Halis ECE

“(Allah Teâlâ) buyurdu ki: Ey Musa! Şüphesiz ki ben seni risâletlerimle (sana gönderdiklerimle), kelâmımla (sana konuşmamla, zamanındaki bütün) insanlardan mümtaz kıldım (seni onların başına seçtim). Şimdi şu (lûtfumdan) sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!” (1)

“Öyleyken Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” buyuran Allah Teala, hamdin ve şükrün öneminden dolayı Rahman suresinde defalarca bu ikazı tekrarlamıştır.

Allah Teala’ya hamdetmek-şükretmek öylesine mühim ki; namaza, her rek'atta okuduğumuz Fatiha suresindeki “Hamdolsun olsun âlemlerin Rabbi olan Allah’a” diye başlıyoruz.

Buradaki hamd-şükür, aynı zamanda bana ibadet etme imkanı lütfedip, bu fırsatı değerlendirmeyi bana nasip ettiği için Allah’a hamd u senalar-şükürler olsun demektir ki, bu nimet -malum olduğu üzere- herkese de nasip olmuyor.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.): “el-Hamdulillahi Rabbi'l-âlemin, dediğin zaman, muhakkak ki Allah’a şükretmiş olursun.” buyurarak bunun da şükür sayılacağına dikkat çekmiştir.
***

Hazret-i Âişe (ra) anlatıyor ki: “Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), geceleri mübârek ayakları şişesiye kadar ibâdet için ayakta kalırdı. Ben kendisine:

“Yâ Rasûlallah! Sizin geçmiş ve gelecek günahlarınız bağışlandığı halde niçin böyle yapıyorsunuz?” dediğimde, Rasûlüllah (s.a.v.):

“Çok şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. (2)

Mevzumuza bu örneklere bakacak olursak şükür, kulun nimetler karşısındaki teşekkür halidir.

Hamd ise "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Böyleyken (bunca âyet ve deliller ortadayken) kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını (bir takım putları) eşit sayıyorlar." (3)

Ayet-i kerimede, “karanlık ve aydınlığı” yaratan / var eden diye buyruluyor. O halde karanlıktaki sabır, aydınlıktaki şükür gerektirecek hallerin bütünüdür hamd…

Şükredilecek her hale hamd edilebilir; fakat, hamd edilecek her vaziyete şükredilmez. Bize verilen bir ihsana-in'âma-ikrama hem şükür hem de hamd edebiliriz. Fakat mesela bir yakınımızın, sevdiğimiz birinin ölümü gibi hallerde şükretmez, ancak sabır ile hamd edebilriz.
***

ŞÜKÜR VE HAMDDEN HANGİSİ DAHA KIYMETLİDİR?

Şükür ve hamdden hangisi daha kıymetlidir sorusuna gelince…

Sünen-i ibn Mace'de, Abdullah bin Ömer'e dayanarak kaydedildiğine göre, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Allah'ın kullarından biri, 'Ya Rabbi, sana zatının ululuğuna, saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim' dedi.

Bu sözün değerini ölçemeyen kulun amellerini yazmakla görevli melekler ne yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allah'ın huzuruna çıkarak: "Ya Rabbi! Senin kullarından biri öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl değerlendirip yazacağımızı bilemiyoruz" dediler.

Allah Teala, -kulunun ne dediğini daha iyi bildiği halde- meleklere: "Kulum ne dedi?" diye sordu. Melekler:

"Ya Rabbi! O, ‘Ey Rabbim! Sana zatının ululuğuna ve saltanatının yüceliğine yaraşır biçimde hamd ederim' dedi" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Teala o meleklere:

"Kulumun o sözünü ağzından çıktığı gibi yazın. O sözün karşılığını, kulum kıyamet günü huzuruma geldiğinde bizzat ben kararlaştırıp veririm…" buyurdu.
***

ŞÜKÜRLE ALAKALI DİĞER BAZI AYETLER

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz nimetlerin iyi-temiz (helâl) olanlarından yeyin. Eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.” (4)

“Ve düşünün / hatırlayın ki, Rabbiniz şöyle ilan etmiş / bildirmiş idi: Andolsun! Eğer siz şükrederseniz, elbette ben de size (nimetimi) arttrırım. Fakat nankörlük ederseniz, muhakkak ki benim azabım çok şiddetlidir.” (5)

“Ey Davut hanedanı! Siz (Allah’a) şükr için çalışın. Bununla beraber kullarım içinde (hakkıyla) şükreden pek azdır.” (6)

İbn Ata Hazretleri, “… Eğer siz şükrederseniz, elbette ben de size (nimetimi) arttrırım…“ ayetine şöyle bir tefsir-açıklama getirmiştir: Eğer sizler benim Hidayetime şükrederseniz, ben de size hizmetimi arttırırım, ihsanımı bol yaparım; eğer hizmetime şükrederseniz, ben de size müşahedemi arttırırım; eğer müşahedeme şükrederseniz, ben de size velayetimi (dostluğumu) arttırırım; eğer sizler velayetime şükrederseniz, ben de size ru’yetimi (Cemâlimi seyr etmeyi) arttırırım. (7)

Hadis-i kudsidi buyrulmuştur ki: "İnsanlar ve cinler ile benim aramda müthiş ve mühim bir hadise var ki; o da, onları ben yaratırım ama onlar başkasına giderler taparlar. Onların rızkını ben veririm, ama onlar gider başkasına teşekkür ederler." (8)

Üçüncü ayetin tefsirinde Ebussuud Efendi merhum buyurmuş ki: "Bir kulun 'şekûr' olabilmesi ancak ve ancak her nimetin Allah’ın fazlı u keremi ile husule geldiğini iyi bilmesi, inanması ve tam bir muvahhid olması ile mümkündür."
***

ŞÜKÜR İÇİN ÜÇ ASIL VARDIR

1. Nimetin kendine, ilahi bir ihsan ve lütüf olduğunu hem bilmek hem de itiraf etmek. Buna Cenab-ı Hak şu ayetiyle işaret buyuruyor:

“Rabbinin nimetine gelince: Onu anlat da anlat, (durmadan ifade et, söyle).” (9) Bunun için de şüphesiz evvela o mün’im-i hakikiyi (hakikatte-esasta nimetleri vereni) bütün âlemi rızıklandıranı yani Allahu Teala’yı iyi bilmek ve iyi tanımak gerekiyor.

