Yaptığım araştırmalara göre, "Bir müslümanın dar-ül harbde bir gayri müslimle fasit alışveriş yapması, faiz, kumar, bahis, sigorta gibi yollarla, kazanacağını kesin bilmek ve karşı tarafın rızası ile olmak şartıyla vereceği parayı almanın caiz olduğu görülüyor." Ancak bu tür şeylerde kazanacağını kesin bilmek için bir miktar hile yapmak gerekmez mi? Çünkü hile yapmadan kazanacağını garanti edemezsin. Bu durumda bir miktar hile yapmanın da caiz olduğu hükmünü çıkarabilir miyiz? Yani kelime oyunları yapmak, işi kılıfına uydurmak gibi.  

Zaten Fetavay-i Hindiyye’de Fasit Alışverişin tarifinde, “Bir Satışın fâsid olmasının şartlarından birisi, kandırmaktır. Bunun bir çok çeşidi vardır. Bunlardan birisi, satışta aldatmanın bulunmasıdır. “  deniyor.

Buradan şu sonuç çıkarılabilir mi? , "Bir müslümanın dar-ül harbde bir gayri müslimle hileli bir şekilde fasit alışveriş yapması, faiz, kumar, bahis, sigorta gibi yollarla, kazanacağını kesin bilmek ve karşı tarafın rızası ile olmak şartıyla vereceği parayı alması caiz olur. Çünkü her ne kadar Müslüman hile yapmış olsa bile, karşıdaki gayrimüslim bunu kabul ediyor ve kendi rızasıyla para veriyor. Zaten hile olduğunu, sözleşmeye uyulmadığını düşünse, zaten para vermez.

*******

Evet, İmam-ı Azam ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, dâr-ı harbe eman ile (pasaportla) giren bir Müslüman, orada harbîlerin mallarını kendi rızaları ile herhangi bir şekilde alırsa, esasen mubah ve helâl olan bir şeyi almış sayılır. Faiz ve diğer fâsit muâmeleler bir şekilden/formaliteden ibaret kalmış olur. Fakaaat… Gasp, hırsızlık, hıyânet gibi bir yolla rızasız almak ise, asla caiz olmaz!

Harbî ile harp etmiyorsun ki, İslâm hukukuna göre fâsit şartlarla da olsa bir ticaret yapıyorsun; dolayısiyle niçin hile yapmak câiz olsun? Hile işi kılıfa uymaz. Atalarımızın tabiriyle “Mızrak çuvala sığmaz”. Sizin söylediklerinizin özü; yaptığınız muâmelede kesin olarak kazanabilmek için buna entrika ile zemin hazırlamak… Ama kelime oyunlarıyla ama işi kılıfına uydurarak… Kalbiniz buna hiç yatıyor mu, “olur” diyebiliyor musunuz?!

Fetâvâ-yi Hindiye’den yaptığınız iktibasın cilt ve sayfa numarasını vermeyi sanıyorum unutmuşsunuz. Belirtebilirseniz etraflıca bakmak isterim. Ki, meseleyi daha sağlıklı değerlendirmiş olabilelim.

Ayrıca fetva yönüyle bişekilde böyle bir muamelenin cevazına yol bulunsa bile, ihtiyatla hareket edip meseleyi bir de takvâ zâviyesinden değerlendirmek ve İslâmi açıdan kötü ahlâk olarak vasıflandırılan “kandırmak-aldatmak” gibi huylardan uzak durmak gerektiğini unutmamak lazım. Zira Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ve ashabı (r.anhum) bize her alanda üsve-i hasene olduğu gibi, bizim de dışımızdaki insanlara güzel örnek olma, onlara İslâm’ı ve Müslümanları sevdirme, hidayetlerine vesile olmaya çalışma vazifemiz olmalı değil mi? Tebliğ sadece dille olmaz; aslolan anlattıklarımızı yaşamak, bunları hayatımızda uygulayıp ortaya koymaktır. 

Kaldı ki, gene mezhebimizin büyük müçtehitlerinden İmam Ebu Yusuf’a (rh.) göre bu muameleler yani faiz, kumar, fasit alış-verişler dâr-ı İslâm’da olduğu gibi dâr-ı harpte de caiz değildir. [Bkz. Bilmen, Ö.N., Hukuk-ı İslamiye Kamusu, 3, 433]

Go to top