Hocam selamün aleyküm hadis kitaplarına baktığımız zaman kelimi tevhit ile alaklaı hadisler mevcut ancak kelimei hatmi ile alaklaı bi malumat bir hadis varmı hatmi ile alaklı veya nerden hangi kitaptan istifade edebiliriz. iştiyakla bekliyorum cevabınızı allah razı olsun hocam selam ve dua ile
*******
Ve Aleyküm Selam kardeşim;
Kelime-i Tevhid hatminin adediyle alakalı olarak bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/23-tasavvuf/637-tevhid-hatmi-nin-adedi-ve-manevi-tesiri.html
Bununla ilgili sorduğunuz hususları, linkteki yazımızda paylaşmış, orada ismini verdiğimiz kitapçıktan bir de hadis meali nakletmiş idik. Mu'cem'de, kaynak hadis kitaplarında araştırmadım... Araştırma lüzümunu da hissetmedim; çünkü mana itibariyle şer'-i şerife aykırı bir durum yok ortada... Kelime-i Tevhid’in faziletine zıt bir şey de söz konusu değil.
Bizler mukallit olarak nasslardan hüküm istinbatı gibi bir salahiyete sahip olmadığımıza nazaran, sadece mucebince amel etmek maksadıyla bunu naklettiğimize göre, ortada bir problem yok demektir. Hadisin mütevatır ya da en azından meşhur olması gerekmiyor... Ahad hadislerle de pekala amel edilebilir/edebiliriz malumunuz.
***
Dinde sarih olmayan hükümler
Yine bilirsiniz ki, şer'î hükümlerin tamamını sarih nasslarda bulamayız; bulabilecek olsak, şerîatın 4 aslî delilinden icma'a ve kıyas'a gerek kalmazdı? Öyle değil mi? İcma' da kıyas da, müphem/kapalı kalmış meselelerin açığa kavuşması için vardır. Fer'î deliller gene ayrı...
Keza, İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin ifadesiyle, 'şeriatın zâhirine ait hükümler, içtihatlar zâhir ulemâya, bâtınına dair içtihatlar da bâtın âlimlerine aittir.' Bkz. http://www.halisece.com/aynul-hakika-fi-rabitatit-tarika/411-seriatin-zahir-ve-batinina-ait-hukumlerin-istinbati.html
Binaenaleyh bu ve benzeri zikir adetlerini bizler, onların bildirmeleriyle öğreniyoruz. Yüce dinimiz İslâm’da, bahusus tasavvuf sahasında terakkî için usûl-âdâp ve adetlere riayet önemlidir; mutlaka uyulması gerekir.
***
Hatim adetleri
Bu hususta gelen bir başka soru da, “Bunların belli adetlerle okunması konusunda ayet veya hadis var mıdır? Bu sayılarda okumak şart mıdır?” şeklindeydi. Verdiğimiz cevap ise şöyle olmuştu:
Evet, belirlenen bu ve benzeri hatim adetlerinin dinde / şeriatte müstenidatı / dayanağı vardır; lakin zâhirinde değil bâtınındadır. Hal böyle iken zâhir ilim erbabından dahi insaf ehli olan, bu hususlara itiraz etmeyen, ret ve inkâr yolunu tutmayan âlimler vardır. Nitekim Tefsiru Kurtubî'nin (el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur'an) sahibi, Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed (rh.), “Salât-ı Nâriye’nin 4444 defa okunması halinde kabul olacağı yönünde bir ümidim vardır” demiştir.
Hepimizin bildiği-gördüğü üzere bazı tesbih, tahmid, tehlil, zikir ve duaların ne kadar okunacaklarına dair adetleri, nasslarda belirtilmiştir. Bazıları için de bu adetleri, Rasûlullah’ın (s.a.v.) vârisleri olan bâtın âlimleri (k.esrarahum) tesbit edip kararlaştırmışlardır.
Kimilerinin dediği gibi, bu adetler önemsiz değildir. Kitap satışlarının teşviki gibi maddi bir düşünceye filan dayanmaz. Hatta ‘işkembe-i kübradan uydurma’ olduğu ise hiç mi hiç düşünülemez. Dolayısiyle bid’atle de yakından-uzaktan hiçbir alakası yoktur.
Adetler, âdeta atışı yapanla hedef arasındaki mesafe gibidir; eksik veya fazla olması maksada ulaşmaya mâni olur. O bakımdan belirlenen bu adetlere, karavana/boşa atış gözüyle bakamayız, bakarsak yanlış yapmış oluruz. Mesela;
- Salât-ı Tefrîciye’nin hatim adedi 4444’tür.
