Selamün Aleyküm Hocam, Insallah afiyetdesinizdir...

Öncelikle Allah (c.c) Hizmetiniz kabul eder Insallah. 

Avrupada, reklam ajansi kurdum. Bu sektörde, aldigim egitimler, genellikle müsteriyi cesitli reklam metodlari ile, nasil ikna ederiz, ürün ambalajlarini göze hos bir sekilde tasarlamak, dogru ve güclü sözleri kullanmak ("sözlerde sihir var", hadisinde bu konuda önemli bir yer teskil ettigini düsünüyorum), kisacasi insanlarin bilincaltina satacaginiz ürünü veya verdiginiz mesaji yerlestirmek oldu. Sorum sudur`ki, insanlarin algilariyla oynayarak, misal, bir ihtiyacmis gibi yansitarak ürün pazarlamak, Dar-ul-harpde, mümkünmü? (kitlemiz Müslümanlar deyil, daha fazla, zevki icin, hava atmak icin, satin alan zenginler). Üründe olmayan özellikleri, varmis gibi satmanin yasak oldugunu biliyorum. Ama biraz abartmanin, iyi olan birseye cok güzel demek gibi mümkünmü acaba? Misal verecek olursam, baharatlar, normal plastik ambalaj ile, pahali satilmaz, ambalaj karton ve süslü olursa, zenginlere hitab etmis olursunuz, ve üzerinede, bizim baharatlar dogal ve yemeklerinizde fark olusturur, gibi mesajlar atarsak, bi mahsuru olurmu? 

Bu sektörde, veya Avrupada ticaret yaparken zorlaniyoruz. Cunkü rakipleriniz her türlü hile ile sizin ürününüzün üzerine cikmaya calisiyorlar. Baska bir konuda, ürününüzün hakkinda (pr) haber olusturmak, sanki siz deyilde, mecmua sizin ürününüz hakkinda haber yapmis gibi reklam vermek. Misal, gazeteci yaziyor, bu ürünleri tüketirseniz kesinlikle sagligniza iyilik etmis olursunuz. Ve sirketi/ürünü övmeye baslar. 

Burada, Dar-ul-Harp veya Dar-ul-Islam diye bir ayricalik varmi Hocam? Avrupali Insanlar, genelde gözleri ile ürün satin alirlar, gercekdende, tezgahinizi güzel yapip, ürününüzü güzellestirirseniz, satisiniz artiyor, kendimde tecrübe edindim cok kez.

Allah Razi Olsun sizden Hocam. En dogrusunu muhakkak Allah bilir. Mustafa B

*******

Ve aleyküm selam kardeşim; hamdolsun, idare etmeye çalışıyoruz. Rabbimizden ilticamız; sıhhat, af ve afiyet… Rızâsına muvafakat ve kâmil bir imanla huzuruna çıkabilmek.

İsterseniz söze, mesajınızdaki dikkat çeken bir hususu hatırlatmakla başlayalım:

Dua cümlelerinde “inşaallah” kelâmı kullanılmaz. Yani “Allah (c.c) Hizmetinizi kabul eder inşallah.” denilmez, “Allah (c.c) hizmetinizi kabul etsin” denilir. Bu hoş ve güzel “inşaallah” mefhumu, temenni cümlelerinde kullanılır, onun yeri oralardır. Dua meşiyyet-i ilahiye (Allah’ın dilemesine) havale edilmez, mutlaka kabul edileceğine inanılarak yapılır.

Sorduğunuz hususa gelince…

Evet, mezhep imamımız İmam-ı Azam (rh.) hazretleri ile talebesi İmam Muhammed (rh.) daru’l-harpte, İslâm hukukuna göre fasit olan alışverişlere yani fıkhî şartlarına uymayan muamelelere cevaz veriyorlar. Ancak fasit alışveriş demek, sahtecilik, aldatma-kandırma demek değildir. Bizler, dünyanın neresinde olursak olalım, İslâm’ı ve Müslümanları düzgün anlatabilmek, karşımızdakilere olumlu mesajlar verebilmek için dürüstlükte numûne-i imtisâl / güzel örnek alınacak model insanlar olmalıyız. O bakımdan hangi tür, nasıl bir eğitim almış olursak olalım, düsturumuz-prensibimiz dürüstlük olmalı.

