Selamun aleykum .. hocam bilyoruz ki şeriatte hırsızlık edenin kolu kesilmesi zina edenin idam edilmesi vs. gibi seyler şeyler vardır peki bu tür cezalar ayeti kerim de veya efendmiz(sav)'in hadislerinde geciyormu ?
*******
Ve aleyküm selam.
Sorunuza soruyla cevap vermemi ister misiniz?
Zira görüyorum ki mesajınızın başlığı “şeriat”! Sorunuzda geçen ifadede de, şeriatteki bazı cezai hükümlerden söz ediyorsunuz. O halde soruyorum:
- Kitap ve Sünnet, edille-i şer’iyye-i erbaa’nın iki ana esası değil mi? Bunlara istinad etmeyip de ya nereye dayanacaktı ki?
Gayet tabii bütün hükümler gibi bunların da hem Kitap’tan (Kur’an) hem de Sünnet’ten müstenidatı var. Ancak her şeyde olduğu üzere bunda da kıstaslar mevcut. Öyle ulu orta hemen her şeyi çalanın, her hırsızlık yapanın eli kesilmez. Hırsızın bir tarifi var, çalışan eşyada ölçü var... Meselenin teferruatı için İslâm hukukuna dair eserlere bakılabilir. Burada uzun uzadıya anlatmanın gereği yok.
Hırsızın elinin kesileceğine dair Kur’an’dan delil: “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah azîz’dir ve hakîm’dir.” [Maide suresi, 38] ayetidir.
Hadis kitaplarında Peygamber Efendimizin (s.a.v.), yukarıdaki ayetin emri gereğince, o dönemde hırsızlık yapanların ellerini kestiği veya kestirdiği rivayetleri mevcuttur. Bunlardan ikisi şöyledir:
Hz. Âişe (r.anhâ) demiştir ki:“Rasûlullah (s.a.v.), çeyrek altında ve daha fazlasında hırsızın elini keserdi.” “Hırsızın eli ancak çeyrek altında ve daha fazlasında kesilir.” [Müslim, Sahih, Hudûd, 1 (1684). Ayrıca bkz: Buhari, Sahih, Hudûd, 14; Ebû Dâvûd, Sünen, Hudûd, 12; Tirmizî, Sünen, Hudûd, 16]
Sağ elin kesilmesine delil ise; İbn Mes'ûd'un (r.a.), “İkisinin de, sağ ellerini kesin” kıraatıdır. Bu, meşhur bir kıraattır. Bize göre, meşhur kıraat ile hükmedilir, amel edilir.
Sağ el, bileğin mafsalından kesilir, dağlanır. Çünkü Rasûlüllah (s.a.v.), hırsızın elinin mafsalından (ekleminden) kesilmesini emretmiştir. Ancak, çok sıcak günde ve çok soğuk günde kesilmez. Zira bu, çok defa ölüme sebeb olur. Hadd (Şer'î ceza) ise, menetmek içindir. Öldürmek için, değildir.
Daha sonra tekrar hırsızlık yapacak olursa, sol ayağı kesilir. Eğer bir defa daha hırsızlık yaparsa, artık kesilmez. Tevbe edinceye kadar hapsedilir ve hapsedildiği gibi ta'zîr de olunur. Mezhepler ve müçtehitler arasında farklı görüşte olanlar da vardır.
***
Zina edenlerin durumuna gelince…
Bekâr ve evlilerin zina cezaları
İslâm hukuku zina suçunda bekârlar ile evlilerin arasında bir ayrım yaparak zina yapan bekârlara yüz sopa vurulmasını… Evlilere ise daha ağır bir ceza, ölünceye kadar taşlanmalarını emretmiştir. Zira evlilikten sonra zina etmek İslâm nazarında bekârların zinasına göre daha çirkin ve ağır bir suçtur. Çünkü evli, beşerî arzusunu tatmin için meşru bir yola sahipken gayri meşru bir yola tevessül ederek başkasının nesebini bozduğu için cezası daha şiddetlidir.
Sopa cezası kesin bir Kur'anî nassla sabittir. Zira Allah Teala, “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun” [Nûr suresi, 2] buyurmaktadır. Bu âyet zina edenlerin evli veya bekâr olduklarını belirtmemektedir. Fakat Ubâde bin Sâmit’ten (r.a.) rivayet edilen hadis, evli ile bekârları birbirinden ayırarak cezalarını tayin etmiştir. Zaten Rasûlullah'ın (s.a.v.) başta gelen vazifelerinden biri de, Kur'an’daki ahkâm âyetlerini ümmetine layıkı üzere açıklamaktır. Nitekim Allah Teala. “(Habibim) Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.” [Nahl suresi, 44] âyetiyle Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin bu vazifesini açıkça ifade etmiştir.
Recm ise, Rasûlullah’ın (s.a.v.) mütevatir hadisleriyle sabittir. Çünkü gerek Rasûlullah’ın (s.a.v.) fiilî sünnetlerinde, gerekse kavli sünnetlerinde ve sahabe-i kiram ve tâbiinin icmâı ile de sabittir. Bu tevatür öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, hiçbir şüphe kalmamıştır.
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Maiz ve Gamidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevatüren tesbit edilmiştir. Ondan sonra da Hulefâ-i Râşidîn recmi uygulamışlar ve evli zânilerin cezasının recm olduğunu ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler İslâm ülkelerinde her zaman ve her yerde recmin, Allah’ın (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) kesin bir hükmü/kanunu olduğu olduğunu delilleriyle tesbit edip ortaya koymuşlar, uygulanmasının farz olduğunu belirtmişlerdir.
Bu hükme günümüze kadar Hâriciler dışında hiç kimse muhalefet etmemiştir. Hâriciler, recmin meşru olmadığını -kendilerine göre deliller getirerek- iddia edegelmişlerdir. Günümüzde de onların bu görüşleri istikametinde, İslâm’da recmin olmadığını iddia edenler vardır. Ancak bizim için söylediklerinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur.