Sayın hocam son zamanlarda yaşanan bir takım hadiseler malumunuzdur.Ben memur olarak çalışmaktayım.Arkadaşlar hatta kardeşler arasında bile bazı dargınlıklar husule geldi.Bu meselelerde taraf tutmamaya çalışsanız da fitne den beri olamıyorsunuz.İnanın ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız.Gönülden cevap vereceğinize inanıyorum.Teşekkürler ederim.

*******

Sevgili kardeşim;

Meşhur sözdür bilirsiniz; “Bîtaraf olan bertaraf olur”…

Binaenaleyh hakiki ve şuurlu bir Müslüman da, eski dış politikamız misâli, afedersiniz, “tavşan pisliği gibi ne kokar ne bulaşır” türünden olamaz. Müslüman bir taraftır. Ama, herhangi bir taraf değil. Mutlaka rıza-yı ilahi tarafındadır. Çünkü o, bütün hayatı boyunca, “Allah’ım! Maksadım Sen’sin, matlabım (talebim- isteğim-arzum) da rızândır” diye iltica eden, bu istikamet ve sadakat üzere, son nefesi dahil, itaat ve teslimiyetten ayrılmayan er kişidir. Onun tarafı Allah’ın rızasına muvafık olan cihettir. Onun yönü rızâ-yi ilahiye müteveccihtir. Başka türlüsü düşünülemez.

Allâh’ın rızâsı da, O’nun dininin insanlığa-kâinata yayılması, anlatılması, nûrunun topyekün âleme nüfuzudur, kalplere-gönüllere nakşıdır. Hakiki Müslüman ‘Îsâr’ ahlâkına sahiptir; hiçbir zaman ve şart altında şahsî çıkarlarını umumun menfaatlerine tercih etmez. O, varlığını Allah için insanlığın hidayetine adamıştır. Başka şey düşünmez.

Fazla söze hacet yok; büyük âlim-ârif-fâzıl insan, ekmel ve etemm mürşid-i kâmil ü mükemmil, Rasûl-i zî-şânımızın (s.a.v.) verâset-i tâmmesine sahip Silsile-i Aliyye’nin son halkası bulunan Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri, sözünü ettiğimiz idrâk ve şuur sahibi mü’minlerin vasıf ve vazifelerini sayarlarken buyuruyorlar ki:

Sizler; Allah’ın memuru, Peygamberin memuru, Dinin memuru, Kitabullahı’ın memuru, Füyûzât-ı İlâhiyi tevzi memuru”sunuz. 

Peki, böylesine mümtaz memuriyetlerle mükellef olan şuurlu mü’minlerin-insanların, bu ulvi hizmetlerin idamesi dışında politikayla, makam-mevki ve çıkar kavgalarıyla uğraşmaları yakışık alır mı? Veya bunların politikaya ayıracak zamanları olur mu? Yahut bunlar, müntesibi bulundukları yolun sahibi olan, zikri geçen memuriyetleri onlara tevdi ederek mükellefiyet ve mes’ûliyetlerini hatırlatıp ikaz eden Üstâzlarının (k.s.), kendilerine bu tutum ve davranışı vasiyyet etmiş olduğunu bilmeyecek, düşünemeyecek kadar akl-ı selimden, İslâmî şuur ve imanî idrâkten, itaat-sadakat ve teslimiyetten uzak bulunabilir mi?!

Binaenaleyh bizim siyasetle, particilikle-partizanlıkla işimiz olmaz. “Bizim vazifemiz, batağa düşmüş olan ümmeti bataktan kurtarmak... Gaye rıza-i ilahidir.” Dolayısiyle, son zamanlarda yaşanan söz konusu hadiselerle bizim işimiz olamaz. Onlarla vakit öldüremeyiz. Kaldı ki kimin ne yaptığı, hedefinin-gayesinin ne olduğu belli. Konuşulup tahlil edilmeye değer bir durum da yok! Bu nevi tartışmalara girmek, vakit israfından başka bir şey olmaz, o da malumunuz insanı vebal altında bırakır. Herkes vazifesini yapıyor, yukarda saydığımız memuriyetlerle vazifeli olanlar da kendi vazifelerine bakmalıdırlar. Sağa-sola bakarak, kavga-gürültü seyrederek geçirilecek-harcanacak vaktimiz olmamalıdır.

Kısacası biz mü’minler, kendi işimize-gücümüze, Allah yolundaki hizmetlerimize bakmalıyız.

Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm;

Bizim para-pul, makam-mevki, siyaset-politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız her Müslüman çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden, nakleden, Ali Erol, Hatıratım, s. 21]

Go to top