İnsanların, afet-kaza-bela ve musibetler karşısındaki acziyetini Halik-ı zû’l-Celâl ve’l-Kemâl Hazretleri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildiriyor:
“(Rasûlüm), de ki: ‘Bizi bu tehlikeden kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız’ diye gizli ve âşikâr olarak O’na yalvarıp yakarırken, (yani şiddetli bir korku içinde ümitlenip duâ ve ilticâ ederken), karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? (Ve yine) de ki: ‘O’ndan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. (Fakat) sonra da siz, yine ona ortak koşarsınız. (Sözünüzü yerine getirmez, şükretmezsiniz.)’ De ki: ‘Allah size, üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe yahut sizi fırkalara ayırarak (parti parti) birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını (kötülük ve şiddetini acı acı) tattırmaya kadirdir.’ Bak, akıllarını başlarına alsınlar diye, âyetlerimizi inceden inceye nasıl açıklıyoruz!”
(En‘âm sûresi, 6/63-64)
Bizden önceki milletler-kavimler-topluluklar, kendilerine gönderilen peygamberlere (aleyhimüsselâm) iman etmeyip isyanlarına ve taşkınlıklarına devam edince, Allah Teala onların bazılarının üzerine gökten taş yağdırarak helâk etti… Memleketleri taş yığını hâline geldi! Bazılarını tûfanla, yıldırımlarla... Bazılarını da şiddetli zelzele, yer çökmesi ve yerden ateş çıkması ile helâk etti. Memleketlerini viranelere çevirdi. Bir kısmını da, dâhilî anarşi (iç kargaşa ve huzursuzluk) ile birbirine kırdırdı.
İşte bu âyet-i kerîmede Rabb’imiz, o felâket ve musîbetlere işâret ederek, âhir zaman peygamberi Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) ümmeti olan bizleri îkaz etmektedir.
İbnu Abbas (r.anhümâ), âyet-i celilede geçen “min fevkıküm (üstünüzden)” kelimesini, vâlilerin yani idarecilerin zulmü; “min tahti ercüliküm (ayaklarınızın altından)” cümlesini de, ahlâksızların-terbiyesizlerin, ayak takımının kötülüğü, diye tefsir etmiştir ki; üstten azap, alttan azap demektir. Bazı müfessirler de, baştan veya alttan gelen hastalık ve musibetler ile tefsir etmişlerdir.
Bu âyet-i celile çok açık bir şekilde, insan hâlet-i rûhiyesini-psikolojisini tahlîl etmekte, apaçık ortaya koymaktadır. İnsanın yaratılış itibariyle âciz bir varlık olduğunu, “sebepler”le kuşatıldığını anlatmaktadır. Müsebbibü’l-Esbâb olan Allâh’ın emir ve izin vereceği hususlar dışında, insanın hiçbir şeye gücünün yetmeyeceğini göstermektedir.
Yine Rabb’imiz bize, henüz afetlerle yüz yüze gelmeden evvel; onlarla karşılaştığımızda, bizim nasıl bir tavır takınacağımızı da haber veriyor. Sebeplerin sükût ettiği, insanın, âcizliğinin katı gerçekleriyle burun buruna gelip acısını iliklerine kadar hissettiği âfetler karşısındaki tavrını, şimdiden, sanki bir bilgisayar ekranında bize gösteriyor. Böyle durumlarla karşılaşınca biz, bu ayetlerin tasvirlerinin, yaşadıklarımızla ne kadar mutabık ve muvafık olduğunu anlıyoruz.
Bir musibet anında dilimiz, kalbimiz ve diğer a‘zâlarımız-organlarımız başka bir şeyin adını getirmiyor aklımıza... Dilimizden dökülen müşterek/ortak kelime, “Allah” olmaktadır. Şuuraltımızla biliyoruz ki; başka bir varlığın hükmü, o anda ne karaya, ne denize, ne havaya ne de sair hiçbir varlığa geçer. O yüzden “Allah” diyoruz.
Rabb’imiz, bu âfetler vesîlesiyle bizleri îkaz ediyor. Kendimize gelip, kullukta daim olmamız için bizi uyarıyor. O bakımdan insanımız ve hatta dünyadaki bütün insanlar, yeryüzünde meydana gelen İlâhî âfetlerden kendileri için gereken dersi çıkarmalıdır. Zira bu İlâhî ikazı işitip icabınca hareket edebilmek de, az bir kazanç değildir mutlaka…
***
FIKRA
GİTMENİZ ŞART DEĞİL
[Sözüm Türkiye'den dışarı!.. Çünkü bizim ülkemizde fıkrada anlatılan türden olaylara pek rastlanmaz (!)...]
Geri kalmış ülkelerden birinin Meclis’inde, bir kanun müzakere edilirken/tartışılırken iktidar ve muhalefet milletvekilleri birbirine girmişler. Havanın iyice elektriklendiği bir sırada, muhalefet milletvekili iktidar milletvekiline bağırmış:
— Cehenneme kadar yolun var!
Diğeri şaşırmış ve ne cevap vereceğini bilememiş. Sonra meclisi idare eden Başkan’a dönerek, muhalefet milletvekilinin bu sözüne itiraz ettiğini bildirmiş.
Başkan, hemen yanında bulunan ve üzerinde “Meclis İçtüzüğü” yazılı olan kitabı açıp, sayfalarını hayli karıştırdıktan sonra, şikâyetçi milletvekiline dönerek;
— İçtüzüğe baktım, demiş. Gitmeniz şart değil…
***
ATASÖZLERİ
* Cahilin dostluğundan, âlimin düşmanlığı yeğdir,
* Yalan ile iman bir yerde durmaz.
* Az sadaka çok belâ götürür (def'eder.)
* Yetimi kayır, açı doyur, kavgayı ayır.
***
GÜZEL SÖZLER
* Doğru işlemeyen akıl; keskinmiş, neye yarar? Saatin iyiliği koşmasında değil, doğru gitmesindedir. (Vauvenargues)
* Akıl ve dirâyetin ak saçlılarınki gibi, ama kalbin çocuklarınki gibi olsun.(Schiller)
* İnsanı hayvandan ayıran akıldır. İnsan, akıldan uzaklaştığı zaman, hayvan ortaya çıkar. (Efictetos)
{tortags,469,1}