Bu âlemde her galibiyetin bir mağlûbiyeti, her yükselişin bir de alçalışı vardır. Dünyada hiçbir şey aynı şekilde sür-git devam etmez.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:
“Rasûlullah’ın (s.a.v.) Adbâ adındaki devesini hiçbir deve geçemezdi. (Bir gün) bir bedevî devesiyle geldi. Nebî sallallahu aleyhi vesellem onunla yarıştı. Müsâbakayı bedevî kazanmıştı ki, bu durum Müslümanların ağrına gitti. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) onları teskin için şunu söyledi:
“Dünyada her yükselişe bir alçalış, (her kemâle bir zevâl) vermek Allah üzerine bir haktır.” “Dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek Allah’ın bir kanunudur!” [Buhari, Sahih, Cihad, 59, Rikak, 38]
Binaenaleyh Batı’nın, gayrimüslim dünyanın İslâm âlemi ve Müslümanlar üzerine ekonomik-teknolojik ve silah üstünlüğü de böyle sürüp gitmez. Buna tam olarak inanmamız, icabına yönelmemiz lazım. Bu gidişin mutlaka bir tersine dönüşü olacaktır. Ama bu dönüşümün tahakkuku ve hızlanması için de öncelikle Müslümanların azim ve gayretlerinin artması gerekmektedir. Yoksa bu gafletle, vurdumduymazlıkla, neme lâzımcılıkla olmaz. Bir buçuk milyarı mütecaviz Müslümanın hep birlikte,
“BANA LÂZIM” demesi icap eder.
Ayrıca unutmamak gerekir; Anadolumuzda zâlimler için söylenen meşhur bir söz vardır:
“Zulmün artsın ki, zevâlin çabuklaşsın.” der atalarımız.
Bunca dökülen kanların, yakılıp yıkılan şehirlerin, mahsullerin-ağaçların, tahrip edilen mâbetlerin, darmadağın edilen ailelerin, yetim ve öksüz kalan çocukların, işkencelere mâruz kalan kadın ve ihtiyarların âhı elbette yerde kalmaz! Çığlıkları, dua ve niyazları semaya yükselir. Rabbimiz onların ilticalarını mutlaka cevapsız bırakmaz.
Bir başka ifadeyle, “Cenab-ı Hak imhal eder (mühlet verir), ama asla ihmâl etmez”. Yani Allah Teala zalimin cezasını bir müddet ertelese de, kat’iyyen ihmâl etmez, icabını / gereğini yapar, onun cezasını kat be-kat verir! Nitekim hadis-i şerifte buyrulmuştur ki:
“Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala, ‘İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!” [Tirmizî, Sünen, Cennet, 2] buyurur.
Cenab-ı Hak dualara cevap vereceğini vaad etmektedir. Efendimiz (s.a.v.) bunu haber veriyor. Ancak, istisnalar olsa da, ne ayetlerde ne de hadislerde ‘anında, aynıyla veririm’ diye bir kayıt yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak, “hakîm”dir, her şeyi hikmetle yapar. Dolayısiyle duaların kabulü noktasındaki imhalinde / ertelemesinde de bir hikmet vardır. Anında yerine getirebileceği gibi, on sene, yirmi sene, kırk sene… sonra da yerine getirebilir; yani imhal eder, fakat ihmâl etmez. O halde bu hadisin mânası şu demektir:
“Ey mazlum! Ben senin çiğnenen hakkını zayi etmeyeceğim. Uzun zaman geçse de duanı geri çevirmeyeceğim. Çünkü ben Halîm’im, kulları cezalandırmada acele etmem. Belki tevbe ederler / dönüş yaparlar; mazlumlara da haklarını vererek gönüllerini alıp razı ederler, zulüm ve günahtan vazgeçerler diye mühlet tanırım.”
Ya da bir başka ifadeyle; zâlimler, Cehennemdeki yerlerini, çekecekleri azabı tam olarak hak edene kadar ertelenir dünyadaki cezaları…
Cenab-ı Rabbi’l-âlemîn tez zamanda topyekûn İslâm âlemine, zulümden uzak, huzur-sükûn, istikamet üzere istikrar, iki cihanda saadet ve selâmetler ihsan eylesin. Amin…