Flört, Müslümanlarların lûgatında yeri olan bir kelime olmadığı gibi, ifade ettiği mânâ da Müslümanlarda hayat bulan bir davranış biçimi değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin, İslâm böylesine hissî bir hususta erkekle kadına sınırlar çizer ve Rasûlullah Efendimiz'in (s.a.v.) "Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır!" [Ahmed b. Hanbel, 1/222; 3/339] ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya alır, muhafaza eder. Detaylı bilgi için bkz. İslâm nazarında flört ve zina türleri
Flört eden kişiler çoğunlukla, işlemekte oldukları bu haramı ileride yapacakları evliliklerin ilk adımı olarak görmektedirler. Zira ömür boyu birlikte yaşayacağı kişiyi tanımak, bir insanın en tabii hakkıdır. Bir hayatı paylaşacak kişilerin elbette birbirlerini yakından tanımaları gerekmektedir. Böylece çiftler, karakterlerinin uyumlu olup olmadığını anlayacak, ileride olması muhtemel uyumsuzlukları, geçimsizlikleri önceden tesbit ederek ve geç olmadan ilişkilerine son vereceklerdir. Bu şekilde mutsuz bir evlilik yapma oranları düşecek ve muhtemel boşanmalar engellenmiş olacaktır.
Evet, bir kısım gençler işledikleri fiilin (flörtün) haram olduğunu dahi bilmezken, diğer bir kısım ise bu haramiyyetin niyetlere göre değiştiğini iddia etmektedirler. Onların düşünceleri şu yöndedir:
“Eğlence, vakit geçirme vb. düşüncelerle flört etmek haramdır; ancak, evlilik öncesi tanışma devresi olan flörtte bu haram durum ortadan kalkmaktadır.”
Şeytan insanları harama sevk ederken genellikle sağ taraftan yaklaşır. Bâhusus dinini yaşamak noktasında hassasiyeti olan kişiler, şeytanın fısıldamakta olduğu bu telkinleri vicdanlarının sesini dindirmekte kullanırken, malesef kandırıldıklarının farkına bile varmazlar.
İslam dini bu tarz bir birlikteliğe hangi niyetle ve hangi muhatapla olursa olsun asla izin vermez. Kur’an-ı kerim’de bu husus çok açık bir şekilde şöyle ifade buyurulmuştur:
Rabbimiz, “Zinaya sakın yaklaşmayın! Zira o, bir hayâsızlıktır / çirkindir ve çok kötü bir yoldur.” [İsra suresi, 32] Ve “Allah, fuhşiyatı (hayâsızlığın her çeşidini) yasaklar” [Nahl suresi, 90] emrini gayet net bir tarzda tebliğ ederek fuhşa giden yolları kesiyor.
Zaten iddia edilen hüsn-i niyetin gerçekleşmesi de mümkün değildir. Zira flört eden kişiler kendilerini muhataplarına (partnerlerine) sevdirme ve beğendirme telaşındadırlar. Bunun için de daima bakımlı, kibar ve anlayışlıdırlar. Birbirlerinin asıl şahsiyetiyle (gerçek kişilikleriyle) ise ancak evlendikleri zaman tanışırlar. Çünkü artık birbirlerine kendilerini kabul ettirme devri sona ermiş ve matluba ulaşılmıştır. Hızla artan boşanma oranları ve bu oranları yükselten çoğu kesimin, flört ile tanışarak evlenen çiftlerden oluşması bu durumun en büyük isbatı olsa gerek…
Gençlerin kendilerini kandırdıkları bir diğer husus da, flört etmekte oldukları kişilerin özellikleridir. ‘Ama benim arkadaşım. Çok dindar ayrıca dürüst ve güvenilir bir kişi’ diyerek kendilerini kandıran kesim de azımsanmayacak çoğunluktadır.
Şöyle bir soru soralım isterseniz:
Bir kişi temiz, dürüst ve dindar olunca, dini emir ve yasakların muhatabı olmaktan çıkıyor mu? Ya da Allah Teâla’nın haram kıldığı bir fiili işleyen, hatta mubah gören bir kişi ne derce ve nasıl dindar olabilir? Hatta ikinci şıkkın öncelikle dinle olan bağını düşünmek gerekir.
Hiç kimse Rasûlullah Efendimiz (s.v.v.) ve ashabı (r.anhum) kadar temiz, dürüst ve dindar olamaz. Oysa Rabbimizin cinsî hayat, iffet ve edep mevzusundaki emir ve yasaklarının ilk muhatabı onlardı. Allah’ın (c.c.) Rasûlüne (s.a.v.) ve mübarek ashabına yasak olan bir davranış, kime serbest olabilir ki..?
