Öncelikle “Aşere-i Mübeşşere” ne demektir, bu zâtlar kimlerdir onu görelim...
Aşere-i Mübeşşere, kelime ve terkip olarak ‘müjdelenen on’ demektir. İslâmî ilimler ıstılâhındaki karşılığı ise, ‘Cennet’le müjdelenmiş on sahâbe’dir (r.anhum). Yani Aşere-i Mübeşşere tabiri, ‘hayatta iken Rasûlullah (s.a.v.) tarafından Cennetlik oldukları müjdesini alan ashabın ileri gelenlerinden on zât’ hakkında kullanılanılmaktadır. Bu zevât, henüz dünyada hayattayken imtihanda muvaffak olup, ebedi saadet yurdu olan Cennet’i kazandıkları bildirilen on güzide sahâbidir.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
“Ebu Bekir Cennet’tedir, Ömer Cennet’tedir, Osman Cennet’tedir, Ali Cennet’tedir, Talha Cennet’tedir, Zübeyr Cennet’tedir, Abdurrahman bin Avf Cennet’tedir, Sa’d bin Ebi Vakkas Cennet’tedir, Said bin Zeyd Cennet’tedir ve Ebu Ubeydetu’bnü’l-Cerrah Cennet’tedir.” [Tirmizî, Sünen, Hadis no: 3992, 3994, İbni Mâce, Sünen, 133; Ayrıca bkz. Tirmizî, a.g.a., Menâkıb, 25; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 193]
Bu sahabîlerin (r.anhum) hadisteki isim sıralarına göre vefat tarihleri şöyledir:
1- Hz. Ebû Bekir (r.a. v. 634)
2- Hz. Ömer (r.a. v. 643),
3- Hz. Osman (r.a. v. 655).
4- Hz. Ali (r.a. v. 660),
5- Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a. v. 656),
6- Hz. Zübeyr b. Avvâm (r.a. v. 656),
7- Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a. v. 652),
8- Hz. Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a. v. 674),
9- Hz. Said b. Zeyd (r.a. v. 671),
10- Hz. Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh (r.a. v. 639).
Bu büyük sahâbilerin kendilerine hâs hasletleri vardır. Meselâ Mekke'de ilk Müslüman olan bu şahsiyetler, Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) ve İslâm davasına büyük hizmetleri olan kişilerdir. Hepsi de İslâm devletinin müşriklere karşı giriştiği ilk büyük mücahede-mücadele ve muharebe olan Bedir gazvesinde bulundukları gibi, Fahr-i Kâinat’a (s.a.v.), O'nu ve İslâm'ı sonuna kadar müdafaa edip koruyacaklarına dair Hudeybiye gününde ağaç altında Bîat etmişlerdir (Bîatü’r-Rıdvân).
İslâm’ın tevhid akîdesi için Allah yolunda en yakın akrabalarına karşı mücadele ve mukateleden asla geri kalmamışlardır.
Hadis âlimlerinden bazıları eserlerine teberrüken bu on sahâbinin rivayet ettikleri hadîslerle başlamışlardır. Ayrıca sırf Aşere-i Mübeşşere'nin hayatlarını mevzu alan müstakil eserler kaleme alınmıştır. Bunların faziletleri ve Rasûlullah (s.a.v.) tarafından Cennet'le müjdelendikleri, yukarıda zikrettiğimiz üzere, sahih hadis kaynak ve mecmualarında sabittir.
***
Aşere-i Mübeşşere'nin dışında kalan Ehl-i Beyt, Bedir ve Bîatü’r-Rıdvân ehli de Cennetliktir, denilebilir mi? Keza, sahâbenin tamamı hakkında da kesin olarak Cennetlik oldukları söylenebilir mi?
Evet, Aşere-i Mübeşşere’nin dışındaki ashâbın, başta Ehl-i Beyt, Bedir ve Hudeybiye’deki Bîatü’r-rıdvân ehli olmak üzere istisnasız hepsi de Cennetliktir. Bunda kuşku yoktur. Zira aşağıda geleceği üzere, Cenab-ı Mevlâ Kur’an-ı Kerim’de, hepsinden razı olduğunu bildirmiştir. Bu müjde, hepsinin imanla bu âlemden ayrılacakları müjdesini haber vermektedir.
Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz bir hadislerinde, “Allah, ümmetimden yetmiş bin insanı sorgusuz sualsiz Cennet'e koyacak” buyurmaktadır. Herhâlde hadiste sorgusuz sualsiz Cennet'e girecek olan insanlar içinde evvelâ ashab-ı kiramı düşünmek gerekir. Bu hadisin devamında ise şöyle buyrulmaktadır: “Ben, Cenâb-ı Hak'tan artırmasını istedim. Her bire bedel, bir yetmiş bin, bir yetmiş bin oldu.” [Benzer hadisler için bkz. Müslim, Sahih, İman, 371]
Bu ifade neticesinde karşımıza çoook büyük rakamlar çıkmaktadır. Böyle olunca biz, en başta bu pâye ve mazhariyeti ashab-ı kirama vermek mecburiyetindeyiz. Çünkü her şeyden evvel Allah'a ve Rasûlü’ne en yakın olarak başta onlar gelmektedir. Zaten Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de pek çok yerde, onlardan râzı (hoşnut) olduğunu da beyan buyurmaktadır. Bunlardan ikisi şöyledir:
“Allah Teâlâ buyurdu ki: ‘Bu, sâdıklara sadâkatlarının faide vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır ki, onlar bunlarda ebedî olarak kalıcılardır. Allah Teâlâ onlardan razı olmuş, onlar da Allah Teâlâ'dan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük bir kurtuluştur.” [Mâide suresi, 119]
“Muhâcir ve Ensâr'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.” [Tevbe suresi, 100; Ayrıca bkz. Bkz. Fetih suresi, 18; Mücâdele suresi, 22; Beyyine sûresi, 8]
Hâsılı, bu ilahi beyan mûcibince, Ashâb-ı kirâmın hepsi hakkında hüsn-i zan edip, her birinin Cennetlik olduğuna inanarak “radıyallahü anh” dememiz iktiza eder.
***
Şimdi de isterseniz, akıllarda oluşabilecek, ‘neden bâhusus bu on sahâbenin Cennet'le müjdelendikleri’ mukadder sorusunu kısa da olsa cevaplamaya çalışalım...
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Sahâbe-i kirâm (r.anhum) arasında sadece bu on sahabeye “Cennetliktir” denmesi; ne yaparlarsa yapsınlar, hep istikameti ve sadakati takip ettiklerine dikkat çekmek içindir Bu, önemli bir husustur. Filhakîka bütün mü'minler, Cennet'e gireceklerdir ama, yukarıda bahsini ettiğimiz on sahâbeye, “Cennetliksin” denmesi, onlar için hususî bir iltifat ve değer ifade etmektedir. Bu durum, diğer sahâbiler için ise, hususî mahiyette değil de mutlak olarak zikredilmiştir. Aradaki münafıkları ise mevzu etmeye değmez. Elbetteki onlar Cehennemliktirler! Hem de en kötü ve en şiddetli tabakasında...
***
Onların yani gerek Aşere-i Mübeşşere ve gerekse diğerlerinin Cennetlik olmalarından kasıt, Cehennem’e hiç girmeyecekleri, uğramayacakları manasıdır.
Elbette ki bunlar ‘Cehennem’e hiç girmeyecek’tir. Cenab-ı Hak, “...İşte bu, en büyük bir kurtuluştur” [Mâide suresi, 119] buyuruyor ki, eğer öyle olmasa idi bu hâli Mevlâmız, ‘en büyük kurtuluş’ diye tavsif etmezdi?
Hatta bu muamele sahâbe hakkında böyle olduğu gibi, onlardan sonra gelen fırak-ı dâlle ve bid’a hariç, tertemiz itikat, salih ve hâlis amel ve ahlâk-ı hamîde sahibi bir takım Ehl-i Sünnet câmiasına mensup mü’minler hakkında da inşaallah aynen vâki olacaktır. Nitekim yukarda zikrettiğimiz 70 bin hadisi ve benzerleri de bunu nâtıktır.