Yol kenarında sahipli veya sahipsiz bir ağacın yere düşen meyvasını alıp yemek helâl mi?
*******
Başkalarına ait olan ağaçların meyvelerini onlardan izinsiz yemek caiz olmaz. Ancak sahibi olmayan veya başkası tarafından insanların faydasına sunulmuş ağaçların meyvesini yemenin bir mahzuru yoktur.
Başkasına ait ağaçların meyveleri, hayvanların sütleri, tarlalarındaki ekinleri gibi yiyecek ve içecekler hakkında Rasûlullah Efendimiz'den (s.a.v.) değişik rivayetler vardır. Bu rivayetlerin farklı olması ve bazılarının sanki sahibinin izni olmadan da yenilebileceği gibi anlaşılması, bir kısmının da sahibinin izni olmadan alınmaması gerektiğini açıkça ifade etmesi, mevzu hakkında farklı görüşlere vesile olmuştur. [Bkz. Buhârî, Sahih, Lukata 8; Müslim, Sahih, Lukata 13, (H. no: 1726); İmam Mâlik, Muvatta, İsti'zân 17, (2, 971); Ebû Dâvud, Sünen, Cihâd 95, (2623), Cihâd 94, (2622), 93, (2619); Tirmizî, Sünen, Büyû 60, (1296); İbnu Mâce, Sünen, Ticârât 67, (2299)]
Bu ve buna benzer mevzularla ilgili farklı görüşler varsa da İslâm âlimlerinin hemen hemen tamamı, sadece muztar (mecbur) olanın borçlanmak kaydıyla sahibinden habersiz malından alabileceğini söylemiştir. Hayati tehlike içinde olan kimsenin böyle bir durumda sahibinden izinsiz yemesi haram olmazsa da, sonradan yediği kadarının değerini sahibine vermesi icap eder.
Bu mal, meyve veya ekin olabilir, ihtiyaç haline göre bir başka şey de olabilir. Belirtilen hüküm hepsi için geçerlidir. Osmanlı askerlerinin fetihler sırasında gayrimüslimlerin bağlarından yedikleri ya da topladıkları meyvelere mukabil, ağaçlara para bağlamaları, bu kaide gereğince olmalıdır. Bir hadis-i şerifte;
"Kimse kardeşinin hayvanını, iznini almadan sağmasın. Sizden kim, odasına başkalarının girip hazinelerini kırmasından, yiyeceklerini saçıp dağıtmasından hoşlanır? Tıpkı bunun gibi, hayvanlarının memeleri de onlar için yiyeceklerinin hazineleri durumundadır. Öyleyse kimse izin almadan başkasının hayvanını sağmasın." [Bkz. Buhârî, Sahih, Lukata 8; Müslim, Sahih, Lukata 13, (1726); Mâlim, Muvatta, İsti'zân 17, (2, 971); Ebû Dâvud, Sünen, Cihâd 95, (2623)] buyrulmuştur. Buna istinaden İbn Abdi’l-Berr (rh.) der ki: "Bu hadis Müslümanın, bir diğer Müslümanın izni olmadan herhangi bir şeyini almayı yasaklamaktadır. Burada hususiyle sütün zikredilmesi, süt hakkında insanların gevşek davranmaları sebebiyledir. Böylece sütten daha evlâ olan mala karşı onunla ikazda / uyarıda bulunmuştur."
Bazı âlimler, "Gönül rızâsının varlığının bilinmesi ile bilinmemesi arasında fark görmeden yeyip içmenin mutlak olarak helâl olduğuna" hükmetmiştir. Bunlar, bu görüşlerine Tirmizî ve Ebû Dâvud'da gelen bir rivayeti delil gösterirler. [Bkz. Tirmizî, Sünen, Büyû 60, (1296); Ebû Dâvud, Sünen, Cihâd 94, (2622)] Ancak hemen belirtelim ki, bu düşünceye katılmayan âlimler de şöyle itiraz ederler: "Bu mevzuda yasakla ilgili hadis daha sahihtir ve kendisiyle amel hususunda daha önce gelir. Ayrıca, bu görüş, Müslümanın malını, izni olmadan tasarruf etmeyi haram kılan temel kaideye de aykırı düşmektedir, öyleyse buna iltifat edilemez."
