Halis ECE
BURHAN
Burhan; apaçık-âşikâr şekilde bir davayı isbat eden en kuvvetli ve kesin delil demektir.
Kur’an-ı Kerim’de sekiz yerde geçer.
Mesela bunlardan, “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir burhan (apaçık bir delil) geldi ve size apaçık bir nur indirdik.” (Nisa suresi, 174) ayetinde geçen “burhan" kelimesiyle kastedilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.).
Çünkü o, Allah’tan getirdikleriyle, mucizeleriyle, öğütleriyle hayatı ile... hasılı tüm varlığıyla tam ve kesin bir delil, mükemmel bir imtisal numunesidir, örnektir.
Diğer ayetlerde geçen “burhan” kelimesiyle de umumiyetle lûgat anlamına uygun olarak “açık delil” manası kastedilmekte... İnkâr edenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan iddialarını isbata yarayacak açık delil getirmeleri istenmekte... Ve böyle bir delil getiremeyecekleri belirtilerek, tek olan Allah’a inanmaya ve sadece ona kulluk etmeye çağrılmaktadır. Nitekim bir ayet-i kerimede, “Bir de ‘Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek’ dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; ‘Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi." (Bakara suresi, 111) buyrulmaktadır.
Burhan, İslâmi ilimlerden bilhassa “akaid/kelâm” dalında çokça kullanılan bir ıstılahtır. Bununla genelde açık ve kat’i kazıyyelere (öncüllere) dayanan kesin delil manası kastedilir.
***
Başka bir makalemizde burhan-ı innî ve burhan-ı limmî’yi ele almış idik.
Ancak burada da kısaca hatırlamamız gerekirse, şunları söyleyebiliriz:
Burhan-i innî, Arap lisanında tahkik/muhakkak/elbette manasını ifade eden “inne” edatıyla gelen delil demektir. Eserden müessire yani o eseri yapana, sanattan sanatkâra ve neticeden sebebe götüren delil demektir. Kelam ilminde daha cok bu delil kullanılır.
Misal: "Âlem hâdistir yani sonradan var olmuştur, her hâdisin bir sâni'i (yapanı) vardır" cümleleri, isbat edilmek istenen "âlemin sâni'i (yaratıcısı) Allah Teâlâ’dır" sözü için burhan-i innî’dir. (Bkz. Teftazani, Şerhu Akaid)
Burhan-i limmî, Arapçada “neden-niçin” manasını ifadede kullanılan edatlardan “Lime/niçin”li delildir. İlletten-sebepten ma'lûle yani illetin bulunduğu şeye, başka bir ifadeyle müessirden/eseri yapandan esere, sanatkârdan sanata, sebepten neticeye götüren delil… Görülen ateşten dumanın varlığına hükmetmek/karar vermek gibi...
***
BURHAN-I TATBİK
Kelâm ilminde Allah Teala’nın varlığını ve kadîm yani ezeli olduğunu/başlangıcının olmadığını isbatta kullanılan delillerden biri de burhan-ı tatbik’tir.
Allah Teâlâ kadim, ezeli ve ebedi olmayıp hâdis (sonradan yaratılmış) olsaydı, O'nu yaratan bir yaratıcının olması gerekirdi. Bu yaratıcı kadîm yani bir başlangıcı yok ise, Allah O'dur. Şayet hâdis (bir başlangıcı var) ise, O'nu yaratan birinin olması lazım gelir. Böylece, kadîm olmayan yaratıcılar zinciri oluşur ki, bu zincire “teselsül” denir. Teselsül ise, muhaldir/imkânsızdır.
Teselsülün muhal olduğu da burhan-ı tatbik ile isbat olunur. Mesela bir şeyin sonsuz yaratıcılarını, birinciden başlayarak, sonsuz şekilde, yan yana dizelim… İkinci yaratıcıdan başlayarak, ikinci bir sıra daha düşünelim... Sonsuza giden ikinci sıra, birinci sıradan bir noksan olduğu için, kısadır. Kısa olana sonsuz denilemez. İkinci sıra sonsuz olamadığı için, bundan bir fazla olan birinci sıra da sonsuz olamaz. Yani, bir ucu sonsuza giden yarım doğru düşünülebilir; lakin böyle bir şey mevcut olamaz.
Kısacısı teselsül olamaz. Sonsuz sayıda yaratıcılar olamaz. Sonsuz var olan, ancak tek bir yaratıcı olur. Bu tek yaratıcı da ezelidir, ebedidir, sonsuz olarak vardır. Varlığı kendindendir, başkasından değildir.
