Es-Selamu Aleykum Muhterem Hocam..
Cuma Hutbesinde yapılan dua ve cemaatin buna açıktan amin deyip,diyememesi konusunda ki hüküm nedir? Bildiğimiz üzere hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği (gümüzdeki imamların hutbede Türkçe dua etmesi gibi! ) zaman cemaat amin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaatin amin demesine engel olmuş olur. Çünkü, hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp "elhamdulillah" diyene "yerhamükallah" demeleri, selam almaları ise mekruhtur. Hutbe okunurken Peygamber efendimize (sav) salavat getirmek ve yapılan duaya amin demek de mekruhtur.
Eğer salavat getirmek ve amin demek gerekiyorsa bu kalben okunur. Dil ile teleffuz edilmez.Hutbe 2 rekat namazdan sayılır denilir ve cumanın 4 rekat olduğunu da söylerler..Bu bağlamda imam cuma hutbesinde namazdadır hükmündedir denir..Bir başka kaynakta Muhterem Mehmed EMRE Hoca efendinin "Fetvalar" adlı eserinde bir sorunun cevabının bir kısmında şu şekilde bir açıklama vardır (sayfa 16 soru 20) :Hutbe namaz değildir..Namazın bir parçasıda değildir..Bu sebeple hutbe arasında abdestin bozulması hutbeyi bozmaz.Kerahatle eda edilmiş olunur demektedir..
Bu konu da ki ayrımın açıklaması nedir İnşaAllah..
Es-Selamu Aleykum..
*******
Ve aleykümü’s-Selâm.
Değerli kardeşim;
Gördüğüm kadarıyla soru metninde meselenin tahlilini de ortaya koymuşsunuz zaten. Biz de mevzuyu usûlen yeniden ele alıp bir terkibini yaparak birbirimize faydalı olmaya çalışalım.
Dilersen öncelikle son cümleden, Hocaefendi’den naklettiğini söylediğin, “Hutbe namaz değildir.. Namazın bir parçasıda değildir. Bu sebeple hutbe arasında abdestin bozulması hutbeyi bozmaz. Kerahatle eda edilmiş olunur demektedir..” sözlerinden başlayalım…
İfade gayet açık değil mi? Yani demek isteniyor ki; her ne kadar hutbe iki rek’at namaz makamına kaimse de, namazın bir cüz’ü değildir, onu tamamlayan rükünlerden sayılmaz. O bakımdan mesela abdestin bozulmasıyla hutbe bozulmuş olmaz, ama mekruh olur deniliyor. Mekruh demek, yapılan ibadet fasit olur/bozulur/hükümsüz kalır demek değildir; o ibadetin sevabnın gitmesi veya eksilmesidir. Kerahetin tahrîmî ya da tenzîhî olma durumuna göre… Kısacası ‘fesat’ başka, ‘kerahet’ başka şey. Haliyle hükümleri de farklı…
***
Cumanın sıhhat şartlarından biri de hutbe okumaktır
Gelelim meselemizin açıklamasına…
Bildiğiniz gibi Cuma namazının sahih/geçerli olmasının şartlarından biri de Cumanın farz olan namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki:
Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatın huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları caiz olmaz.
Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.
Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a (rh.) göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "el-Hamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "Lâ ilâhe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İmâmeyn’e (iki imama; İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed rahımehumallaha) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve salavât ile Müslümanlara duadır.
Hutbenin vacipleri; hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.
Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. İşte bunlar hutbenin sünnetlerindendir.
Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi "Hücurât" süresi ile "Bürûc" süresine kadar olan sürelerin herhangi birinden uzunca okumak, özellikle kış mevsiminde, mekruhtur. Cemaatı bıktırmak uygun bir davranış değildir. Cemaatın acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devamlarına engel olacağından yersiz bir iş olur. Hatib olan şahıs bunları düşünmelidir. Sözlerinin sonu, önceki sözleri unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde hutbesi uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaata faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve faziletine delildir. Bu mevzudaki bir hadis-i şerif şöyledir:
"Kişinin namazının uzunluğu ve hutbesinin kısalığı onun fıkhının (ilminin) alâmetidir. Öyle ise, namazı uzatıp hutbeyi kısa kesiniz. Şüphesiz ki bazı sözler, sihir gibi kalbleri teshir eder (büyüler, tesir eder)." [Müslim, Sahih, Cuma, 47, Hadis no: 869; Ebû Dâvud, Sünen, Salât, 231]
İşte böylece hutbeler, fesâhat-belâgat ve mânâ bakımından ruhları kazanacak bir halde bulunmalıdır.
Câbir bin Semüre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi. [Bkz. Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1106]
Hatib, ezan okunup tamamlanıncaya kadar minberde oturur. Sonra ayağa kalkar. Sonra gizlice "Eûzü-Besmele" çekerek aşikâra hamd ve sena'da bulunur. Hutbesini cemaata karşı söyler. Hutbe bitince ikamet yapılır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Hatibin hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması mekruhtur.
Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat amin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece diğer cemaatin âmin demesine engel olmuş olur. Çünkü, hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp "elhamdulillah" diyene "yerhamükallah" demeleri, selam almaları mekruhtur. Hutbe okunurken Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) salavat getirmek ve yapılan duaya âmin demek de mekruhtur.
Eğer salavât getirmek ve amin demek gerekiyorsa bu kalben okunur. Dil ile teleffuz edilmez.
Hutbede duada bulunmak sünnettir. Ancak bu dua esnasında cemaatin ‘âmin’ demek yerine susması daha güzel, âdaba daha uygun olur.
***
Hutbe esnasında konuşana "Sus" dahi denmez
Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"Cuma günü imam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına, "Ensıt: Sus!" desen, lağvde bulunmuş (boş, beyhûde ve faydasız lâf etmiş) olursun." [Buhârî, Sahih, Cuma 36; Müslim, Sahih, Cuma 11]
Yine Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki; “Kim güzelce abdest alır, Cumaya gider, dinler ve susarsa o cumadan bir önceki cumaya kadar olan günahları bağışlanır ve buna üç gün de ilave edilir…" [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1050.]
Hz. Ali kerramallâhu vechehu’n-nûrânî, Kûfe'de minberden şöyle hitap ettiği rivayet edilir:
"Cuma günü olduğunda şeytanlar bayraklarıyla birlikte çarşı-pazarı dolaşır insanları Cumaya gitmekten alıkoyacak bir kısım bahaneler ortaya çıkarır. Melekler de erken çıkar, mescidin kapısında oturur, imam minbere çıkıncaya kadar birinci saatte ve ikinci saatte gelenleri kaydederler. Kişi imamı görüp işiteceği bir yere oturur, sesini çıkarmaz ve lağivde bulunmazsa iki sevap kazanır. İmamı görüp işiteceği bir yere yerleşir de lağiv yapar, susmazsa bir günah kazanır. Cuma günü arkadaşına, ‘sus!’ diyen lağivde bulunmuş olur. Lağivde bulunanın bu Cumadan alacağı kalmaz.’ Hz. Ali sözünü şöyle bitirdi: ‘Rasûlullah’ın (s.a.v.) böyle söylediğini işitmiştim." [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1051]
***
Camiye giden kimse, eğer hutbeye başlanmamışsa, başkalarını rahatsız etmemek şartı ile hatibe yakın yere kadar gidebilir, değilse bulabildiği boş bir yere oturur. Fakat yer bulamaz ve ilerdeki saflarda boşluk bulunursa, zaruret gereği bu boş yerlerden birine gidebilir.
***
Hatib minbere çıkınca;
- Cemaatin onu dinleyip susması,
- Selâmlaşmaması,
- Nâfile namaz kılmaması gerekir. Öyle ki;
- Hutbede Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) mübarek isimleri anılınca, salât ü selâm getirmek yerine dinlemekle yetinmeleri daha faziletlidir. İmam Ebû Yusuf'tan (rh.) bir rivayete göre, bu durumda gizlice salât ve selâm getirilir.
***
S o n u ç
Hatibin hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması mekruhtur.
Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat 'âmin' diyecekse bunu gizli yapar. Böylece diğer cemaatin 'âmin' demesine engel olmuş olur. Çünkü, hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp "elhamdulillah" diyene teşmitta bulunmaları yani "yerhamükallah (Allah sana rahmetiyle muamele etsin)" demeleri, selâm almaları mekruhtur. Hutbe okunurken Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) salavat getirmek ve yapılan duaya sesli bir şekilde 'âmin' demek mekruhtur.
Cuma günü hatibin dikkatle dinlenmesi gerekir. Nitekim ‘hatip minbere çıktığı andan namaz bitinceye kadar’ olan zamanı bir bütün olarak değerlendiren Hanefîler, namazda haram olan her şeyin hutbede de haram olduğunu esas alarak; cemaatin konuşmayıp susması, selâm alıp vermemesi, nâfile namaz kılmaması gerektiğini; ancak hutbede dua edilirse veya Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ismi zikredilirse gizlice salât ü selâm okunabileceğini ve hatibin duasına yine gizlice (kalben ya da sadece kişi) kendi işitebileceği bir sesle 'âmîn' denebileceğini ifade etmişlerdir. [Alâuddin İbn Âbidîn, el-Hediyyetü’l-Alâiyye, 155-156] Bununla beraber bu dua esnasında cemaatin ‘âmin’ demek yerine susması âdaba daha uygundur.
Hâsılı; hutbede yapılan duaya kişinin / cemaatin gizlice, kalben veya sadece kendisi işitebileceği tarzda "amin" demesinde şer'î bakımdan bir mahzur yoktur. Fakat bu asla yüksek sesle olmamalıdır! Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, en güzeli, âdaba-takvaya-ihtiyata en uygun olanı susup dinlemektir.
İmamların / hatiplerin bu durumu cemaate özellikle hatırlatmaları gerekir. Eğer buna rağmen anlatmak/anlatabilmek mümkün olmuyorsa, hutbe esnasında cemaati "âmin" demeye zorlayacak konuşmadan/üsluptan sakınması icap eder. Hatip dua etmek istediğinde ise, bunu ancak kendi işitecek kadar bir sesle yapmalı ve cemaati "âmin" demeye sevketmemelidir. Aksi halde işlenen kerâhet devam edip gider! Vesselâm…