâl/olgunluk, tamamiyet, mükemmellik, daha çok da “fazlalık-ziyadelik” manasında kullanılmaktadır. Mesela;

“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”  

"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır." 

"Kırk fırın ekmek yemek..." 

"Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi." 

"Katrını kırk yıl kaynatsan olmaz şeker"... 

… gibi bir çok tabirimizde, 40 rakamı ile kastedilen kırk sayısının kendisi değil, ziyadelik-fazlalık-çokluk manasıdır.  

Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin, işaret ettiğiniz sözlerindeki “40 sene”den kasıt da, âcizane kanaatim; ‘irşad vazifemiz, daha nice uzun yıllar devam edecek’ demektir. Yoksa vefatımızın üzerinden kırk yıl geçtikten sonra bitecek manasında değildir, öyle anlaşılmamalıdır.  

*** 

2. Evet Silsile-i Aliyye, 33’üncü ve son halkayı teşkil eden Hz. Üstazımızla (k.s.) tamamlanmış, tekemmül etmiş, son bulmuştur. Bazılarının öyle veya böyle söylemelerinin bir kıymet-i harbiyesi olmaz, neticeyi değiştirmez. Nitekim buyurmuşlardır ki, “Enbiya silsilesi olduğu gibi evliya silsilesi de vardır. Enbiyanın hâtemi (sonu) Hz. Fahr-i Âlem (s.a.v.) olduğu gibi evliya (mürşid-i kâmil u mükemmil) silsilesinin sonu da O’nun vârisidir.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 50]   

Dikkatten kaçan bir husus var, unutmamak lazım; mürşid-i kâmillerin halifeleri, silsile’ye dahil değildir. Dahil edersen, yanlış olur; dolayısiyle bu hata, zincirleme sürgit devam eder gider. Aynen başta yanlış iliklenen düğme gibi sonuna kadar sürer hata...  Tabii sürmesine sürer, devam etmesine eder de, bu hatalı zincir kime ne fayda sağlar? Birilerini/belli zümreleri tatminden öte neye yarar?!  

Üstâzımız (k.s. hazretleri yine buyururlar ki: “Semada âleme ziya veren güneş bir olduğu gibi, Muhammediyyü’l-meşreb ve sahib-i irşâd olan vâris-i hakiki de arz’da birdir. Vücûd-i Nebî (s.a.v.) dinin merkezi olan arz’da ise de, Ruhaniyet-i Rasûlullah, diğer âlemlere de tebliğ-i ahkâm eylediği gibi, vâris-i hakiki olan zatın vazifesi de, O’na tebean öyledir. Ve bütün kâmiller, kandillereni ondan yakarlar.[Ali Erol, a.g.e., s. 22] “Cihanın nuru, merkez-i tecelli-yi zât olan Vâris-i Muhammedî’nin kalb-i şerifinden dağıldığından, bütün tarikatler feyz almak için ona muhtaç ve irtibat kurmaya mecburdurlar.” [Ali Erol, a.g.e., s. 32] 

Bir başka sohbetlerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Bu yolun büyüklerine diğer tarikatlerden mürşid olarak ziyarete gelenler, mürid olarak avdet ettiler. 12 tarîk cümlesi haktır. Lâkin, İmâm-ı Rabbânî yolundan gayri cümlesinin nuru halen kesilmiş/münkati’ olmuştur.” [Ali Erol, a.g.e., s. 31. Açaklama: On iki büyük / ana tarikatın isimleri şunlardır: Nakşîlik… Kadirîlik… Halvetîlik… Şâzelîlik… Bedevîlik… Mevlevîlik… Cerrâhîlik… Sünnî Bektaşîlik… Desûkiyye… Sa‘diyye… Yeseviyye… Kübreviyye… Bunlardan, kurb-i nübüvvet yolunu takip edenler de, kurb-i velâyet yolu üzere yürüyenler de esasta, temelde, usûlde birdir.] 

Velhasıl; Üstâzımız kutbü’l-aktâb’dır, bunda zerre kadar kuşkumuz, tereddüdümüz yok hamdolsun. Şüphesi olanlar, en basitinden Lâdikli Ahmed Ağa’nın anlattıklarına kulak verebilirler, YouTube'dan dinleyebilirler. Bk. 

https://www.youtube.com/watch?v=3fPB2wd4iEc

Kutbü’l-aktâb hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz.

http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/23-tasavvuf/359-tasavvufta-kutub-kutbul-aktab-kutb-i-irsad.html 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/360-kutup-ve-kutb-u-aktap-hakkinda.html 

*** 

Hz. Mehdî meselesi için de bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/399-qmehdiq-ne-demektir-ve-ahir-zamanda-gelecegi-bildirilen-mehdi-kimdir.html 

Bu makalede her şeyi net bir şekilde göreceksiniz. Ancak İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin şu sözlerini buraya da aynen aktarmak isterim: “Öyle zannediyorum/o kanaatteyim ki, ekmel-i velâyetle geleceği va‘dedilen Mehdî (aleyhirrıdvân), bu nisbet (yani kendisinin mensûbu bulunduğu Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibediyye-i Müceddidîn kolu) üzere olacak ve bu Silsile-i Aliyye’yi tamamlayıp ikmâl edecektir. (Bu zincirin son halkası o olacaktır.)” [el-Mektûbât, 1, 251]  

*** 

Mevlana Halid-i Bağdadi, Halidîler meselesine gelince… 

İrşada salahiyetli mürşid-i kâmil ü mükemmil başka, mürşid-i kâmilin vazifelendirdiği halife başkadır. Evliya olmak (velayetin herhangi bir mertebesinde bulunmak) ayrı, irşâda salahiyteli vâris-i rasûl/şeyh-i kâmil olmak apayrı bir şeydir.  Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyy-i Aliyye zincirindeki esas isim listesi/sıralaması değişmiyor. Aslolan silsile belli. Hâfız Ebû Said Sâhib (k.s.) hazretleri, asıl silsilenin 29’uncu halkası. Ondan sonrası da bizce malum… Bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/23-tasavvuf/220-qsilsileq-nedir-tasavvufta-qsilsileq-neye-denir.html 

Ama bazı halifelerin adıyla anılan kollar var; Hâlidiyye gibi… Oysa Mevlana Halid-i Bağdadi 33 silsilenin halkalarından biri değildir, bağlı bulunduğu zatın halifesidir. Onu sevenlerin, müntesibi bulunanların kabul edip etmemesi bu sahada bir şeyi değiştirmez.  

Bir başka ayrıntı: Silsile-i Aliyye hazeratı içerisinden tütün kullanan yoktur. Ama bu zat (Halid-i Bağdadi) sigara içiyordu. Irak'tan Şam'a gidip yerleşince Şam âlimleri kendisini ziyarette bulundular. Âlim ve âmil olduğu için onların muhabbet ve takdirlerini kazanmıştı. Ancak sigara içtiği için tenkide maruz kalmıştı…. Sonra da Halid-i Bağdadi onların hatırı için sigarayı terketti.  

Kısacası Silsile-i Sâdât listesinin dışında kalan isimler, evliya da olsalar belli bölge veya muayyen topluluklar için vazifelendirilmiş zatlardır; buna da kısaca, mürşid-i kâmilin halifesi/halifeleri deniliyor tasavvuf ıstılahında…

Go to top