Selamün aleyküm abi, hayırlı Cumalar. Receb-i Şerif ayında kılınacak 30 rekatlik namazla alakalı olarak efendimizden hz. Selman'ın rivayeti olduğu yazılıyor. fakat bunun kaynağını soranlara ne demeliyiz. bir de bu ve bunun gibi nafile namazları efendimizin kılmadığını ileri sürüp kılınmaması gerektiğini söyleyenlere.. Murat Ayverdi – Facebook 

*******

Ve aleyküm selam Murat hocam; size de hayırlı cumalar…

Değerli kardeşim, sözünü ettiğiniz meseleler aynı zihniyet tarafından sürekli gündemde tutulan, tabiri caizse ‘temcit pilavı gibi’ devamlı dile ve kaleme pelesenk edilen hususlardır. Bunların cevabı için lütfen aşağıdaki linklere bkz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/261-mubarek-gecelerdeki-namazlara-yapilan-itirazlara-cevaplar.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/99-recep-ayinda-kilinan-namaz-hakkinda.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1285-mevlid-kandili-nin-ihyasi-oruc-ve-namaz.html

***

Ayrıca bu mevzuda bir başka sitedede yayımlamış olduğumuz ve aşağıya kopyaladığımız yazışmaları da okuyunuz.

MΑRÂC GECESİ VE GÜNÜNDE YAPILMASI TAVSİYE EDİLEN İBÂDETLER

Bu gece yatsı namazından sonra 12 rek’at Hâcet namazı kılınır. Beher rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namaza niyet şöyledir: “Yâ Rabbî, rızâ-i şerifin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili Habîbin Resûl-i zişân Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-i ilâhîne mazhar eyle.

Namazdan sonra:

4 Fâtiha-i Şerîfe,

100 defa, “Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azıym”,

100 İstiğfâr-ı şerif,

100 Salevât-ı şerîfe okunup duâ edilir.

Bu namazda, İhlâslar 100 adet okunursa veya bu namaz 100 rek’at olarak kılınırsa; bunu yerine getiren mü’min, huzûr-i ilâhiye namaz borçlusu olarak çıkmaz.

Mî’râc Gecesi’nden sonraki gün, mutlaka oruçlu olmalıdır. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 5 Âyetü’l-Kürsî, 5 Kulyâ eyyühe’l-kâfirûn, 5 İhlâs-ı şerif, 5 Kul eûzü birabbi’l-felak, 5 Kul eûzü birabbinnâs sûreleri okunur. (Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye edilen DUÂ ve İBÂDETLER, Fazilet Neşriyat, İstanbul, 1983, s. 31-32) 

*** 

İtirazlar ve cevaplar

Arda demiş ki: 

“Çok değerli kardeşimiz üstad, Halis ECE bey, Tavsiye Edilen İbadetler kimin tarafından tavsiye edilmiş? Konu hakkında gerekli açıklamalarda bulunursanız allah razı olsun. Çünkü bu ibadetlere, bu kutlamalara dinde uydurulmuş biad şey diyenler var? Sizin onlara cevabınız ne olabilir?”

CEVAP 1: 

Arda kardeşim, yazıda kaynak olarak zikri geçen, sizin deyiminizle ismi manipülasyona zaten açık olan kitapçıktaki dua ve ibadetler, son devir dersiamlarından ve Nakşi yolu Müceddidin kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri tarafından tavsiye edilmiştir. Kabul edip etmemek, yapıp yapmamak gayet tabii ki kişilerin kendi tercihleridir. Üslup da zaten inşai değil ihbaridir.

Kutlamalarla ilgili de, dediğiniz gibi “biad” değil ama “bid’at” diyenler elbette ki vardır; söyledikleri de kendilerini ilzam eder. Ama bunun yanında aksine "müstahsen" olduğuna inanıp uygulamalarını o yönde yapanlar da vardır. Hem de kahir ekseriyetle, asırlar boyu… Bizim inancımızın ne olduğu ise yazıda zaten açıktır. Bu mevzuda söylenenler söylenmiş, yazılanlar yazılmıştır. Ayrıca bir şey söylemeye-yazmaya gerek görmüyorum, vaktim de yok. “Uydurma” olduğuna inananlar da inançlarının gereğini yapacaklardır şüphesiz. Zaten Ahmet rumuzlu kardeşimize ve “bunlara kulak asan rağbet eden kim ben mi ? Güldürdünüz beni. Sizin beni az çok tanıdığınızı bilirdim” dediğinize göre, fuzuli yere laf üretmenin manası da, lüzumu da yok, öyle değil mi sevgili Arda kardeşim?

