Halis ECE

Kelime olarak, hikmeti hâvî risâle, kitap ve mecmua mânâlarına gelen Mecelle, Ahmed Cevdet Paşa merhûmun başkanlığında bir hey’et tarafından, fıkıh ilminin muâmelâta dâir olan kısmı için te‘lif edilmiş eserin ismidir. Tam adı; Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye olup, 1868’den 1926 yılına kadar mer’iyette kalmıştır.

Mecelle, bir bakıma bizim eski medenî kanunumuzdur ve İslâm dünyasını ortaçağ skolastisizminden, yani inanç ve bilgiyi kilise doktrini ve Aristo’nun görüşleriyle uygun hâle getirme esasına dayanan felsefî akımın zararlı tesirlerinden koruyan, fıkıh ilminin ticaret, alış-veriş hukukuna ait olan kısımını mevzû edinen bir hukuk şaheseridir.

Mecelle, Türk hukuk sisteminin unutulmaz bir âbidesidir. Zamanın ihtiyaçlarına muvâfık (en güzel tarzda cevap verecek şekil ve muhteviyâta sahip) olması ön planda tutularak hazırlanmıştır. İfadelerin, müeyyide ve anlatım olarak insan hayatını kuşatıcılığı dikkat çekicidir. Cümleler net, kısa, vecîz ve âmirdir. O günkü ifadeyle, “muhtasar ve müfîd”dir. Yani hem kısa, hem de ifade zenginliğine sahiptir. Bugünkü hukuk metinlerinde ise, bunları görmek artık mümkün görülmüyor. Hele de bugünkü Türkçe ile...

Mecelle;

- Bir mukaddime,

- 99 maddelik umumî hükümler ve toplam 1851 maddeden ibârettir, 16 risâleden meydana gelmiştir.

Mecelle'nin en mühim hususiyeti, hukuku cemiyetin zihnine nakşedecek tarzda vecîz ve beliğ bir metin oluşudur.

Bu itibarladır ki, Mecelle’nin pek çok maddeleri efkâr-ı umumiyeye mâl olmuş, böylece cemiyet hukuku kendiliğinden bilinir hâle gelmiştir. Bu da insanları, hukuk çerçevesinde kalıp hukuk düzeninin bir ferdi olmaya, hatta bu sâhada yekdiğerlerini îkaz ile ictimaî düzeni temin etmeye çalışma yönünde bir gayrete sevketmiştir.

Aynı vaziyet ve müessiriyetin şimdiki hukukumuz açısından da geçerli olduğunu söylemek, acaba mümkün müdür? Şayet öyle olabilseydi, ortalıkta şu hukuksuzluk ve taaffün furyası yaşanır mıydı dersiniz?
***


“MECELLE” KÂİDELERİNDEN BAZI ÖRNEKLER

Mecelle maddelerinin her biri, birer hukuk kâidesi olarak, el-an canlılığını ve geçerliliğini muhâfaza etmektedir. Bu sözümüzün doğruluğunu isbat sadedinde, dilerseniz Mecelle’den rastgele bazı cümleler nakledelim. Meselâ:

 Kelâmda aslolan mânâ-yı hakîki (sözün gerçek mânâsı)dir.

 Tevehhüme
(vehim ve kuruntuya) itibar yoktur.

 Berâat-i zimmet
(zimmetinde bir şey olmama, aksi isbat edilinceye kadar borçsuz-suçsuz sayılma) asıldır.

 Şek
(şüphe) ile yakîn (kat‘î bilgi) zâil olmaz.

 İctihad ile ictihad nakzolunmaz
(çürütülmez).

 Mâni zâil oldukta memnû avdet eder.
(Engel ortadan kalkınca yasak geri gelir).

 Def‘-i mefâsid celb-i menâfi‘den evlâdır
(Zararlının giderilmesi, faydalının getirilmesinden daha lâyıktır).

 Zarar misliyle izâle olunmaz.

 Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur
(İki şerden hafif olanı seçilir-katlanılır).

***

HUKUK VE ADÂLET ÜZERİNE GÜZEL SÖZLER

Bırakın adâlet yerini bulsun, isterse kıyâmet kopsun. (William Watson)

Kanun, insan haysiyetini kırmamalı; kırıyorsa, kanun değil yumruktur. (Gandhi)

Kanunların tatbik edilmesi, onların yapılmasından zordur. (Thomas Jefferson)

Go to top