2. Allah’ın in’âm ve ihsanına sevinmek.

Ve o nimetleri kullanırken huzu’ huşûdan (Allah’a karşı korku ve sevgi ile boyun eğmekten, tevazudan-alçakgönüllülükten) ayrılmamak, azmamak-azgınlık etmemek lazım. Buna da Cenab-ı Hak şu ayetinle işaret ediyor:

“Öyle değil, öyle değil; insan muhakkak ki azar. Bu da kendisini (ilim ve malda) müstağni (ihtiyaçtan vareste, zengin) görmesindendir.” (10)

3. Allah’ın nimetinden gördüğü ferah ve sevinç nisbetinde Allah’a yaklaşmak ve Ona hakkıyla kul olmakladır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu hususla alakalı şöyle buyuruyor: “Hz. Allah Musa aleyhisselama şöyle vahyetti: “Ey Musa! Bana hakkıyla şükret.” Musa aleyhisselam da, “Buna kimin gücü yeter ya Rabbi?” dedi. Cevaben Cenab-ı Hak buyurdu ki, “Eğer nimetin benden olduğunu bilir ve itiraf eder isen, işte bu hakiki şükürdür ya Musa!”
***

ŞÜKÜR TAM OLARAK NASIL GERÇEKLEŞİR?

Şükür tam olarak üç a’za (organ) ile tahakuk eder.

Evvela şunu bilelim ki, hamd ile şükür arasında umum-husus vardır.

Hamd mevrid itibari ile yani vücuttan çıkış itibari ile hususi, şümul itibari ile umumidir. Sadece dil ile gerçekleşir ama Allah’tan gelen her şeye yapılabilir.

Şükür ise mevrid itibari ile umumi, şümul itibari ile hususidir. Yani bütün azalarla yapılabilir, fakat sadece nimete ve özellikle de Allah’ın arttırmasını istediğimiz şeylere yapılmalıdır. Mesela bela ve musibete hamd edilebilir, ama şükür edilemez.

1. Kalb ile şükür: Daima hayrı kasd eder olmak, kalbi şükrü gizlemek ama daima mün’im-i hakiki (gerçekte nimetleri veren Allah) ile olmak. Sebeplere-vesilelere takılıp kalmamak.

2. Dil ile şükür: Dil ile daima “el-Hamdülillah, eş-Şükru lillah” lafızlarıyla Allah’a hamd ü sena’da ve şükürde bulunmak.

3. Diğer a'zalar ile şükür: Allah’ın nimetini onun yolunda ona itaatta harcamak masiyette kullanmaktan kaçınmakla olur.

Ebu Hazim Hazretlerine gözün şükrü soruldu, onunla harama bakmamak buyurdu. Dilin şükrü soruldu, hayrı ilan etmek / yaymak şerri ise gizlemek, buyurdu. Kulağın şükrü soruldu, hayrı hıfzetmek / korumak, şerri defn etmek / örtmek, buyurdu. Ellerin şükrü soruldu, emr-i ilahiye yapışmak, haramlara yapışmamak, buyurdu. (İmam Gazali, İhyau ulûm)

Hadis-i şerif meali: “Kıyamet gününde bir münadi (bağırarak duyurmaya çalışan, tellal) nida ederek, ‘Allah’a çok hamd edenler ayağa kalksın’ diyecek ve bir zümre ayağa kalkacak. Ve onlar için bir sancak dikilecek, onlar da o sancağın altında toplanıp hep beraber cennete girecekler. Ashap tarafından denildi ki “Ya Rasûlellah! Onlar kimlerdir?” Peygamberimiz de buyurdu ki “Her hâlukârda Allah’a hamd ve şükredenlerdir...”

Mevzumuzu, şükürle alakalı Arapça bir beyitle noktalamak istiyorum...

“Men lem yeşküri’n-niame fekad tearraza lizevâliha
Ve men şekeraha fekad kayyedeha bi-ikaaliha!”

Manası: Kim nimete şükretmezse, onun elden gitmesine sebep olur.
Kim de nimete şükrederse, onu en sağlam şekilde kendine bağlamış olur.

DİPNOTLAR
(1) A’raf suresi, 144.
(2) Buhari, Teheccüt, 6; Müslim, Kitabu Sıfati'l-Müsafirine ve Kasrihim, 18.
(3) En'am suresi, 1.
(4) Bakara suresi, 172.
(5) İbrahim suresi, 7.
(6) Sebe’ suresi, 13.
(7) Bkz. Hafız Ahmet Mahir Efendi, el-Muhkem fî Şerhi’l-Hikem.
(8) Ayntabi Mehmed Efendi, Tefsir-i Tıbyan, C. 1, S. 81.
(9) Duha suresi, 11.
(10) Alak suresi, 6–7.

Go to top