***

Ahmet Nickli Üyeden Alıntı

“kim kimin adına namaz borcunu !!! siliyor ? allah adına konuşan kim ?

Sevgili kardeşim, kimse kimsenin adına konuşmuyor; Allah adına konuşmak ne demek? Peki denmek istenen nedir diyeceksin? Şudur: O namazın bereketiyle, onun vesilesiyle Cenab-ı Hak çeşitli sebepler halk eder ve o kulunun, ölmezden evvel namaz borçlarını ödemesini temin eder. Yoksa o namaz, namaz borçlarına mukabil demek değildir.

Ayrıca bilmemizde fayda olduğunu mülahaza ediyorum; bu gibi meseleler “müsademe-i efkâr” cevelengâhına girmez.

Ahmet kardeşimiz gene, “çok haklısınız sayın abdulhamit. bunlar irdelenmeli her ne kadar verilen cevap benim açımdan kabul edilebilir olmayacak olsa da !!!” diyerek “peşin hükmü”nü verdiğine göre, neyi konuşacağız, Allah aşkına!

Not: Mi’rac gecesi namazı ile ilgili olarak, tasavvuf erbabı olmayan zahiri ilim ehlinden Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Büyük İslâm İlmihali, “Tatavvu’=Nafile Namazlar” bahsine de bakabilirsiniz.

Bilvesilem selamlar...

***

CEVAP 2:

Nafile namazlar, faziletli gece ve gündüzler

İbadetle ihya edilmesi daha kuvvetli müstehap olan faziletli geceler, sene içerisinde on beş gecedir. Ahiret yolcusunun bu geceleri boş geçirmesi münasip değildir. Çünkü bunlar, hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazanç mevsimlerini ihmâl eden tâcirler, bir kâr sağlayamadığı gibi, faziletli geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da zafere ulaşamaz.

Bu gecelerin altısı Ramazan ayındadır ki, beş gecesi Ramazan-ı şerifin son onunda yani yirmisinden sonraki tek gecelerdir. Kadir gecesi de bunlarda aranır. Birisi de Ramazan-ı şerifin on yedinci gecesidir. Bu gecenin sabahı, “Yevm-i Furkan” ve iki ordunun birleştiği Bedir vak’ası günüdür. İbn Zübeyr’e göre de Kadir gecesidir.

Diğer dokuz geceye gelince…

Muharremin birinci ve Âşure geceleri...

Receb’in birinci, on beşinci ve yirmi yedinci geceleri ki, bu son gece Mi’rac gecesidir. Bu geceye mahsus namaz olduğu eserde varid olmuştur. Nitekim hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Bu gecede iyi amellerde bulunan kimse için yüz senelik mükâfat vardır. Her kim bu gecede on iki rek’at namaz kılar, her rek’atte Fatiha-i şerife ile Kur’an’dan bir sûre okur ve her iki rek’at başında oturur ve sonunda selâm verir, sonra yüz kere, ‘Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü va’l-lâhü ekber' der, sonra yüz kere de salavat getirir ve dilediği kadar kendisi için din ve dünyası hususunda dua eder ve oruçlu olarak sabahlarsa, kötülükten başka her ne dilerse, Allahu Teala dilediğini verir.” (Ebû Mûsâ el-Medenî, “Kitâbü Fezâilü’l-Eyyâm”da Hâkim’den nakletmiştir; İmam Gazali, İhyû Ulûmiddîn, Bedir Yay., İst., 1974, Onuncu Kitap: Evrâd ve Geceleri İhyâ, Terc. 1, 1038-39; Ömer Nasuhi Bilmen, B. İslâm İlmihali, Bilmen Basımevi, İstanbul, 1966, Tatavvuu’=Nafile Namazlar, s. 203; Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul, 1320, s. 640)

Hibetullah’ın isnadı ile Ebu Seleme’den, onun da Ebu Hüreyre ve Selman-ı Farisi’den (r.anhüm) naklen bize verdiği haberde Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu beyan etmiştir: “Recep ayında bir gün bir gece vardır ki, bir kimse o gün oruç tutsa, gecesinde namaz kılsa, ibadete devam eylese, bir senenin bütün günlerini oruç tutmuş, bütün gecelerini ibadetle geçirmiş sevabı alır. O gün , Receb’in yirmi yedinci günüdür. O gün Rasûlüllah’ın risaletle gönderildiğinin bildirildiği gündür.” (Abdülkadir Geylani, Gunyetü’t-Tâlibîn, Çevr. A. Faruk Meyan, Berekât Yay., İstanbul, 1981, 1, 272-73)

