Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu yahudi, hıristiyan veya ateşperest yapar." (1) Binaenaleyh anne-babanın, çocuklarını, doğuştan gelen bu İslâm fıtratı üzere yetiştirmesi ve ebedî hayata hazırlaması gerekir.
Ebu Hüreyre (r.a.) yukarıdaki hadisi naklettikten sonra şu ayet-i kerimeyi okumuştur:
"Rasûlüm! Sen yüzünü hanîf olarak dine, (yani) Allah insanları hangi 'fıtrat' üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler." (2)
Hanîf; eğriliğe sapmaksızın doğru yoldan giden demektir. Hz. İbrahim'in tevhîd yani "Allah'ı bir tanıma dini" manasındadır.
***
Diğer yandan çocukların da ana-babaya gerekli sevgi-saygı ve itaati göstermeleri gerekir. Bilhassa yaşlılık devrelerinde bu daha çok önem kazanır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur:
"Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'öf' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları merhametle/esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; 'Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl terbiye edip yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et' diyerek dua et." (3)
Nakşî yolu müceddidin kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s. hazretleri de, sık sık okunmasını tavsiye ettikleri müessir dualar arasında bunu da zikreder ve buyururlar ki: Kendimiz ve ebeveynimiz için, "Rabbena'ğfirlî ve li vâlidiyye ve'rhamhümâ kemâ rabbeyânî sağîraa" diye dua etmeli... Mümkün oldukça dualar üçer defa okunmalı... Zira üç defa tekrar, duanın kabulüne sebeptir.
***
Ebeveynin her dediği yapılır mı?
İnsanların vereceği emirlere uymak, Allah'ın emir ve yasakları ile çelişmemesi ön şartına bağlıdır. Ana-babaya itaat da bu esasla sınırlıdır.
Enes b. Malik (r.a.), Rasülullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir "Başı siyah üzüm gibi olan Habeşli bir köle bile size vali/imam/idareci tayin olunsa, onu dinleyiniz ve itaat ediniz" Başka bir rivayette şöyle buyurulur: "Ma'siyetle emredilmediği sürece, hoşuna gitse de gitmese de, müslümanın (başındaki idarecisini)dinleyip itaat etmesi gerekir. Eğer ma'siyet (Allah'a isyanı kapsayan) bir emir verilirse, dinleme ve itaat yoktur." (4)
Nitekim Hz. Ali'nin naklettiği seriyye (askeri müfreze) olayı da yukarıdaki ilkeyi desteklemektedir. Nebî (s.a.v.) askeri bir birlik (seriyye) çıkarmış ve başlarına da Ensar'dan birisini komutan tayin ederek, kendisine itaat edilmesini emretmişti. Gidilen yerde komutan bir konuda askerlere kızarak odun toplatmış ve ateş yaktırarak içine girmelerini istemişti. Bir bölüm sahabiler ateşe girmeye karar verip, ayakta, birbirine bakarak beklemeye başladılar ve ateş sönünceye kadar o durumda kaldılar. Diğerleri, ise; "Biz Nebî (s.a.s)'e ateşten kurtulmak için tabi olduk, şimdi nasıl ateşe girebiliriz?" dediler. Durum, Allah'ın Rasülüne anlatılınca şöyle buyurdular:
"Eğer onlar ateşe girselerdi, bir daha sonsuza kadar çıkamazlardı. Emirlere itaat ancak ma'ruf olan yani iyi ve güzel bilinen, İslam'a uygun bulunan şeylerdedir." (5)
Hasılı evlatlar anne babaların İslam'a uygun olmayan, dinin emir ve yasaklarıyla çelişen isteklerine uymak zorunda değildir. Ebeveyn'in çocuklarına namaz, oruç, hac, zekat gibi açık farzları işlememe veya haram olan şeyleri yapması, tesettürü bırakması gibi istekleri-telkinleri bunlar arasına sayılabilir. Çocuğun, bu ve benzeri hususlarda ebeveynine itaat etmemesi kendisine dini bakımdan sorumluluk doğurmaz. Çocuğun inancını sarsacak mevzular da bu kapsama girer. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Biz, insana, ana-babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme." (6)
***
Netice olarak aile içinde çocukların yetişmesi ve eğitilmesi sırasında İslâm'ın inanç-amel ve ahlâki alanlardaki yüce değerlerinin onlara telkin edilmesi veya bu değerleri alabileceği kurs, okul, sohbet, seminer, kamp, konferans vb. yerleri tercihte aile reislerinin gerekli istişare ve firaseti göstermesi beklenir.
Çünkü çeşitli eğitim ve öğretim müesseselerinde yalnız pozitif ve tabiat bilimlerini okuyan gençlik, manevî ilim ve değerlerden habersiz yetişirse, belki diploma sahibi olmakta, fakat "emanete ehil" duruma gelememektedir.
Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan bir insan, hayatta ele geçirdiği makamları ve maddi imkanları kendi şahsi/kişisel çıkarları için kullanabilmekte ve toplum bundan ciddi yaralar almaktadır.
Bu yüzden günün gerektirdiği bilgi ve tecrübeleri kazanan imanlı gençlik, aynı zamanda sabır, tevekkül, haya, tevazu, edep gibi güzel huyları alır ve kibir, ucub, hased, kin ve özellikle yalancılık gibi kötü huyları da bırakırsa, İslâm toplumunun özlediği ve ihtiyaç duyduğu emanete ehil insanlar yetişmiş olur.
İşte mü'min bir ailenin, çocuklarını böyle bir eğitim ve öğretimden geçirmesi, ömür boyu güzel ahlak üzere bulunmayı hedeflemesi gerekir. Bu yolda gösterilecek gayretin, sonuç versin veya vermesin, sahibine Allâh'ın rızâsını kazandıracağında şüphe yoktur.
***
Rabbim cümlemize, öncelikle hayırlı evlat olabilmeyi, ebeveynine saygılı-muti ve merhametli davranabilmeyi nasip buyursun. Sonra da kendi evlatlarımızı rızâsına uygun tarzda yetiştirebilmeyi müyesser kılsın.
DİPNOTLAR
(1) Buharî, Sahîh, Cenâiz, 80, Kader, 22-23-24; İbn Hanbel, 2, 315, 346.
(2) er-Rum, 30/30; Buhari, Tefsiru Sure: 30/1.
(3) el-İsra, 17/23, 24; bk. Lok'man, 31/14,15.
(4) Buhari, Sahîh, Ahkam, 4; Müslim, Sahîh, İmare, 39.
(5) Buharî, Sahîh, Ahkam, 4, Cihad, 108; Müslim, Sahîh, imare, 38; Ebü Davud, Sünen, Cihad, 87; Tirmizî, Sünen, Cihad, 29; Nesaî, Sünen, Bîa, 34; ibn Mace, Sünen, Cihad, 40.
(6) el-Ankebut, 29/8; bk. lokman, 31/14, 15.