- İhlâs-ı şerif hatminde rakkam 1000’dir.
- Enbiya hatminde her bir peygamberin duası 500’er adet okunur.
- Yâsin-i şerif’in en küçük hatmi 41, bir üstü 123’tür.
- Tevhid hatmi'nin adedi 70 (veya 72) bin'dir.
- Âyetü’l-Kürsî hatminde okunması istenen adet 313’tür. vs. vs...
Bu hatimlerin hepsinde de belirlenen adetlere ve erbabınca malum olan usûle riayet şarttır. Aksi takdirde istenen neticeyi elde edememek, beklenen hedefi tutturamamak gibi sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kalırız.
***
Kelime-i Tevhidin enfüsî ve âfâkî olmak üzere iki türlü zikri vardır:
Birincisi, râbıta ile letâif arasında yapılır. Şöyle ki: "Lâ" ile kalpten başlayıp diğer latîfelere (sırasıyla ruh, sır, hafî, ahfâ'ya) uğratarak "ilâhe" diye tamamladığımızda, iki kaşın arasındaki nefsin merkezine varmış olacağız. Ve her "illallâh" dediğimizde, nefsin zulmetinden bir parça koparıp kalbimizdeki nûr havuzuna düşüreceğiz. İlk başlarda 100 adet kâfidir. (Bu usûle, Kelime-i tevhidin 'enfüsî zikri' tabir edilir.)
İkincisi ise, gene râbıtada iken kalp ile Arş-ı A'lâ arasında yapacağımız Kelime-i Tevhid zikridir. Ki bunun usûlü de şöyle: "Lâ" ile kalpten başlayıp boşlukta dönen dünyanın altından dolaştırarak "ilâhe" diye tamamladığımızda (sırasıyla 7 kat sema, Kürsî ve ardından da) Arş-ı A'lâ'ya varmış olacağız. Oradan "illallah" dediğimizde Arş-ı A'lâ'daki nûr-i ilahiden bir miktar kalbimize indireceğiz. Bu da letâifte olduğu gibi ilk zamanlar 100 adet yeterlidir. (Bu usûle de, Kelime-i tevhidin 'âfâkî zikri' denilir.)
Bütün bunları kimden / kimlerden, nereden öğreniyoruz?
Edille-i şer’iyyenin zahirinden (aslî ve fer’î delillerden) ve fukahanın içtihatlarından mı?
Hayır.
Ya nerden..?
Bâtın-i şeriatle meşgul olan Allah dostlarından…
Öyle değil mi?
***
Abdestli olarak kıbleye doğru oturulur. Ehlince mâlum olduğu üzere, diğer hatimlerde olduğu gibi önce 1 Fatiha 3 İhlâs-ı şerif okuyup usûlünce hediye edilir. 7 istiğfar, 7 salevât-ı şerife getirip, 3-5 dk’lık bir rabıtadan sonra “Lâ ilâhe illallah” diyerek kelime-i tehlil zikrine başlanır. Her 100’üncüde “Muhammedün Rasûlullah” denir.
Şart olmamakla beraber abdestli okumak daha iyi, daha güzel, daha hayırlıdır, âdâba uygun olan budur. Umumiyetle bu hatmi tek başına bir defada bitirmek zordur. Bu sebeple ya birkaç kişiyle birlikte / topluca yapılır veya günde ne kadar çekilirse bir tarafa kaydedilir, 70 (veya 72) bin olunca bir hatim tamamlanmış olur. Sonunda gene 7 salevât-ı şerife ile bitirilir. Kısa bir aşr-ı şerifin ardından dua ile istenilen yere / kişiye / kişilere bağışlanır veya hatmi yapan kimse dilerse ecrini kendisine bırakır.
Velhâsıl; hatm-i tehlil mü’min olan ölü veya diri herkes için okunabilir. Okunan hatm-i tehlilin sevabı, başta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere, bütün Peygamberlerin (aleyhimüsselâm), ashab-ı kiramın (aleyhimürrıdvan), silsile-i sâdât hazeratının, evliya-i kiramın (k.esrarahum) ve Âdem aleyhisselâmdan itibaren kıyamete kadar gelmiş ve gelecek cümle mü’min ve mü’minatın ruhlarına da hediye edilirse; onun sevabı (kendi sevabından da hiçbir) eksilme olmadan milyalarca kişiye ulaşır. Ayrıca bununla da kalmayıp kat kat ecir kazanır. Ölmüş ve hayatta olan mü’min kardeşlerini sevindirir, onların hayır-dualarını alır.
