S.a Hocam
Hocam kaldığımız ilçede caminin birçok kiracısı var ve bende caminin kiracısıyım diyelimki caminin borcu var yada yok işyerlerinin değeri neyse o fiyattan satabilirmi ? satarsa alan kişiye veya satan kişilere zararı nedir.
Birde namaz kıldıktan sonra namazlık yerde kalırsa namazlığın ucunu katla yoksa şeytan namaz kılar diyolar böyle bişey varmı hocam.
ALLAH RAZI OLSUN.....
*******
Ve aleyküm selam.
1- Hemen ifade edelim ki; vakıf olan şeyi herhangi bir suretle satmak veya satın almak caiz değildir. Aşağıda anlatacağımız üzere maddî-manevi zararı büyüktür. Tabiri caizse vakıf malı atom gibidir, dokunan iflâh olmaz. Şiddetle kaçınmak gerekir!
İslâm hukukuna göre herhangi bir yöne (bir maksada yönelik) vakfedilmiş olan bir şeyi satmak ve satın almak kat’iyyen caiz olmaz. Edille-i Şer’iyye’den Sünnet, bunu yasakladığı gibi İcmâ'-ı ümmet de bunu yasaklamıştır. Bu hususta ihtilâf yoktur.
İbn Ömer (r.anhuma) şöyle diyor: (Babam) Ömer'e (r.a.), Hayber arazisinden kendisine bir tarla isabet etti. Bunun üzerine Rasûlullah’a (s.a.v.) gidip tarla için kendisiyle istişarede bulunup dedi ki:
“Yâ Rasûlallah! Hayber arazisinden bana bir tarla düştü. Şimdiye kadar ondan daha değerli bir şey elime geçmemiştir. Hakkında ne buyurursunuz?” Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu ki:
“İstersen onu haps edip (vakfederek) tasadduk edersin.” Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) satılmaması, hibe edilmemesi ve miras olarak kalmaması üzerine tasadduk etti. Fakirlere, hürriyete kavuşmak maksadıyla efendileriyle mükâtebe akdini yapmış kölelere, mücahidlere, yolda kalmış kimselere, misafirlere verilmek üzere vakfetti.
Hadis-i şerifte, “Ona (vakıf mallarına) bakan kimsenin normal olarak ondan yemesinde beis yoktur. Yalnız ondan mülk edinemez” buyrulmuştur.
Vakfedilen malın satılması ve satın alınmasının caiz olmadığında âlimler arasında ittifak vardır. Ancak vakfedilen maldan istifade edilemeyecek bir durum hâsıl olursa -bir tarlanın şehrin ortasında kalması gibi- Hanefî ve Hanbel mezheblerine göre daha iyisiyle değiştirilmesi caizdir. Çünkü vakfın gayesi, vakfedilen yöne yardım sağlamaktır. Faydası olmadığı halde onu tutup haps etmenin mânâsı yoktur.
Hulâsa;
Hanefîlerle Hanbelîlerin dile getirdikleri mesele hariç, vakfedilen mal ne satılır, ne alınır. Şayet herhangi bir sebepten dolayı birisinin elinde vakıf malı varsasa, öğrenir öğrenmez mümkün ise onu hemen esas sahibine iade etsin. Mümkün değilse, kirası ne kadar tutarsa vakfedilmiş yöne versin veya o yolda o yönde harcasın.
***
Mü’minlerin, vakıflar ve vakıf malları hakkanda dikkatini çeken, ikazda bulunan üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri buyururlar ki:
“Vakfedilen mala, mâlki-i hakiki Cenab-ı Hak, mâlik-i mecazî insandır.
Vakfeden, ‘Bu malı hakiki mâlikine teslim ettim, bıraktım demek istiyor.’
(Hukukuna / şartlarına riayet edilmeyip ihanet edilen) Vakıfta davacı;
- Vâris-i Rasûlullah (k.s.)… Dava vekili;
- Fahr-i Âlem (s.a.v.)… Hâkim;
- Cenab-ı Hak’tır.
Vakfa musallat olanların hâli perişan olur.
Süleyman aleyhisselâm, kendisine postalık yapan Hüdhüd kuşunu gücendirdiği bir gün; Hüdhüd, Hz. Süleyman’ı tehdit makamında,
- ‘Vakıf tarladan toprak alır, mülküne serper ve saltanatını yıkarım’ dediği rivayet olunmuştur.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 51]
2- Fahr-i kâinat Efendimiz (s.a.v.), “Yeryüzü bana mescit kılındı.” [Buharî, Sahiîh, Teyemmüm 1] buyurmaktadır.
Temiz olan her yerde mü’min namazını kılabilir, ibadetini yapabilir.
Asr-ı Saadet'te seccade olarak kullanılan özel bir şey yoktu. İlerleyen zaman içinde ibadet yapılan yerlerin temizliğinin sağlanması için, Müslümanlar tedbirler almışlardır… Camilerdeki halılar, evlerdeki ve işyerlerindeki seccadeler bunun bir örneğidir.
Seccadeyle namaz kılan bazı kimseler, temizlik hassasiyetleri sebebiyle seccadeyi kapatırlar. Sonradan orada namaz kılacak kimsenin, ayaklarının bastığı, bilhassa ellerinin ve alnının temas ettiği yerler temiz olsun diye...
Söylediğiniz gibi halk arasında, “Eğer kapatmazsan şeytan namaz kılar” sözü de maalesef yaygındır. Oysa bunun bir aslı-astarı yoktur, yanlış bir sözdür. Şeytanın namaz kılması diye bir durum söz konusu değildir. Şeytanlar namaz kılmaz, ibadet etmez. Çünkü iman etmemiştir ki ibadet etsin…
Ancak seccade namaz kılındığı için temiz olmalıdır. Bu sebepten dolayı üzerine rastgele ayaklarla-ayakkabılarla basılmasın, kirlenmesin, normal sergilerden ayrı olduğu anlaşılsın diye katlamak-toplamak veya ucunu kıvırmak âdet olmuştur. Bu da zamanla bunun dinî bir gereklilikmiş gibi anlaşılmasına sebep olmuş olabilir.
Eğer seccadenin secde edilen kısmını kapatmak bir gereklilik olsaydı, camilerimizde de aynı şeyi yapmamız icap ederdi. Bunun ise prakitkte uygulası mümkün değildir.
Netice olarak;
Namaz sonrası seccadeyi kapatmak dinî bir vecîbe değil, temizlik düşüncesiyle yapılan örfî bir uygulamadır, âdetler cümlesindendir. Temiz tutma düşüncesiyle yapıldığı sürece bir mahzuru olmaz. Dinî bir mesele hâline getirilmesi ise sakıncalıdır.