Reklam usûlleriniz, ikna metodunuz, ürün ambalajlarınız nasıl olursa olsun, göze-gönle hoş gelecek bir sekilde de tasarlansa, güzel ve güçlü sözler de kullansanız doğruluktan ayrılmamalı, olmayanı varmış gibi göstermemelisiniz. Müşteriyi aldatacak-kandıracak tavır ve tutum içinde bulunmamalısınız. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

استعىذ با لله: ٯ يل للمطففين. صدق الله العظيم Meali: "Veyl o mutaffifîne (Ölçüde ve tartıda hîle yapanların vay haaline!)"! 

"Bu ayet-i celile hükmü, maddî ölçülerde olduğu gibi, manevî ölçülerde de câridir. Meselâ iyiye kötü, kötüye iyi demek gibi. Böyle yapanlar, iyilerin şeref ve itibarını noksanlaştırmı, kötülere de lâyık olmadıkları halde itibar kazandırmış olurlar. Dünyada meşrû muâmelatla muâmele yapmak, bu âlemin bekkasına sebeptir." [Üstâzüne Süleyman Hilmi Tunahan k.s. hazretlerinden naklen, talebesi Ziya Sunguroğlu, Notları, s. 55]

Hâsılı; İslâm’ı tebliğ ve tanıtmak için, i’lâyı kelimetullah için, Allah yolunda hizmet için buna mecbur, hatta mahkûm olduğumuzu unutmamalıyız. O bakımdan;

Hangi işi nerede yaparsanız yapın, muhatabınız kim olursa olsun, İster Müslim ister gayrimüslim olsun, her hâlükârda ölçünüz dürüslük olmalı; doğru sözden, doğruluktan ayrılmamalısınız. Kendi başınıza da olsanız, rakiplerinizle yarış halinde de bulunsanız, sadakat ve istikamet üzere bulunmalısınız. Reklamı bir tanıtım aracı olarak düşünmeli ve asla olmayanı varmış gibi göstermeye çalışmamalısınız. Ne yaldızlı sözlerle, ne de eksantrik fiil, tavır ve haberlerle… Zorlansanız da, zorda kalsanız da yalandan, yanlıştan, kandırmaktan şiddetle kaçınmalısınz. Ziya Paşa’nın dediği gibi,

İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.”

Çok mânidâr bir Çin atasözü vardır: “Yalan dörtnala, doğru ise adım adım gider, ama hedefine yalandan önce varır” der. Bunu da hatırdan çıkartmamak lazım.

Yüce dinimiz İslâm’ın ise doğruluk-dürüstlük üzerine ciltlerle kitaplar dolusu beyanları-nasihatleri vardır. Nice ayetler, hadisler, ulemânın-sulehânın sözleri… Burada tekrar etmeye gerek olduğu kanatinde değilim. Ancak dilerseniz bir ayet, bir de hadis mealini teberrüken zikredelim:

 “Haberiniz olsun ki ‘rabbımız Allah’ deyip de sonra dosdoğru gidenler yok mu, onların üzerlerine şöyle melekler iner: Korkmayın, mahzun olmayın va'dolunup durduğunuz Cennet ile sevinin! (derler)” [Fussılet suresi, 30]

Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.” [Tirmizî, Sünen, Büyû, 4] Bunlar ne güzel arkadaştırlar değil mi?

Bu İlahî ve Nebevî müjdeler yetmez mi, dürüstlüğü düstur edinmesi için bir Müslümana? Elbette ki yeter, yeter, yeter de artar bile… Öyle değil mi?

Sorduğunuz hususla alakalı geniş ve müdellel bilgi için lütfen aşağıdaki linklere bkz. http://halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/1205-daru-l-islam-daru-l-harp-ve-ahkami.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/846-dar-ul-harbde-gayrimuslimle-fasit-alisveris.html

Unutmayalım; helâlin hesabı, haramın da azabı var! Hem de çok şiddetli!..

Hatta bizler tasavvuf ehli mü’minler olarak, karşımıza çıkan meselelerde şer’î bakımdan yani fetvâ cihetiyle caiz olan muamelelerden bile kaçınıp, daima işin takvâ-ihtiyat-azîmet yönünü tercih etmeliyiz.

Vesselâm…

Go to top