***
“Makâmât-ı Mazhariyye”de şu dikkat çekici vakıa nakledilir:
“Nakşî yolu silsilesinin 31’inci halkasını teşkil eden Mazhar-i Cân-ı Cânân (k.s.) hazretleri, bir kabrin yanına oturmuştu. ‘Bu mezarda Cehennem ateşi var’ dediler ve devamla, ‘hadis-i şerifte, “Kendisi için veya başka bir Müslüman için 70 bin Kelime-i Tevhid okuyanın günahları affolur” buyuruluyor. Ruhuna Hatm-i tehlil (Tevhid hatmi) sevabı bağışlayacağım. İnşallah affolur, buyurdu Hatm-i tehlilin sevabını bağışladıktan sonra, ‘el-Hamdülillah, bu günahkâr kadın, Kelime-i tehlil sayesinde azaptan kurtuldu’ buyurdu.”
Yine tasavvufî eserlerde şu meallerde de hadisler nakledilir: “Kim 70 bin ‘Lâilâheillallah’ derse, ölmeden önce Cennet ile müjdelenir.” "Kim yetmiş bin defa ‘la ialhe illallah derse’ Hz. Allah tan nefsini satın alır.'' Diğer hadislerin manalarıyla karşılaştırıldığında, bunlara kim itiraz edebilir? Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/23-tasavvuf/636-la-ilahe-illallah-kelime-i-tayyibe-sinin-fazilet-ve-faydasi.html
***
"Rabbinize tazarrû' ile(boyun büküp yalvara-yalvara) ve gizlice dua edin."
Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye’nin 9. Halkasını teşkil eden ve 5 büyük merkezden biri olan Abdülhâlık Gocdüvânî (k.s.) hazretleri, beş yaşına geldiğinde ilim öğrenmesi için Buhârâ'ya gönderildi. Büyük âlim Hâce Sadreddîn hazretlerinden Kur'ân-ı Kerîm ve tefsîr ilmini öğrenmeye başladı. Ders esnâsında bir gün; "Rabbinize tazarrû' ile (boyun büküp yalvara-yalvara) ve gizlice dua edin. Çünkü O, (bağırıp çağırarak) haddi aşanları sevmez!" [A'râf sûresi, 55] âyet-i kerîmesine gelince, talebe Abdülhâlık hocasına:
- "Efendim! Bu ‘gizli’den murâd edilen nedir? Kalb ile yapılan zikrin aslı nasıldır? Eğer zikir ve duâ, âşikâr (sesli) bir şekilde dil ile olursa riyâdan korkulur. Araya riyâ girerse, lâyık olduğu şekilde zikredilmemiş olur. Şâyet kalb ile zikretsem; ‘Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır’ hâdis-i şerîfi gereğince, şeytan bu zikri fark eder. Ne yapacağımı bilemiyorum, bu müşkilimi halletmenizi istirhâm ederim." diye arz etti.
Hocası, büyük âlim Sadreddîn hazretleri, bu yaştaki bir çocuğun kendisinin bile anlayamadığı böyle bir suâl sormasına hayran kaldı ve cevap olarak:
- "Evlâdım! Bu mesele, kalb ilimlerinin bir mevzuudur. Allah Teâlâ nasîp ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek bir üstâza seni kavuşturur. Kalb ile zikri ondan öğrenirsin, böylece bu müşkilin halledilmiş olur." buyurdu.
Abdülhâlık Gocdüvânî (k.s.) bu işâret üzerine, meselelerini halledecek o büyük zâtı beklemeye başladı…
Bir gün Hızır aleyhisselâm yanına geldi. Ona, Allah Teâlâ’yı gizli ve açık zikretme yollarını öğretti ve mânevî evlâtlığa kabûl edip; "Kalbinden ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” kelime-i tayyibesini şöyle-şöyle zikredersin!" diye târif etti. Abdülhâlık hazretleri de, târif üzere, bu mübârek kelime-i tevhîdi sessiz-sessiz kalben söylemeğe başladı. Bunu, kendisi için ders kabûl etti. Bu hâl mânevî makamlarda yükselmesine, pek büyük mesafeler kat’etmesine vesile oldu.
***
Letâifle Kelime-i Tevhid Zikri
Aynı silsilenin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Ebu’l-Faruk Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Herhangi bir kimse letâifiyle (kalp, ruh, sır… veya diğerlerinden biriyle) ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah’ derse, 24 saatlik günahları gider… Yerine mükâfat yazılır. Kelime-i tevhid zikrini letâifle yalnız ehl-i râbıta yapabilir. Çünkü tesiri çok kuvvetlidir. Ondaki lezzet ve füyûzâta herkes tahammül edemez….”