Evet, kulları için en faydalı en iyi olanı bilen ve emreden şüphesiz Rabbimiz celle şânuhudur.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
لَا اَحَدٌ اَغْيَرَ مِنَ اللّٰهِ وَ لِذَلِكَ حَرَّمَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ
“Müminleri Allah Teâlâ’dan daha çok fenalıklardan koruyan birisi yoktur. Bunun için Allah Teâlâ açık-kapalı fuhşiyatı (zinayı ve zinaya sevk eden yolları-sebepleri) haram kılmıştır.’’ [Buhari, Sahih, Nkâh, 107]
İslam dini her zaman orta yolu emreder
Enteresandır; bu noktada bazılarınca güya İslâm dini tenkit edilmekte: ‘Nasıl olur da evlenecek olan gençlerin birbirini tanımaları yasak olur? İnsanların bu tabii hakları ellerinden alınabilir mi? Hangi devirde yaşıyoruz? İnsanlar tanımadıkları ve görmedikleri bir insanla ömür geçirebilir mi?’ denilebilmekte…
Oysa güzel dinimiz her zaman itidâl ve istikamet yolulunu belirtmiş, ifrat ve tefridi uygun görmemiştir. Bu cihetle flört yasaklanırken evlenecek kişilerin birbirlerini görmeleri, birbirlerinin düşüncelerini öğrenmeleri bizzat teşvik edilmiştir.
Hatta hayat boyunca bir arada yaşayacak, her türlü tehlikelere birlikte göğüs gerecek, müştereken yuva kurup evlada sahip olacak eşlerin (karı-kocanın), nikâhtan önce mutlaka birbirlerini görüp haklarında bilgi sahibi olmaları; kuracakları müşterek hayatın sağlamlığı bakımından oldukça önemli görülmüş, buna önem vermemek ise, daha sonra zuhur edecek olan geçimsizliklerin en önde gelen sebeplerinden biri sayılmıştır.
Rasûlullah (s.a.v.) Muğîre bin Şû‘be’ye (r.a.):
“Evlenmek istediğin kadına bak. Çünkü (evlenmeden önce) onu görmen, aranızdaki izdivacın başarılı olmasını daha iyi sağlar.” [Müslim, Sahih, Nikâh, 74-75] buyururken bu noktaya işaret etmek istememiştir.
Bunlardan anlaşılıyor ki; bir kimsenin, evlenmek istediği kadının ellerine ve yüzüne hatta gözlerinin içine varıncaya kadar bakması dinen caiz, edeben de normal bir harekettir. Zira Rasûlullah (s.a.v.), “Herhangi biriniz, bir kadını nikâhlamak isterse elinden geldiğince o kadına baksın” [Ebu Davud, Sünen, Nikâh, 18] buyurmuştur.
Ancak, evlenecek adayların birbirlerini görmeleri, konuşmaları, halvet halinde olmamalıdır. Yanlarında kızın mahremlerinden veya kadınlarından bir üçüncü şahsın da olması gerekir. [Bkz. Abdullah Ulvan, Terbiyetü’l-Evlâd] Çünkü İslâm’da nikâhtan önce halvet hali asla caiz değildir.
Bu meselenin dört mezhebe göre hüküm ve şartları
Hanefi mezhebine göre; nikâh akdinden önce, erkeğin, evleneceği kadına bakması mendubtur. Ancak, kadının kendisine verilebileceğini bilmesi şarttır. İstediği takdirde, isteğinin reddedileceğini bilen erkeğin o kadına bakması helâl değildir. Bunun hikmeti şudur:
Evlenme niyeti ve tarafların birbirine razı olmasının gerçekleşmesi amacıyla erkeğin kadına bakması girişimi doğru ve sıhhatli bir girişim olur. Evlenme kastı olmaksızın sırf kadınlara bakmak gayesi ile girişilen bakmak işi haramdır.
Şâfiî mezhebine göre; bir kadınla evlenmek isteyen adamın, onun yüzüne ve bileklerine kadar ellerine bakması caizdir. Kadına gelince o da erkeğin avret sayılan diz kapağı ile göbek arası hariç, bedenin başka yerlerine bakmak fırsatını bulursa bakması sünnettir. Çünkü bakmak veya baktırmaktan gaye, eşler arasında ülfet ve sevgi ile uyuşmanın sağlanması ve devam ettirilmesidir. Bu gaye hangi yolla temin edilebilirse bu meşru yol normaldir.
Mâlikîler'e göre; istenecek kadının bileklerine kadar ellerine ve yüzüne bakmak onunla evlenmek isteyen erkek için menduptur (müstehaptır). Ta ki kadının güzelliğinin talebine uygun olup olmadığını erkek anlasın. Bu bakmanın meşruluğu, tabii ki birtakım şartlara bağlıdır. Bu şartlardan;
Birincisi: Erkeğin lezzet ve şehvet kasdı ile bakmamasıdır.
İkincisi: Kadın erginlik çağına varmış ise kendisinin, varmamış ise velisinin, bu erkeğin evlenme talebine razı olduklarının erkek tarafından muhakkak bilinmesi şarttır. Bilinmez ise bakmak, bir fitneye sebebiyet verdiği takdirde, haram, sebebiyet vermediği takdirde mekruhtur.
Üçüncüsü: Erkeğin bakacağının kadın tarafından bilinmesi şartıdır. Kadın habersiz ise erkeğin ona bakması helâl değildir.
Hanbelî mezhebine göre; istenilecek kadının yüzüne, boynuna ve eline bakmak istekli erkek için mübahtır. Ancak, isteğin kadın tarafından reddedilmemesinin erkek tarafından kuvvetle sanılması ve bakılırken erkek ile kadının halvette olmamaları şarttır. Çünkü bir erkekle yabancı bir kadının yalnız iken bir yerde bulunmaları sakıncalıdır. [Bkz. Buharî ve Müslim, bkz, Kitabü’n-Nikâh, 111-112; Hac, 424]