Boşanmalarda yürürlükte olan kanunların kadına tanıdığı nafaka hakkını kadının alması helal olur mu? Bir de verilen bu nafaka mehir yerine geçer mi? Çocukların durumu nedir, erkek kendi çocuklarına bakmak zorunda mıdır? Üvey çocuklara kimin bakması gerekir? Tşk ederim Ali Osman Çağlayan - İstanbul
*******
İslâm hukukuna göre kadının, kocasından boşandıktan sonra iddetini (üç hayız / regl ya da üç temizlik süresini) doldurana kadar, nafakası boşandığı kocasına aittir. Evlilikten dolayı yıpranma tazminatını da talep ve alma hakkı da vardır. Bir başka ifadeyle, boşanma olayında kusur kocada ise ve kadın boşanma sebebiyle zarar görüyorsa tazminata hükmedilebilir. Bunun miktarı hâkimin (veya hakemlerin) takdirine bağlıdır. Bunların dışında alacakları ise caiz olmaz; ister resmi, isterse gayriresmi yollarla olsun. Ancak erkek helal ederse, gönül rızasıyla verirse helal olur.
İddet dolduktan sonra kadının nafakası çocuklarına aittir. Çocukları yoksa en yakınından başlayarak uzak yakınına doğru olan silsile takip edilir. Yakınları yoksa halka ve halk adına devlete aittir.
Kadın İslâm’a göre açıkta bırakılmaz. Açıkta bırakılırsa kadının çevresindeki bütün Müslümanlar ahirette bundan dolayı hesaba çekilir.
Nafaka'nın şumûlüne (kapsamına) yiyecek, giyecek ve mesken ihtiyaçları girer. Bunlar, erkeğin mevcut imkânları çerçevesinde (fakirlik-orta hallilik-zenginlik durumuna/ölçüsüne göre) temin edilmesi gerekir.
***
Ayrıca, çocuğun bakım ve gözetime muhtaç olduğu süre içinde kadına bakım ücreti ödenir. Lakin, boşanmış ve iddetini de doldurmuş bir kadın için eski kocası artık ona nafaka ödemez. Eğer haksız olarak nafaka alınmış veya alınıyorsa bunu, meşru borcuna (mesela o güne kadar ödememişse mehrine mahsup edebilir) sayabilir.
Mehir, kadının hakkıdır. Bir kimse hanımına ödediği mehri boşandıktan sonra geri alamadığı gibi, eğer mehrini vermemişse mutlaka vermesi/ödemesi gerekir.
***
Ve yine, mahkemede boşanma sonucunda erkeğin, kadından dinen tazminat, nafaka vs. hakkı bulunmamaktadır. Ancak erkek, boşanmak isteyen hanımına, kendisine mali bir ödeme yapmasını şart koşup anlaşarak onu boşayabilir. Bu şekilde boşamaya, hul’ veya muhâlea denir. Aynı durum erkek için de geçerlidir. Yani erkek, belli bir bedel ödeme karşılığnda eşinden ayrılmayı kabul edebilir.
***
Baba, bâliğ olmayan bütün çocuklarına bakmakla mükellef olduğu gibi, evleninceye kadar da kız çocuklarına bakmakla yükümlüdür.
İslâm hukuku açısından bir erkek, üvey çocuklarının nafakasından sorumlu olmaz, onlara bakmakla yükümlü değildir. Ancak, anneleri ile evlenirken böyle bir taahhüdü / anlaşması / sözleşmesi olmuşsa onu yerine getirmek zorundadır. Ayrıca insanî, vicdanî yükümlülük bakımından da ihtiyaçları olduğu takdirde eşinin çocuklarına bakması da gerekir… Ve bu husus ailenin huzur-sükûn ve barışı için de önem arz etmektedir.
***
Babanın erkek çocuğuna bakma yükümlülüğünün şartları
a) Erkek çocuk büluğ çağına gelmemiş olmalıdır. Ancak çocuk büluğ çağına geldiği halde sakat, kötürüm, felçli ve müzmin şekilde hasta olur ve kazanmaktan aciz bulunursa, yine babanın nafaka yükümlülüğü devam eder.
b) Fakir olmalıdır. Çocuğun kendine ait malı varsa, masraflar ondan yapılabilir.
c) Baba, çocuklarına bakmaya muktedir olmalıdır. Bu, babanın ya zengin ya da çalışabilecek durumda olmasıyla gerçekleşir.
Babanın kız çocuğuna bakma yükümlülüğünün şartları
a) Kızda büluğ ve yaş aranmaz. Evleninceye kadar kız çocuklarının geçimi babaya aittir. Evlendikten sonra bu yükümlülük kocasına geçer. Kocası ölür veya boşanırlarsa kadın yine babasının evine döner. Kadın çalışıp kazanmaya zorlanamaz. Fakat İslâmî ölçüler içinde bir iş veya meslekte çalışıp kazanmak isterse bu da câizdir.
b) Fakir olmalıdır. Eğer kızın malı varsa, geçimi ondan (kızın kendi varlığından) sağlanır.
c) Baba, çalışıp kazanmaya muktedir veya zengin olmalıdır. Tabii günümüzde söz konusu olmasa da, fıkıh kitaplarımızdaki bir diğer şart da, babanın ve kızın hür olmaları gerektiğidir.
***
İslâm'a göre harcama sıralaması
Bir kimsenin yakınlarının geçimini sağlarken öncelik vereceği insanlar hadis-i şerifte şöyle belirlenmiştir: Ebû Hûreyre (r.a.) anlatıyor:
"Bir adam Rasûlullah'a (s.a.s)`a gelerek şöyle dedi:
- Ey Allah`ın Rasûlü! Benim yanımda bir dinar para var, nereye sarfedeyim? Nebî (s.a.v.);
- "Kendi ihtiyacın için sarfet" buyurdu. Adam:
- "Yanımda başka bir dinar daha var" dedi. Efendimiz (s.a.v.);
- Hanımına sarfet" buyurdu. Adam dedi:
- "Başka bir dinar daha var". Rasûl-i Ekrem (s.a.v.);
- "Çocuklarına sarfet" buyurdu. Adam:
- "Bir dinar daha var" dedi. Fahr-i âlem (s.a.v.), onu da hizmetçisine harcamasını söyledi. Son bir dinar daha olduğunu söyleyince de;
- "Sen onu nereye harcayacağını daha iyi bilirsin" buyurarak, bu hususta onu serbest bıraktı." [Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251, 471; Nesâî, Sünen, Zekât, 54]