Hocam, ben bir de şunu öğrenmek istiyorum; rüya ile amel olunmuyor, fakat bazı kimseler benim rüyalarım çoğu zaman çıkıyor diyor, bunları kesin bir dille nasıl red edebiliriz? Gülderen Turan Şahin - Facebook
*******
Değerli kardeşim;
Sorduğunuz meselenin Ehl-i Sünnet inancına göre cevabı, özetle şöyledir:
“Rüya, ilham ve keşif dinî bir delil değildir. Bunlara dayalı olarak bir hüküm verilemez. Bunları gören kimse, başkalarını o yolla elde ettiği bilgilere davet edemez. Fakat gördükleri şeyler İslâm’ın ölçülerine / zâhir ve bâtınına aykırı değilse, görenlerin kendileri onlara göre hareket edebilir. Zaten bu durumda İslâm’ın mubah kıldığı dairede hareket etmiş olurlar.”
***
Mevzuun açıklamasına gelince…
Malumunuz, günümüzde pek çok mesele ve mefhumda / kavramda olduğu gibi, rüya-ilham-keşif ve benzeri hususlarda da maalesef ölçüler kaçmış, dolayısiyle anlayışlar da yanlıştır. Dinî ve ilmî ölçüler, yani doğru ve sağlam kıstaslar hayatımızdaki yerini çoktandır yitirmiş, onların yerini bir takım yalan-yanlış sözde kriterler almış… Bugün rüya ve tabirleriyle uğraşanlar da, daha çok bir takım hokkabazlar ve astrolog adıyla ortalık yerde dolaşan şarlatanlardır. Kısacası rüya, ilham ve keşif de, dile getirmeye çalıştığımız bu yanlışlık ve ölçüsüzlük keşmekeşinde kalan yüzlerce meseleden birkaçıdır.
Sorunuzun cevabına geçmezden önce rüya nedir, ilham ve keşif neye denir, rüyayı gören ne yapmalıdır, isterseniz kısaca bunlara bir nazar edelim. Sonra da bunların, ilim ve hüküm kaynağı olarak kullanılıp kullanılamaycağına / amel edilip edilemeyeceğine ve bu mevzularda kimlere müracaat edilmesi gerektiğine bir göz atalım.
***
Bilindiği gibi insanın uykuda gördüklerine rüya denir. Salih rüyalarla ilgili birçok hadis-i şerif vardır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) rüyanın, nübüvvetin şubelerinden bir şube olduğunu belirtmiştir.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadise göre, Rasûlullah (s.a.v.), kendisinden sonra, nübüvvetten, “mübeşşirâttan başka bir şey kalmadığını” ifade etmiştir. “Mübeşşirâtın ne olduğu” sorulunca, “Sâlih rüyadır” buyurmuştur. [Müslim, Sahih, Fedailü’s-Sahabe, 23; Tirmizi, Sünen, Menakıb, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 55.]
Prof. Dr. Kâmil Miras merhum, hadisteki mübeşşirâtı (müjdeleyici şeyleri), muhatabın gönlüne sevinç ve huzur konulması olarak yorumlar, “Halis mü’minlerin gönülleri rüya ile ilâhî müjdelere ve telkinlere mâkes oluyor” açıklamasını yapar. Mübeşşirât’ın ilhamla karıştırılmaması için de şu açıklamayı yapar: “İlham, Allah tarafından feyz yolu ile kulun gönlüne bir şeyin ilka‘ ve telkin olunmasıdır. Bu vahye nisbetle enbiyanın rüyası mesâbesindedir. İlham, rüya gibi, peygamberlerin dışındaki insanlarda da görülür. ‘İsrailoğulları içinde Peygamber olmadıkları halde, kendilerine haber ilham olunanlar (muhaddesûn) bulunduğunu’ bildiren Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ümmeti içinde Hz. Ömer’in (r.a.) bunlardan birisi olduğunu haber vermiştir. Hadiste geçen, ‘Muhaddesûn’, kelimesini ‘mülhemûn’ (kendilerine ilham edilenler), şeklinde anlamak gerektiği”ni ifade eder. [Müslim, Sahih, Fedâilü’s-Sahâbe, 23; Tirmizî, Sünen, Menâkıb, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6, 55; Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 12, 276; 9, 352]
Rüyanın, nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ olma durumuyla ilgili Kamil Miras merhum, “Rasul-i Ekrem’in nübüvvet ve risalet hayatı yirmi üç sene devam ettiğine göre, rüya yolu ile vahiy, nübüvvetlerinin kırkda biri olur. Bu sebeple salih mü’minin gördüğü rüya, sıhhat ve isabet itibariyle nübüvvetin kırk altı cüz’ünden birine muvafık olur. Yoksa nübüvvetten böyle bir cüz’ü bâkidir (devam etmekte) ve o kuvvette bir ilmî özelliğe sahip olarak devam etmektedir sanılmamalıdır. Sonra bu zan rüyayı vahiy ve nass derecesine yükseltir, o da şeriat konulmasının devamını gerektirir ki, bu ise çok tehlikelidir. Dînî prensiplerin istikrarına zıttır” açıklamasını yapmıştır. [Prof. Dr. Kamil Miras, a.g.e., 12, 272]
Nebî / Peygamber rüyada dinin bazı hükümlerini de görebilir. Bu durum, sadece peygamberlere mahsustur. İnce, kapalı mevzular peygamberlere rüyada açılabilir. Bu durum onların akıl, zekâ ve idrâklerinin parlaklığından, letâiflerinin daima feyz-i ilahi ile merbut bulunmasındandır.