Akıllı ve buluğ çağına ermiş olan kimse, Allah Teâlâ’nın sonsuz var olduğunu ve başka her şeyin yoktan var edildiklerini işittikten sonra, aklını kullanmayıp, düşünmeyip, buna inanmazsa veya aklını kullanıp düşünüp de bunu aklı kabul etmez, "bilim"e uygun değil, "bilimsel verilere-bulgulara aykırı" diyerek reddederse, mü'min değildir.
***
BURHAN-I TEMÂNÜ' BURHAN-I TEVÂRÜD
Burhan-ı Temânu’…
Kelâm âlimleri, Kur'ân'dan, Allah'ın varlığıyla-birliğiyle ilgili birçok delil ortaya koymuşlardır. İşte bunlardan iki tanesi de burhan-ı temânu’ ve burhan-ı tevarüd adı verilen delillerdir. Mesela;
“Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir" (Enbiya suresi, 22) âyetinden çıkarılan burhan-ı temânu’ şöyle ifade edilir:
Muhal farz, kâinatta birbirine her bakımdan eşit iki ilah bulunsaydı, bunlardan biri bir şeyin hareketini, diğeri de durmasını irade edebilirdi/isteyebilirdi... Çünkü ilah hür iradeye ve tam kudrete sahiptir. Bu durumda ise ortaya şu üç ihtimal çıkardı:
1) Ya her iki ilahın da dediği olurdu... Ki, bu ihtimal bâtıldır; çünkü aynı zaman ve mekânda hareket etme ve durma gibi iki zıd şeyin birleşmesi (cem’-i zıddeyn) imkânsızdır.
2) Ya da her iki ilahın dediği de olmazdı... Bu ihtimal de bâtıldır; çünkü iradesi gerçekleşmeyen âcizdir, âciz ise ilah olamaz. Âcizlik, sonradan olma (hudûs) ve vacip değil mümkün olma belirtisidir.
3) Veya ilahlardan birinin iradesi gerçekleşir, diğerininki gerçekleşmezdi… Bu da bâtıl bir ihtimaldir. Çünkü iradesi gerçekleşmeyen âcizdir, âciz de ilah olamaz. Diğer ilah da, her bakımdan buna eşit olduğuna göre, onun da âciz olması, dolayısıyla ilah olmaması gerekir. Öyleyse Allah'ın bir ve tek olması zaruridir/zorunludur.
Bu maddeleri şöyle basit bir misalle de müşahhaslaştırabiliriz:
Mesela iki ilahtan birisi, Mehmed ismindeki insanın hareket etmesini, diğeri de o anda hareket etmeyip sükûnunu/hareketsizliğini dilese, ilah oldukları için her ikisinin kudreti birlikte Mehmed'e te'sir edeceğinden, cem'-i zıddeyn (iki zıddın bir araya gelmesi) gerekir. Bu ise, mümkün değildir. Çünkü cem'i zıddeyn, muhaldir/imkânsızdır. Yani Mehmed aynı anda hem hareketli, hem hareketsiz olamaz; ya hareketlidir, ya hareketsiz... O halde Allah tektir, O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyi yaratan, durduran ve hareket ettiren, muvazenelerini/dengelerini sürdüren O'dur.
***
Burhan-ı tevârüd...
Aynı âyetten çıkarılan burhan-ı tevârüd ile de Allah'ın vahdaniyeti/birliği şöyle isbat edilir:
Şayet yerde ve gökte Allah'tan başka birkaç ilah olsaydı, varlıklar;
a) Ya bütün ilahların kudretiyle meydana gelirdi… Bu ihtimalde ilahlardan her birinin gücü-kuvveti, varlıkları tek başına yaratmaya yetmemiş olurdu... Bu ise, âcizliktir ve ilahlıkla bağdaşmaz.
b) Ya da varlıklar her ilah tarafından ayrı-ayrı yaratılırdı… Bu durumda ise eser, eksiksiz ve tam iki müessirden meydana gelmiş olurdu... Diğer bir deyişle bir malûl üzerine iki illetin tevârüdü gerekirdi. Bu da imkânsızdır.
c) Yahut varlıklar yalnız bir ilahın gücüyle yaratılırdı… Eğer varlıklar bir ilahın gücüyle yaratılır, diğerlerinin yaratmada bir dahl u tesiri/etkisi olmazsa, tercih edici olmadan tercihin bulunması (tercih bilâ müreccih) sonucuna ulaşılır ki, bu durumda da varlıkların yaratılmaması gerekirdi. Bu üç ihtimal de bâtıl olduğuna göre, Allah'ın vahdaniyeti/birliği hiçbir tereddüde yer kalmayacak şekilde kesin olarak isbatlanmış olur.