Bundan 15 sene kadar önce, “Mübarek Gecelere Mahsus Namazlar” başlığı altında kaleme aldığımız bir makalede de şunları yazmışız:

İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin –ki 10 ciltlik Ruhu’l-Beyan tefsirinin vs. pek çok kıymetli eserin müellifi, Celveti silsilesine mensup– dünyaya geldiği seneden pek az bir zaman evvel (xv. yy. sonları) İstanbul'da ahâli iki fırkaya ayrılmıştı: Kadızâdeliler ve Sivasîler. Kadızâdeliler medrese âlimlerini, Sivasîler de tasavvuf-tarikat erbabını temsil ediyorlardı. Bunların arasındaki ihtilaf ve niza’ hiçbir şekilde yatışmıyordu. Kadızâdeliler, her yeni çıkan ve yapılan şeye "bid'at" diyerek, şiddetle hücum ediyorlardı. Bunlar; Regaip, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerine mahsus olarak kılınan namazları, meşru’ addetmiyorlardı. Halbuki o namazların makbul olduğunu, İmam Gazalî Ihyâu Ulûmiddîn’inde ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî Kutu'l-Kulûb'ünde söylemişlerdi. Kadızâde Efendi ise, o namazların İhyâ'da ve Kutu'l-Kulûb'da mündemiç olduğuna sen bakma, diyordu. Halbuki ona nisbetle Gazali ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî’nin aklı daha tam, ilmi daha geniş, keşfi daha mükemmeldi. (Prof. Mehmed Ali Ayni, Türk Azizleri)

Bundan başka, mübarek ceddimiz Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'da kendi adını taşıyan câmi-i şerifi yaptırdığı vakit, zamanındaki âlimleri toplayarak, mübarek gecelerde kılınan namazlar hakkında istiftâ etmişti (fetva istemişti). Mecliste hazır bulunan Akşemseddin (k.s.) hazretleri, o namazların doğruluğu hakkındaki fikrini söylediği vakit, diğer âlimler de bunu tasdik ettiklerinden, yapılan vakfiyesine; cami imamına, o namazları kıldırması şart olarak derc edilmişti(Vakfiye, S. 7)

Yazımızı, “Bugün hâlâ bu münâkaşayı devam ettirmeye çalışan Kadızâdeliler’in müntesiplerine ithaf olunur” diyerek bitirmişiz.

Görülüyor ki –maalesef– yine aynı cümleyi tekrarlamak durumunda kalıyoruz.

Yine bilindiği üzere nafile namazların cemaatle kılınması mekruh olduğu halde, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi merhum fetvalarında, bu namazları cami imamlarının halka cemaatle kıldırıvermelerinin uygun olacağını… Zira öbür türlüsünün yani kendi başlarına kılmalarının avam-ı nâsa meşakkatli geleceğini… ifade etmişlerdir. Şayet bu namazlar, bazılarının dediği gibi bid’at ya da dince ehemmiyetsiz bir şey olsaydı, kendisine II. Ebu Hanife ünvanı layık görülen bir zat neden bu meselenin üzerinde bu derece titizlikle durup, kılınması-kıldırılması yönünde fetva verecekti? 

Lütfen biraz insaf, biraz da iz’an.

***

Tasavvuf ve Ehl-i Sünnet'le alakalı isnat ve iftiraları ise sahiplerine aynen iade ediyorum. Gerek maneviyat erbabının ve gerekse Ehl-i Sünnet camiasının o tür hücum ve karalamalara verdikleri cevaplar, sizler de pekâlâ bilir ve takdir edersiniz ki, kütüphaneler dolusudur. Şimdilik aktarmaya-tekrarlamaya gerek görmüyorum.

Zaten ifade ve üsluplar (!) da cevabı gerektirecek seviyede değil. Bunca hassas mevzularda öncelikle seviye kaybına müsaade etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Yoksa yazdıklarımızla fayda yerine zarara yol açarız. Maksat bu olmadığına göre, bahusus genellemelerden uzak durmamızın isabetli olacağı inancındayım. Tabii maksat üzüm yemekse...

Son söz; bütün bunlara rağmen aynı tarz sürdürülmek istenirse, alâ tarîkı'l-müşakele cevap vereceğimizin de bilinmesini rica ederim.

es-Selâmu alâ meni't-tebea'l-hüdâ... 

Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/261-mubarek-gecelerdeki-namazlara-yapilan-itirazlara-cevaplar.html

 

Go to top