İlham, belli ilim vasıtalarına başvurulmadan, delilsiz olarak insanın kalbine ya Allah Teala ya da melek tarafından ilka olunan / indirilen bir manadır. Başka bir ifadeyle; feyz yoluyla kalbe geleh hususi bir mânâ ve ilimdir, düşünmekle kazanılan bir bilgi değildir. Ehl-i Sünnet inancına göre ilham, ilim elde etme yollarından biri olarak kabul edilmemiştir.
Firâset (bu mefhumun feraset diye telaffuzu yanlıştır) veya keşif, ilahi bir lûtuf olarak hadiselerin hakikatini görmek veya anlamak demektir. Tabii ki bütün bunlar Allah Teala’nın kuluna bir ikramıdır, O’nun kalplere verdiği ilhamla bir şeyi bilmektir. Bir de umumi firâset vardır ki; bu da, bazı karinelerle bazı hususları bilmektir. Buna tabii firâset de denir.
***
Rüya, firâset- ilham veya keşif yoluyla elde edilen ilmin / bilginin İslâm’a göre değeri nedir? Onlarla amel edilebilir mi?
Bu mesele sıkça sorulan ve hataya düşme ihtimalinin yüksek olduğu bir mevzudur.
Evet rüya, ilham ve keşif gibi manevi hadiseler haktır, yaşanan gerçeklerdir; Cenab-ı Hakk’ın kullarına birer ikramıdır, ihsanıdır, lûtfudur. Fakat bunlara Şeytanın müdahale etmesi de pekâlâ mümkündür. Hangisinin hak, hangisinin bâtıl olduğunu ayırt etmek müşkildir, çok zordur. Yahut bunların ne kadarına Şeytan musallat olmuş, ne kadarına olmamış meselesi, ince ve hassas bir meseledir. Bundan dolayıdır ki İslam âlimleri rüya, ilham ve keşif mevzularında şu hükme varmışlardır:
“Rüya, ilham ve keşif dinî bir delil değildir. Bunlara dayalı olarak bir hüküm verilemez. Bunları gören kimse, başkalarını o yolla elde ettiği bilgilere davet edemez. Fakat gördükleri şeyler İslâm’ın ölçülerine / zâhir ve bâtınına aykırı değilse, görenlerin kendileri onlara göre hareket edebilir. Zaten bu durumda İslâm’ın mubah kıldığı dairede hareket etmiş olurlar.”
Söylediğiniz gibi kişi tecrübesine dayanarak, “benim rüyalarım çoğu zaman çıkıyor” diyorsa, ona da, şer’-i şerife aykırı olmayan durumlarda yani mubah olan dünyevi iş ve davranışlarında rüyanı boşver denmez. O rüya onu ilzam eder, rüyasının gösterdiği istikamette hareket edebilir, fakat bu durum başkalarını bağlamaz. Yani başkalarına da bu işi böyle yapın, ben rüyamda böyle gördüm diyemez.
Rüya, ilham ve keşifle elde edilen bilgiler dinin bir emri gibi kabul edilmez, sadece tavsiye edilebilir. Rüyalar, keşif ve lhamlar kişiler için birer ikazdır, irşattır. Bağlayıcı ve zorlayıcı olamaz. Gördüğü rüya ve ilhama uyanlar ayıplanmayacağı gibi, uymayanlar da kınanmaz.
Tarikat-ı Nakşibendiyye-i Müceddidîn (k. esrarahum) hazerâtı, rüya gibi manevi işlerin ekserisine Şeytanın karışabildiğini ifade ederek, çok dikkatli olunması, hatta rüyaya itibar edilmemesi, bununla meşgul olunmaması icap ettiğini belirtmişlerdir.
Bununla birlikte salih / iyi rüya ve ilhamın salih kullara Allah Teala ve Tekaddes hazretlerinin bir ikramı olduğunu tekrar belirtmek isteriz. Mürşid-i kâmiller ve varsa onların bu mevzuda vazifelendirdiği zâtlar, rüyada görülenleri tabir ederek, o insanın terbiye ve irşadında faydalanabilirler.
***
Rüyaların tabir edilmesi…
Bu mevzuda da dikkatli olmak gerekir. Her önüne gelene rüya anlatılmaz. Gerçekten salih olan ve bu sahada ilmi bulunan kimselere rüya anlatılabilir. Tasavvuf yolunda rüya ve haller mürşide veya onun hususiyle rüya tabiri için vazifelendirdiği kimselere arzedilebilir. Böyle bir vazife verilmeyen kimselerin, ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar, rüya, ilham ve keşif gibi manevi haller hususunda tabirde / yorumda bulunmamaları gerekir. Aksi takdirde o insana zarar vermiş olurlar.
Velhâsıl bu mevzu daha çoook su götürür. Yığınla izahlar yapılsa bitmez. En güzeli, Nakşî yolu büyüklerinin dediği gibi, rüyalarla değil, uyanıkken elde edilenlerle meşgul olmaya bakmak lazımdır.
Mevzu ile igili detay ve diğer yazılar için lütfen aşağıdaki link tıklayınız:
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2360-ruyalar-ve-tabirleri.html