selamün aleyküm hocam.. merak ettiğim konu şu: peygamberimiz dönemindeki incillerle günümüzdekiler incillerin farklı olduğu söyleniyor kimi çevrelerce.. güya o günkü incillerde tevhid inancı varmış, bugünkü gibi teslis inancı yokmuş, o zamanın hıristiyanları bir allah’a inanıyorlarmış.. yani incil asrıı saadetten sonra değiştirilmiş.. bu doğru mudur? tşk ederim syglar..
Ve aleyküm selâm.
Değerli kardeşim;
Hayır, iddia doğru değildir. Söylenilen sözün yanlışlığı açıktır. Bunu hem Kur’an-ı Kerim zaviyesinden, hem de tarihi perspektiften olmak üzere iki madde halinde açıklamaya çalışalım.
1) Yahudi ve Hıristiyanların kâfir olduklarına dair bazı âyet-i kerimeler…
“Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (Meryem oğlu İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” [Tevbe suresi, 30]
"Allah çocuk edindi’ dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.” [Bakara suresi, 116]
"Allah çocuk edindi’ dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. O'nun (çocuğa) ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? (Rasûlüm) de ki: Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.” [Yunus suresi, 68-69]
“Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'dir’ diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle bunu yapmasına engel olabilecektir)!’ Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa, hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyle kadirdir.” [Maide suresi, 17]
“Andolsun ki; ‘Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih'tir’ diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih, ‘Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki, kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona Cennet’i haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur’ demişti. Andolsun, ‘Allah, üçün üçüncüsüdür’ diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur…” [Maide suresi, 72-73]
“Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, ‘Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin’ diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim, Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” [Maide suresi, 116-117]
“Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın Rasûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı ‘kün: Ol’ kelimesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. ‘(İlah) üçtür’ demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.” [Nisa suresi, 171]
Hüküm: Eğer Asr-ı Saadet’teki İncil’le bugünküler farklı olsaydı, Kur’an-ı Kerim bunları söyler miydi?
***
2) Teslîs, bilindiği gibi Hıristiyanların “Baba, oğul ve Rûhu’l-Kudüs” üçlüsünden oluşan ilah inançlarını ifâde eden bir kavramdır. Aslında Hıristiyanlık, umûmiyetle tek ilaha inanan şeriatler arasında zikredilir. Hıristiyanlığın dayandığı “Eski Ahid”de titiz bir şekilde üzerinde durulan tevhîd inancı, Hıristiyanların merkezi olan Kudüs’te, aralarında sıkışıp kaldığı Hint ve Yunan kültürünün tesiriyle, tevhîde aykırı bir şekle dönüşmüştür.
Teslîsin Hıristiyanlığa girmesi zaman hayli sonra olmuştur. 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nde henüz teslîs inancı yoktu. Orada sadece Baba ve Oğul’un ilah ve onların aynı cevherden olduklarından bahsediliyordu. Daha sonra 381 yılında toplanan Konstantinopolis Konsülü ise, Rûhu’l-Kudüs’ü de ilahlığa(!) ilâve edip teslîs inancını kabûl ederek, Hıristiyanlardan “uknûm-i selâse: üç uknûm”a, yâni üç unsurlu tek ulûhiyete tapınmalarını istedi.
Bugün yapılan îtirazlar karşısında, Hıristiyan âleminde teslîs için te’vîl yoluna gidilerek; Tanrı tektir, güç ondadır; Îsâ ise sadece onun oğludur; Rûhu’l-Kudüs de gücüdür gibi ifâdeler dile getiriliyor. Ama yapılan yorumlar, elbette ki içinde bulundukları şirki tevhîde yaklaştırmaya yetmez.
Ayrıca her türlü noksanlıklardan ve beşerî sıfatlardan münezzeh olan Allâh’a oğul isnâdı, dehşetli bir azâba dûçâr edecek büyük bir şirkten başka bir şey değildir. Bu hususta Kur’an’da geçen bazı ayetleri yukarda gördük.
Demek oluyor ki;
İncil Asr-ı Saadet’ten sonra değil, aksine asgari Asr-ı Saadet’ten 300 küsûr yıl önce değiştirilmiş… Teslis de 200 küsûr yıl evvel girmiş İncil’e...
Hıristiyanların bugün içinde bulundukları dalâleti terk edemeyişlerinin yegâne sebebi ise, İncil’lerin durumudur. Onları kaleme alanlar, tahrif-tağyir ve tebdil edenler, İncil’leri kendi arzuları istikâmetinde bu hâle getirmişlerdir. Halbuki gerçek İncîl-i şerîfi gönderen Cenâb-ı Hak:
“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel (yani değersiz dünya metaı) karşılığında satmak için ‘Bu Allah katındandır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” [Bakara suresi, 79] buyurmuştur.
Çünkü onların yaptıkları bu şenî (ahlak dışı, iğrenç, utanç verici) fiil, yani ilâhî kitâba müdâhale meselesi, peygamberlere (aleyhimüsselâm) dahî müsâade edilmeyen ilâhî bir yasaktır. Nitekim bu husustaki ilâhî ferman, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hakkında dahî vârid olmuş, Cenâb-ı Hak;
“Eğer (Peygamber) Biz’e atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette O’nu kıskıvrak yakalardık! Sonra O’nun can damarını koparırdık (O’nu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mânî de olamazdınız!” [Hâkka suresi, 44-47] buyurmuştur.