Maamafih meseleyle ilgili hem yasak hem de helal diyen rivayetleri birleştirip, aralarındaki zıtlığı çeşitli şekillerde te’lif edenler (kaldıranlar) da var. Bu görüşleri maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:
1- İzin, mal sahibinin gönül rızasının bilinmesine; yasak ise, rızanın bilinmemesine göredir.
2- İzin yolculara özeldir, yolcu olmayanlara değil veya muztar olana veya çaresiz şekilde aç kalmış olana mahsustur.
3- İznin Rasûlullah’ın (s.a.v.) devriyle ilgili olduğu; yasağın da, Efendimiz’den (s.a.v.) sonra çıkacak olan cimriliğe ve yardımlaşmanın terki gibi durumlara işaret ettiği manasına gelir.
4- Yasak, mal sahibinin, yolcudan daha muhtaç olma durumuyla ilgilidir.
5. İzin, mal sahibinin muhtaç olmadığı duruma; yasak hadisi de mal sahibinin zenginlik aradığı duruma göredir.
6- Nevevî (rh.) der ki: "Âlimler bir bahçeye veya ekine veya dağda otlayan sürüye uğrayan şahıs hakkında farklı görüşlerin olduğunu söyler ve umumi görüşü şöyle açıklar: "Böyle bir şahıs ekinlerden, hayvanların sütlerinden ve ağaçların meyvelerinden bir şey alamaz. Sadece zaruret varsa alır, fakat mal sahibine borçlanır."
N e t i c e
Bu mevzularda toplumda geçerli olan örfe-âdete göre hareket edilmesi gerekmektedir. İbnu'l-Arabî (rh.), âdete göre hareket edilmesini tercih eder ve der ki: Hicaz, Şam vs. beldelerde halkın âdeti, bu meselede, bizim beldenin aksine, musâmahalıydı (daha bir hoşgörülüydü). [Rivayetler ve diğer bilgiler için bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Site, 6, 267, 11, 173] Buna göre bir yerde ekinlerden, hayvanların sütlerinden ve ağaçların meyvelerinden sahibinin izni olmadan yemek âdet olmuş ve kimse buna karşı çıkmıyorsa, toplayıp götürmemek şartıyla yemek caiz olur. Ancak böyle bir âdet yoksa, sahibinin izni olmadan yemek caiz değildir.
Yola düşen meyveleri yemek helâl olur mu?
Herkesin geçtiği sokağa düşmüş meyvelerde ise, ceviz gibi çürümeyenleri, sahibinin izin verdiği biliniyorsa, yemek caiz olur. İzin verdiği bilinmiyorsa yemek caiz olmaz. Kiraz, kayısı gibi çürüyecek meyve ise, sahibinin yasak ettiği bilinmedikçe alıp yenebilir. Ama alıp evine götürmek caiz olmaz.
Dağdaki meyveler; mesela alıç, kuşburnu, kızılcık, yabani ahlat (boz armut) gibilerini, mantar ve benzerini yemek de günah değildir.
Hâsılı; herhangi bir şekilde çit ile çevrili olmayıp sahipli de değilse, arazide kudretten yetişmiş ise, dağdaki bu meyveleri, yemek caizdir.
Yollara dökülmüş olan ağaç yaprakları, eğer dut yaprakları gibi kendisi ile yararlanılacak şeyler ise, bunları başkalarının toplaması caiz değildir. Yoksa bunların değerini ağaç sahibine ödemek gerekir. Fakat bunlar, yararlanılmayacak şeyler ise, toplanıp alınabilirler, karşılığında bir şey ödenmesi gerekmez.
Ekin ve bostan tarlalarında ekinler ve bostanlar alındıktan (bozum yapıldıktan) sonra, başkalarının toplamasına âdet olarak izin verilmişse, arta kalan ekin veya kavun, karpuz, hıyar, üzüm gibi döküntü şeyleri, başkalarının toplaması caizdir.